2004'ün Bir Özeti



Yıllar daha hızlı geçer oldu. Bir yıl daha geride kalıverdi. Asım Mutlu’dan dinlemiştik. “Zaman izafidir” diyordu; “Bir yıl, on yaşındaki çocuk için yaşadığı sürenin onda biridir, 60 yaşındaki kişi için altmışta biri”.

2004’te ülkemizde bizim açımızdan önemli sayılabilecek neler oldu? Bir göz atalım.

Nihayet, yılın son günlerinde Avrupa Birliği’nden görüşmelere başlamak üzere bir tarih alabildik. Koşula bağlı... Yalvara yakara.. Eğilip bükülerek.. İtile kakıla.. Kıbrıs Rum Kesimi’ni “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanırsak
3 Ekim 2005’te AB bizimle üyelik görüşmelerine başlayacak. Görüşme sürecinde Ege sorunu, Ermeni iddialarının kabulü, Patrikhane ve azınlık sorunları gibi konular gündeme gelecek. Bütün bu güç sorunlar aşılırsa 10-15 yıl sonra üyelik aşamasına ulaşılacak. Avusturya ve Fransa Türkiye’nin üyeliğini halkoyuna sunacaklarını açıkladılar bile. O engeller de aşılırsa üyelik anlaşması öteki 25 ülkenin imzaladıklarından farklı bir anlaşma olacak, çünkü mal ve hizmetlerin dolaşımı esasına dayalı AB ortaklığı, Türk insanının AB ülkelerinde serbest dolaşım hakkını tanımayacağını şimdiden belirlemiş bulunuyor.

Evet, 17 Aralık’ta, yani ilk başvurudan 41 yıl sonra Brüksel’de imzaladığımız anlaşma bu. Anlaşma medyamızca büyük başarı hattâ zafer olarak aktarıldı; ülkede bayram havası estirildi. Başbakan AB fatihi (1) ilan edilerek Ankara Kızılay Meydanı’nda beş bin kişi tarafından coşkuyla karşılandı.
Aslında Avrupa bizi istiyor mu? Bunu “evet” diye yanıtlamak çok zor. Batı basınında çıkan yazıların ve karikatürlerin çoğu bunun tersini söylüyor. Hele karikatürler... Bunlara yüzümüz kızarmadan, öfkelenmeden bakmamız çok güç..

Gelelim işin olumlu yanlarına... AB’nin araladığı kapıya ayağımızı sokmuş olduk. Türkiye’nin laik bir ülke olması nedeniyle AB adaylığına kabul edilebileceği Batı kaynaklarınca sık sık vurgulandı. Hükümet bu mesajı algılamış gibi görünüyor. Öte yandan AB aday adaylığı Türkiye’ye bilinçlenme ve disiplin yolunu açtı. Yıllardan beri yapamadığımız iyileştirmeler ve düzenlemeler çok kısa bir zamana sığdırılarak iyi-kötü yapıldı. İç ve dış borçlar aynen sürse de enflasyon ve faizler denetim altına alındı, üretim arttı, ekonomi büyümeye başladı. İnsan hakları ve hukuk alanlarında, yasalarda pek çok değişiklikler yapıldı.

Yukarıda sıralanan olumlu gelişmelere karşılık işsizlik hâlâ sürmekte. İşsizlik istatistikleri güvenilir olmasa bile, çalışan nüfusun, toplam nüfusun yalnızca yüzde 32.3’ü olduğu biliniyor. Bunun içinde kadınların payı hâlâ çok düşük. Öte yandan, TBMM’nin yoğun çalışmaları sırasında siyasal iktidar yasalaştırmayı istediği birçok tasarıyı, “AB böyle istiyor” gerekçesiyle sundu ve yasalaşmasını sağladı. Özelleştirme, ormanların her türlü kullanıma açılması, orman arazilerinin satışı, turizme kamu arazileri tahsisi, TOKİ’ye imar planı yapma, değiştirme, onaylama hakkı verilmesi, Belediyeler Yasası’nda yapılan değişiklikler hep bu kapsamda ele alınıp yasalaştırıldı.
Bir mimar arkadaşımız şöyle yakınıyordu bir yazısında: “Ülke ormanları satılık, tarihi yalılar satılık, Kız Kulesi satılık, fabrikalar, köprüler satılık, Tekel, Telekom, Tüpraş, Milli Piyango satılık... Haraç mezat her şeyi satıyoruz” (2). Mayıs ayında yazılan bu satırlar Hükümet’in anlayışını açıkça ortaya koyan bir saptamaydı. Daha sonraki aylarda satış eylemi daha da geliştirilecek, satışın boyutları daha da büyütülecekti. Aralık ayında çıkan gazete haberlerine göre, birçok turistik tesisin yanısıra Çırağan Sarayı ve Atatürk’ün yatı Savarona da listeye girmişti. Yapılan düzenlemeye göre, hazine taşınmazları üzerine eğitim, sağlık ve turizm tesisi inşa etmiş olanlar, istemeleri halinde rayiç bedel üzerinden bu taşınmazlara tümüyle sahip olabileceklerdi. Ayrıca, Emekli Sandığı otelleri Büyük Ankara, İzmir Büyük Efes, Tarabya, Bursa Çelikpalas da satılıktı. Oysa bu oteller için Emekli Sandığı kredi ve işletici bulmuş, bunları sözleşmelere bağlamış, projeler yaptırmış, oteller boşaltılarak ihaleye ve yeniden yapıma hazır duruma getirilmişti. Hükümetin kararı, anılan otellerin kaderlerine terk edilmesine yol açtı. Yeniden yapılmak üzere yıkılmış olan Maçka Oteli de ötekilerle aynı kaderi paylaşıyor. Gelen tepkiler üzerine Maliye Bakanı Unakıtan, Çırağan Sarayı ile Savarona’yı sattırmayacağını açıkladı (4). Bu arada yabancılara gayrımenkul satışları da dolu dizgin... Maliye Bakanı bunu, “Türkiye’nin önünü açıyoruz” diye açıklıyor. Hükümet’in kamu taşınmazları konusundaki anlayışı böyle...

28 Mart’ta yerel seçimler yapılmıştı; propaganda sürecinde yine kentler afişlerle kirletildi, bol vaatlerde bulunuldu, seçimkondu ve kaçak yapılaşma “tavşana kaç, tazıya tut” taktiğiyle yine sürdü. Aylar sonra Başbakan belediye başkanlarına hitap ederek, “kaçak binaları acımadan yıkın” diyecekti. Yıl sonuna doğru da gecekondu ve çevre konuları
AB uyum yasalarından biri olarak hazırlanan ceza yasası kapsamına alındı. Son anda eklenen ve kimi maddelerin yürürlüğe girmesini erteleyen maddelere karşın, konunun ceza yasasına girmiş olması iyiye doğru bir gelişme sayılabilir.

ULAŞIM VE BÜYÜK PROJELER
Başbakan Erdoğan, “yol denilen gerçeği bir medeniyet yarışı” olarak gördüğünü belirtiyor. Bölünmüş yol yapımı bu kapsamda hızla sürdürülüyor. Ne var ki, Bayındırlık Bakanı’nın dediği gibi, “Hızlı bir şekilde yapıyoruz. Ertesi yıl bozulsa da önemli değil; bir kez daha yaparız...” anlayışıyla.

Boğaz Tüp Geçiş Projesi (Marmaray)’ın temeli 9 Mayıs günü Üsküdar’da büyük bir törenle atıldı. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım projenin 4,5 yılda tamamlanacağını bildiriyordu. Ne var ki tüp geçişin önemli istasyonlarından birinin yer alacağı Üsküdar Meydanı’nda arkeolojik kalıntılar bulunuyordu. Bu nedenle inşaat kazısının yerini arkeolojik araştırmalar aldı. Şimdi arkeolojik buluntuların önemsizliği konusunda bir söylem geliştirilmekte. Kazıların devamı konusundaki kararı İstanbul 3 No’lu Koruma Kurulu verecek.

Üçüncü Boğaz Köprüsü yine gündemde.. Arnavutköylülerin bilinçli direnişi sonrasında Arnavutköy-Çengelköy arasında yapılması düşüncesinden uzaklaşan köprünün bu kez Sarıyer-Anadolukavağı arasında yapılmasının düşünüldüğü ve 1,2 milyar doları bulacak maliyetin “yap-işlet-devret” modeliyle 49 yıllığına kiralanarak karşılanması için Malezyalı bir konsorsiyumla görüşmelere başlandığı öğrenildi. Bu alanların İstanbul’un son ormanlık alanları olduğu biliniyor. Galiba şimdiden, “Dördüncü Köprüye Hayır” kampanyasını başlatmamız gerekecek.

Karadeniz Sahil Yolu projesi her türlü karşı çıkmalar ve davalara karşın hızla sürdürülüyor ve Karadeniz kıyılarını yok etmeye devam ediyor. Bayındırlık Bakanlığı’nın İzmir Kordonu’nu otoyola çevirme hevesi de zaman zaman depreşiyor. Buna karşılık, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın girişimiyle, daha önceki başkan döneminde başlatılmış olan Moda Sahil Yolu Projesi’nin uygulanmasından vazgeçildi.

Hükümetin gündemindeki duyarlı konulardan biri de Nükleer Santral yapımı... Yer olarak seçeneklerinden biri Mersin’in Akkuyu bölgesi. Akkuyu’nun Ecemiş fayına 25 km uzaklıkta bulunduğu biliniyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Aralık ayında yaptığı açıklamada, Türkiye’de üç nükleer santral kurulacağını, yer belirlemesinin iki yıl içinde yapılacağını belirtti.

Hükümet’in bir başka projesi, demiryollarıydı. Tutarlı hiçbir önlem alınmadan Ankara-İstanbul arasındaki tren seferlerinin hızlandırılmasıyla işe başlandı. Uzmanlar yaklaşan felâket konusunda DDY yetkililerini uyardılarsa da, kimseye sözlerini dinletemediler. Hızlı Tren 22 Temmuz akşamı Pamukova’da raydan çıkarak devrildi ve hızlandırılmış tren macerası büyük bir faciaya yol açtı: 36 ölü, 79 yaralı. Bu kazayı daha sonra irili ufaklı başka tren kazaları izledi ve bu maceradan şimdilik vazgeçildi.

Pamukova kazasından bir gün sonra, Mostar’da Eski Köprü’nün açılış töreni yapılacak ve Başbakan Erdoğan da Köprünün yeniden yapımına destek vermiş ülkelerden birinin başbakanı sıfatıyla törendeki yerini alacaktı. Hızlı Tren kazası Başbakan’ın Mostar’a gitmesini ve görkemli törende Türkiye’nin temsil edilmesini de engellemiş oldu. 1993 yılı Kasım ayında Bosna savaşı sırasında Hırvat bombardımanıyla yıkılan Mostar Köprüsü ile kuleleri ve çevresindeki yapılar uluslararası desteklerle restore edilmişlerdi. Yapılanların tümü, Köprünün “Barış Köprüsü” olması dileğiyle görkemli bir tören ve şenliklerle hizmete açıldı.

Ülkemizde, çürük olan yalnızca demiryolları değildi. Şubat ayı başında Konya’da 10 katlı bir apartman bir anda çöküverdi. Çöken Zümrüt Apartmanı’nda 92 kişi yaşamını yitirdi. Bu olaydan kısa bir süre sonra da 14 Şubat günü, Moskova’da bir Türk müteahhitlik kuruluşu olan Koçak İnşaat tarafından yapılmış su sporları havuzunun çatısının çöktüğü haberi geldi. Havuzda 28 kişi ölmüştü. Bu iki olay Türk inşaat kesimini dünya medyasında tartışılır hale getirdi. Gerek Rusya, gerekse Türkiye’de yapı denetim sisteminin yetersizliğine değinilen haberlerde DİE’nin verilerine göre Türkiye’deki 16 milyon yapının onarıma gereksinim gösterdiği, bunlardan 700 bininin her an yıkılabileceği belirtiliyordu. Zümrüt Apartmanı kötü proje ve yapım (çürük demir, yanmış beton, eksik malzeme, işçilik hataları) nedeniyle çökmüştü, Moskova’daki spor salonu ise projelendirilmesindeki hatalar yüzünden. İncelemelerden sonra facianın sorumlusu olarak, Rus mimar Nodar Kançeli ilan edildi.

Son günlerde Dolmabahçe’deki G-Mall sinema yangını gündeme oturdu. Yapının ruhsatı var mıydı acaba? Şurası kesin ki, Prost Planından beri 2 No’lu park olarak anılan bu yeşil alana o yapının yapılmaması gerekiyordu. Yapılmıştı; bunu “Büyüteç” sayfasında sorgulamıştık. Yine kimse ilgilenmemişti. Yangın olayı yetkilileri uyandırmış mıdır dersiniz?

Başbakan, “kaçak binaları acımadan yıkın” demişti. Kadıköy Fenerbahçe’de yasalara aykırı olarak yapılmış Piramit adlı alışveriş ve eğlence merkezi nihayet yıkılabildi. Yine benzer anlayışla yapılmış olan Dolmabahçe’deki Gökkafes (Süzer Plaza) ise yasalar karşısındaki arsız direnişini sürdürmekte. Yine, kaçak ve gecekondu yıkımları konusunda alınmış mahkeme kararları bir türlü uygulanamıyor (Örnek: İTÜ Maslak Kampusu gecekonduları).

DEPREM
Türkiye’nin deprem önlemleri, tartışma konusu olmanın ötesine geçmiyor. Çok konuşuluyor, az iş yapılıyor. Ekim ayında İstanbul’da toplanan Deprem Şurası’na katılan 354 üye, Türkiye’deki deprem tehdidini ve alınması gereken önlemleri tartıştı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı verilerine göre Türkiye, İran ve Yemen’den sonra deprem ölümlerinde dünya üçüncüsü. Sağlıklı üretim ve yapı denetim sistemi ülke çapında hâlâ kurulabilmiş değil. Sonuçta, Yalova depreminin günah keçisi müteahhit Veli Göçer ile yapılarının uygulama sorumlusu olan mimara 25’er yıl hapis cezası verildi. Sorun çözülmüş oldu(!)

İNŞAAT SEKTÖRÜ
İnşaat sektörü uzun bir duraklama döneminden sonra 2004’te yeniden canlanmaya başladı. Sektörün durumuna ilişkin veriler Yapı-Endüstri Merkezi’nce yayımlanmış olan “Türk Yapı Sektörü 2004” raporunda bütün ayrıntılarıyla yer alıyor. Bu nedenle burada işin ekonomik ve sayısal ayrıntılarına girmek yerine, ürün çeşidinin bollaşması ve tasarımlarının iyileşmesi noktalarındaki olumlu gelişmelere değinmekle yetinmek istiyorum.

MİMARLIK / EĞİTİMİ / PRATİĞİ
Mimarlığın sorunları sürüyor. Mimarlık eğitimi, mesleki yeterlilik ve yetkilerin belirlenmesi konularında yasa hazırlıkları var. Bunlara ek olarak Mimarlık Meslek Yasası hazırlama girişimleri de gündemde; ancak bütün bu konularda bir sonuca ulaşılabilmiş değil.

Türkiye ve KKTC’de, YÖK sistemi kapsamında 38 mimarlık okulu bulunuyor. Bunlar, kamuya ya da vakıflara ait okullar; düzeyleri, eğitim kadro ve olanakları birbirinden çok farklı. Mezunları ise aynı sınırsız yetkilerle donatılmış olarak meslek yaşamına atılıyorlar. Yetkilerin ve yetkinliğin belirlenmesi konularının AB’ye uyum çerçevesinde bir sonuca ulaşması kaçınılmaz görünüyor. Umudumuzu koruyabiliriz.

Kamunun mimarlığa bakışı hâlâ çok sağlıksız. Kamunun proje ihaleleri hâlâ patates alım ihalelerinden farklı değil. Devlet, tarihi yapıtlarla -korumasa da (5)-övünmeyi biliyor, ama gelecek kuşaklara bırakılacak çağdaş yapılar konusunda duyarsız. Hükümetin hâlâ bir mimarlık politikası yok.

Örnekler verelim:
• Erken Cumhuriyet döneminin önemli yapılarından biri olan Başbakanlık binası
(SHE, 1934-37) bilinçsizce onarıldı, duvarlar, kolonlar kaldırıldı, bina PVC pencerelerle donatıldı. Böylece, bina yozlaştırıldı.
• TOKİ’nin yaptığı konutlar hâlâ, Avrupalıların, savaş sonrası 1950’lerde yapıp 1990’larda yıkarak ortadan kaldırdıkları türden. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu tür konutları gazete reklamlarıyla pazarlamaya çalışıyor (Reklamlarda nedense, Belediye Başkanı’nın büyük bir resmi de yer alıyor).
• Modern Mimarlığımızın önemli örneklerinden biri olan İstanbul Belediye Sarayı, içinde yapılan rüküş düzenlemelerle yozlaştırılabiliyor. Yine aynı dönemden, çok önemli başka bir yapı, İstanbul Adliye Sarayı otele dönüştürülmek isteniyor.
• İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, başkanlık sıfat ve görevini unutup mimar kimliğiyle Haliç üzerinde yapılacak metro köprüsü için tasarım geliştiriyor ve bunu bir sürpriz olarak gözlerden saklıyor.
• Milli Eğitim Bakanlığı, yeni yapılacak okullarda Osmanlı ve Selçuk mimarisinin temel alınması yolunda çalışmalar yapıyor. Buna göre, binalarda burç ve kuleler bulunacak; estetik görüntüyü bozmamak amacıyla yangın merdivenleri kule şeklinde tasarlanacak, bayrak da binanın ön tarafından yükselen burcun üstüne yerleştirilecek (6). Bakan Hüseyin Çelik okulların farklı mimari tarzda yapılması için 50 değişik proje hazırladıklarını söyleyerek şunları ekliyor: “Yeni okul binalarımızın mimari tarzına ‘Gelenekten Geleceğe’ diyoruz. Ulus mimarisine benzer bir mimari tarzıyla halkımızın önüne çıkacağız. Birinci Meclis binasının hatlarına benzer hatlar olacak. Bizden birçok çizgiyi ve unsuru taşıyacak.”

İnanılır gibi değil... Bu sözleri 2004 yılında söyleyen kişi, bir milli eğitim bakanı. Gelecek kuşaklar bu kafayla mı yetiştirilecek?

Bugün taşra kültürüyle beslenen toplum, mimarlığı ne kadar istiyor? Çeyrek aydınlar, yatırımcılar da öyle.. Çoğu, mimar seçmeyi, mimarla çalışmayı bilmiyorlar. Batıda, bina yaptıran, mimarının adıyla övünür. Bizde, “bu binanın mimarı kim?” diye sorulunca malsahibi çoğu kez “ben” der. Sonuç olarak, bizde çoğunlukla mimarlık yapılmıyor, yapı yapılıyor, yani işin estetik boyutu ve mimari değerler göz ardı ediliyor.

İyi mimarlığın, işveren, mimar ve çeşitli teknik dallardan uzmanların katılımıyla gerçekleştirildiği açık. Bu işbirliğinde işveren de mimar kadar önemli. İşveren, gerçekleştirilecek yapıya, görgüsü, anlayışı ve parasıyla değer katar. Ne yapalım ki, Türkiye’de işverenler mimarlığın önündeki engellerden biri olmayı sürdürüyor.

2004’te meslek odalarının 50. kuruluş yıldönümü kutlanırken, 1954’ten bu yana hep yukarıdakilere benzer konuların gündemde kalması bile mimarlık dünyamızın niçin gerektiği gibi gelişemediğini açıklamaya yeter nitelikte.


3-7 Temmuz 2005 günleri İstanbul’da yapılacak olan UIA-2005 İstanbul Kongresi için hazırlıklar Mimarlar Odası bünyesinde gelişiyor. Bilim Komitesi, Organizasyon Komitesi, Koordinasyon Komitesi çalışmaları sürüyor. UIA Yaşasın Kentler Yarışması düzenlendi ve sonuçlandı, UIA-2005 İstanbul logo yarışması sanal ortamda düzenlendi ve sonuçlandı. Bu yarışmaları Kongre Vadisi için açılıp sonuçlandırılan proje yarışması izledi. Kongreye Anadolu’nun katkısını sağlamak üzere Oda’ca Konya, Trabzon, İzmir ve Diyarbakır’da Türkiye Kongreleri düzenlendi. Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinin Mimarlık ekleri yayımlamaları sağlandı. 2005’e doğru, Mimarlık konusu giderek ülkenin gündemine taşınıyor.

Bütün bu çalışmalar iyi... Ancak, Mimarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci’nin yılın son günlerinde Mimarlar Odası birimlerine gönderdiği bilgilendirme notundan kimi işlerin iyi gitmediği anlaşılıyor. Başkan, bir konsorsiyumla yapılmış olan sözleşmenin, kongrenin “MimarlıkLAR’ın Pazaryeri” kavramıyla daha da genişletilmesiyle ortaya çıkan yeni gereksinmeleri kapsamadığından yakınıyor. “Sözleşme dışı tanıtım giderleri, toplantılar, açılan yarışmalar ve pazaryeri etkinlikleri için bütçede hemen hiçbir ödenek tanınmamış olduğunu” belirtiyor başkan. Bu durumda, organizasyon ve parasal konular için ISEVV adlı konsorsiyumla hatalı bir sözleşme imzalanmış olduğu ortaya çıkıyor. Sözleşme bunları kapsamıyorsa neyi kapsıyor acaba? “Bilmeden, bilenlere danışılmadan yapılan bütün anlaşmalar böyle oluyor” demekle yetinelim. Ayrıca, Başkan’ın notunda, sonuçlandırılmış Vadi Yarışması’nın da bir çözüm getirmediği, “amaç”a yanıt vermediği, parasal kaynağının bulunmadığı vurgulanıyor ve bu konu tartışmaya açılıyor. Başkan, birçok alanda yaşanan gecikmeleri de dile getiriyor.

Anlaşılıyor ki, Dünya Mimarlık Kongresine 8 ay kala durum pek de iç açıcı değil. Mimarlık topluluğumuzu topyekûn bir seferberlik bekliyor.

MİMARLIK / SANAT OLAYLARI
Müzeler


2004’te açılan müzeler arasında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İzmir Kent Arşivi ve Müzesi, Balıkesir’de Devrim Erbil Müzesi, Bayburt’ta Baksı Müzesi (Halk Sanatları Araştırma Uygulama Merkezi), Beyoğlu’nda Burhan Doğançay Müzesi, Üsküdar’da IMOGA İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi sayılabilir.

Yıllardan beri konuşulan Mimarlık Müzesi’nin gerçekleşmesi neredeyse olanaksız hale gelince Yapı-Endüstri Merkezi bunu sanal ortamda kurdu. Duvarsız müze, www.mimarlikmuzesi.org ya da www.archmuseum.org adresinde yıl boyunca, her an dünyanın her köşesine Türkçe ve İngilizce olarak hizmet sunuyor.

Müzelerin en önemlisi İstanbul Modern 11 Aralık akşamı törenle hizmete girdi. Eczacıbaşı grubunun girişimiyle kurulan müzenin 2005 Şubat’ında yapılması planlanan açılışı, Başbakan’ın 17 Aralık AB kararı öncesinde yapılması ısrarı nedeniyle öne alındı. (Müzeye ilişkin geniş bir haberi YAPI’nın bu sayısında bulacaksınız.)

İstanbul’da müze konusunda sürdürülen başka girişimler de var. Silahtarağa Elektrik Santralı müzeye dönüştürülmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca Bilgi Üniversitesi’ne devredildi. Feshane binasının da müze olarak kullanılmasının düşünüldüğü belirtiliyor. Önemli mimarlık etkinlikleri ve olayları

• Önce Mim. Od. Ank. Şb.’ce Ankara’da Kocatepe Kültür Merkezi’nde, sonra YEM organizasyonuyla İstanbul Beylerbeyi Sarayı’nda açılan Alvar Aalto sergisi,
• Yapı-Endüstri Merkezi etkinlikleri:
- İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep Yapı Fuarları ve konferans, seminer, panel etkinlikleri.
- Harbiye’deki mimarlık, fotoğraf, sanat sergileri ve konferans, seminer, panel etkinlikleri.
- UICB Uluslararası Yapı Merkezleri Birliği yıllık toplantısı (İstanbul 24 Ağustos)
• Arkitera etkinlikleri:
- AMV Genç Mimar Ödülü: Boğaçhan Dündaralp, Kerem Erginoğlu-Hasan Çalışlar, Hilmi Güner-Hüseyin Bütüner
- İstanbul Mimarlık Festivali, tema: “Hafif Ama Ağır” (4-9 Ekim)
- Arkimeet Konferansları: Massimiliano Fuksas, Adriaan Geuze, Villem Jan Neutelings, Francine M.J. Houben, Ben van Berkel, Mansilla + Tuñón Mimarlık, Matthias Sauerbruch, Enrique Norten
• Archiprix-International Sergisi -Taşkışla
• Mimarlar Odası 9. Ulusal Mimarlık Ödülleri ve Sergisi
Sinan Ödülü: Behruz Çinici
Mimarlığa Katkı dalı ödülü: Gürhan Tümer
(Öteki ödüller için Bkz. YAPI 270, s.28-29)
• SMD Ödülleri Mimarlık Ödülü: Baran İdil, Uygulama Ödülü: Danyal Tevfik Çiper.
• Mimarlar Odası ve Mimarlık Vakfı’nın Dünya Mimarlık Günü kutlamaları ile Odaların 50. yıldönümü kutlamaları, mimarlık konularının çeşitli illerde gündeme taşınmasını sağladı. 2 Ekim’de İstanbul İstiklal Caddesi’nde Mimarlığa Saygı Yürüyüşü düzenlendi ve bir bildirge yayımlandı: “Mimarlık yalnızca mimarların değil, toplumun ve ulusun uygarlık kültürüdür.”
• Mimarlar Odası 50. Yıl Sempozyum ve Buluşması (Ankara)
• Mimarlar Odası İstanbul Mimarlık ve Kent Şenliği (5 Aralık)
• Arcam (Amsterdam)’da açılan “Bugünkü Türkiye” sergisi (18 Eylül-13 Kasım)
• Zaha Hadid projeleri sergisi (Garanti Galeri 30 Kasım 2004-15 Ocak 2005)
• Mimarlık Vakfı “Türkiye Mimarlık Araştırmaları Ödüllü Seçkisi”
• Archiprix -Türkiye 2004 Ödülleri ve Sergisi (Taşkışla, Aralık 2004). Yarışmaya 15 üniversiteden 69 proje katıldı. Birinciliği Uludağ Üniversitesi’nden Ali Çalışkan kazandı.
• UIA “Yaşasın Kentler” yarışmasının Profesyonel Kategorideki 2. Bölge Ödülü:
Cem İlhan, Tülin Hadi, Sevinç Hadi,
Esra Gemici, Ekin Çalak.
• “Senior Residence” uluslararası mimari proje yarışmasında Selim Velioğlu, Yüksel Demir, Orkun Sözer üçlüsünün projesi birincilik ödülünü kazandı.
• Han Tümertekin Ayvacık’taki B2 Evi’yle 2004 Ağa Han Mimarlık ödüllerinden birini kazandı.
• Sedat Simavi Sosyal Bilimler 2004 Ödülü: Ali Cengizkan, “Ankara’nın İlk Planı / 1924-25 Lörcher Planı” adlı çalışmasıyla kazandı.
• Aydın Doğan 2005 Ödüllerinin konusu ilan edildi: “Kent Mimarisi, Kent Dokusu”

KİTAPLAR / YAYINLAR 2004
• İç Mekân Tasarımı, Francis D.K. Ching /
Yapı Yayın
• 8. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri / TMMOB Mimarlar Odası - Yapı Yayın
• Bir Varmış Urla, Sedef Tunçağ
• Geçmişsiz Gelecek, Canan Tolon /
Norgunk Yayıncılık
• Sachmalama Türkçe de Neymiş?,
Rüştü Erata / Yapı Yayın
• Eğitim Yapıları, Haydar Karabey / Literatür
• Çatılar, Nihat Toydemir-Ülger Bulut /
Yapı Yayın
• Etik-Estetik (Sempozyum bildirileri) /
Yapı Yayın
• Gelimli Gidimli Dünya / (Ünlü Hattatların Mezarları), M. Şinasi Acar
• Tasarlama Kuramları ve Metotları,
Nigan Bayazıt / Birsen Yayınevi
• Okullarda Öğretilmeyenler, Firuzan Baytop/ Yapı Yayın
• Ve Mimarlık, Gürhan Tümer / Literatür
• Mimarlık/Bir Entelektüel Enerji Alanı,
Hülya Yürekli, Ferhan Yürekli / Yapı Yayın
• Modern Sonrası Mimarlık Üzerine Notlar, A. Zeynep Onur, M. Ziya Tanalı / Mimarlar Odası Ankara Şubesi
• Şehrin Zulası Ankara Kalesi, G. Tunç,
F. Özbay, A. Atauz, G. Korat, M. Sancar,
N. Teymur, A. Türkün, Z. Ulusoy / İletişim
• Yaşayan Duvarlar, Sacha Kohen /
Yapı Yayın
• Mimarlıkta Değerlendirme, Mete Tapan / İTÜ Yayınevi
• Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş, Ayla Ödekan / İTÜ Yayınevi
• Somer Ural (Mimarlar Odası’na Emek
Verenler I) Derl.: Çelen Birkan, Güven
Birkan / TMMOB Mimarlar Odası
• Güneşin Doğduğu Yer: Doğubayazıt
Sempozyumu / Çekül Vakfı Yayınları
• Hasanoğlan Köy Enstitüsü Kurulurken 1941-51, Mustafa Güneri / Tarih Vakfı
• Kültür Mimarlık Tasarım, Amos Rapoport / Yapı Yayın
• Fuar Stand Tasarımı 2005 / Yapı Yayın
• Hybird Spaces ODTÜ (İng.), Derl.: Güven Arif Sargın / ODTÜ Mimarlık Fakültesi
• Küratörün Yumurtası, Karsten Schubert / İstanbul Sanat Müzesi Vakfı
• Nevzat Sayın: Düşler, Düşünceler, İşler 1990-2004 / YKY
• Mimarlık Yıllığı 2-Türkiye’de Mimarlık 2004 / Koleksiyon Mobilya Yayınları
• Latin Catholic Buildings in Istanbul,
S. Sezer Darnault / The Isis Press
• Mimarlıkta, estetikte, tasarımda, eğitimde Eleştirel Yaklaşım, Ayşe Şentürer /
Yapı Yayın
• 80 Kare Ankara, Ali Cengizkan /
V. Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi
• Archiprix-Türkiye 2004 (Tr./İng.) /
Yapı Yayın
• Yarışmalar Dizini 190-2004 /
TMMOB Mimarlar Odası
• Tasarım ve Suç, Hal Foster / İletişim
• İzmir Kent Merkezi Mimarlık Haritası /
Mimarlar Odası İzmir Şubesi
• Risk, Mali ve Mesleki Sorumluluk
Sigortaları ve Mesleki Uygulamalar /
Panel / TMMOB Mimarlar Odası +
Mimarlık Vakfı Yayını
ve
• Mimarlık Gazetesi YENİ MİMAR /
Depo Yayıncılık.
Yayınlar ve kitaplar bakımından iyi bir yıl geçirdiğimizi söyleyebiliriz.

ARAMIZDAN AYRILANLAR

2004 içinde mimarlık- mühendislik topluluğundan birçok değerli meslektaşı yitirdik. Orhan Çakmakçıoğlu, Tevfik Seno Arda, Mete Ünügür, Esat Turak, Rıfat Yarar, Hasan Karataş, Selçuk Batur, Yılmaz Gürer, Feyzi Akkaya ve şimdi anımsayamadığım daha niceleri... Hepsini saygı ve sevgiyle anıyoruz.
Burada, 2004 yılı için, YAPI’nın son 12 sayısındaki bilgileri tarayarak kendi dünyamızı özetlemeye çalıştım; yazının sınırları nedeniyle dış dünyaya değinmedim. İçte de her şeyi tam olarak derleyebildiğim iddiasında değilim kuşkusuz. Eksikler varsa bağışlanmamı dilerim. 2005’in ülkemiz için iyi bir yıl olması dileğiyle...

1. Avrupalılar kimbilir ne kadar hoşlanmışlardır bu tanımlamadan.
2. Acar Avunduk, Yapı, Haziran 2004-S.271, s.18.
3. Gazeteler, 6.12.2004.
4. Gazeteler, 7.12.2004.
5. Örneğin, Amcazade Hüseyin Paşa yalısı artık tümüyle yok olmak üzere.
6. Hürriyet gazetesi, 7 Ağustos 2004.
7. YAPI, Aralık 2004, S.277, s.15

Yapı 278�