2007 Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü: “Kültürel Peyzajlar ve Doğal Anıtlar”

Dünya Miras Konvansiyonu’nun 35. yıldönümüne denk gelen ve Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü’nün 25. yıldönümünün kutlanacağı 18 Nisan 2007 özel gününün teması “Kültürel Peyzajlar ve Doğal Anıtlar” olarak belirlendi. Bu tema kapsamında, peyzajların insani, kültürel, sembolik ve anıtsal boyutlarına dikkat çekilmesi ve ayrıca “doğal” değerleri nedeniyle miras olarak kabul edilen bazı değerlerin sahip olduğu kültürel özelliklerin de ön plana çıkarılması amaçlanıyor.

Örneğin, dünya üzerinde bulunan kayalıklar, dağlar ve benzeri birtakım coğrafi oluşumların tarihin çeşitli dönemlerinde dinsel açıdan simge olarak kabul edildikleri, çeşitli sanatçılara, gezginlere ve efsanelere ilham verdikleri veya röper noktaları olarak kullanıldıkları biliniyor. Buna rağmen çoğunlukla doğal özelliklerin ön plana çıktığı değerlendirmelerde, kültürel özellikler yeterince bilinmiyor. Bu amaçla yapılacak etkinliklerde geçmişe tanıklık eden mekânlar, geleneklerin, inançların ve törelerin yüzyıllar boyu sürdüğü ve şekillendirdiği peyzajlar, birçok bilimsel ve sanatsal etkinin altında kalmış veya üzerlerine pek çok hikâye yazılmış coğrafi alanlar üzerine odaklanılması planlanıyor.

Bu yılki programla ilgili açıklamasında, ICOMOS Genel Sekreteri Dinu Bumbaru peyzajların ve doğal anıtların miras boyutunun daha algılanır hale gelmesinin bu alanda yapılan koruma uygulamalarını da artırdığını söylüyor. Son dönemlerde Avustralya’daki Uluru-Kata Tjuta kayalıkları veya Nijerya’daki Osun Oshogbo kutsal ormanı gibi çeşitli doğal alanların kültürel değerleri nedeniyle kabul gördüklerini veya tarım öğelerinin peyzaj oluşturan kültürel değerlerinden bahsedilebildiğini ifade ediyor. Bu anlamda, bu yılki etkinliklerle tüm dünya ülkelerini doğal peyzaj ve anıtların kültürel değerlerini kamuoyuna duyurmaya çağırıyor.

Uluslararası Peyzaj Mimarları Federasyonu (IFLA) Kültürel Peyzajlar Bilim Kurulu Koordinatörü Luigi Zangheri ise bu özel günle ilgili yaptığı açıklamada kültürel peyzajın insanlığın ve doğanın ortak eseri olma özelliğine dikkat çekerek, bu ortak üretimin envanterinin çıkartılmasının önemine değiniyor. Federasyon tarafından tarihi park ve bahçelerin envanterinin çıkartılması amacıyla yapılan çalışmaların, kültürel peyzaj için de bir yöntem olarak kullanılabileceğini ifade ediyor.

Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü, 18 Nisan 1982 yılında ICOMOS tarafından oluşturulmasının ardından, 1983 yılında 22. UNESCO Genel Konferansı’nda onaylandı. Bu özel gün, dünya mirasının çeşitliliği, maruz kaldığı tehditler ve bu mirasın korunması ve sürdürülmesi için çabalara ilişkin kamu bilincini artırmak için bir fırsat olarak görülüyor. Son dönemlerde bu özel gün için belirlenen temalar arasında tarihi köyler, 20. yüzyıl mirası, su altı mirası, toprak mimarlık mirası ve endüstriyel miras olmak üzere çok çeşitli konular bulunuyor.

Anıtlar ve Sitler Günü ile ilgili daha geniş bilgi için: www.icomos.org


Kültürel Peyzaj Nedir?
Kültürel Peyzaj (Cultural Landscape), koruma alanında oldukça yeni bir tanım olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürel Peyzaj Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından “kültürel ve doğal kaynakları ve bu bağlamda yaban hayatı ve evcil hayvanları içeren, tarihi bir olay ve bir etkinlikle birlikte olan ya da çeşitli kültürel ve estetik değerler sergileyen coğrafi alanlar” olarak tanımlanmaktadır. Bu alanlarda doğa ve insan eliyle oluşturulmuş öğelerin uyum içinde olması; tarihi, estetik, etnolojik ve antropolojik olarak değer taşımaları; o bölgedeki hâkim doğa unsurlarını, arazi kullanım biçimlerini ve geleneksel yaşamın sürdürüldüğü dokuları bölge adına temsil edebilmeleri aranan diğer nitelikler arasındadır. Aslında tüm peyzaj alanlarının kültürel öğeleri vardır. Çünkü tüm bu alanlar insan eliyle oluşmuş eserler içerirler. Ancak, bir alanın “kültürel peyzaj” alanı niteliği kazanması için doğa/insan birlikteliğinin zaman içerisinde önemli ürünler vermesi ve bu ürünlerin uyum içerisinde olması gerekmektedir.

Kültürel Peyzaj Türleri
Kültürel peyzaj alanları üç değişik türde olabilmektedir. Bunlardan ilki, insan eliyle düzenlenen park ve bahçelerle bunların içindeki çoğunluğu kamusal nitelikteki yapı ve/ya da yapı gruplarını içerir. İstanbul Yıldız Sarayı Yapı Grubu ve Bahçeleri bu türün önemli örneklerinden bir tanesidir. Yıldız Sarayı, Beşiktaş Yıldız Tepesi'nde Türk Osmanlı Saray mimarisinin en son örneğini teşkil eden yapı gruplarındandır. Yapılar III. Selim, II. Mahmut ve II. Abdülhamid dönemlerinde inşa edilmiştir. 80 dönümlük bir alana yayılan sarayın içinde yapıların yanısıra kamusal açık alanlar, akarsular, düzenlenmiş bahçeler vb. elemanlar da yer almaktadır.

İkinci tür kültürel peyzaj alanları organik olarak gelişmiştir. Bu türün ilk grubunu jeolojik miras olarak da nitelendirilen alanlar oluşturur. Antik çağlarda kullanılmış ve bugün terkedilmiş maden ocakları da bir endüstriyel peyzaj elemanı olarak ve bir tekniğin kalıntılarını içermeleri bakımından kalıntı peyzaj alanı olarak tanımlanabilir. Kızılcahamam yakınlarındaki “Güvem Fosil Alanı” 13–15 milyon yıllık fosilleriyle önemli bir örnektir.

Organik olarak gelişmiş peyzaj alanlarının ikinci alt başlığı, sürekliliği olan peyzaj alanlarıdır. Bu alanlar eski çağlardan bu yana insanoğlu tarafından sosyal ya da ekonomik amaçlarla işlevlendirilmiş ve gelişerek günümüze kadar gelmişlerdir. Çevrelerindeki arazinin ve bu araziden ürün alımının doğal ve geleneksel yönlerini hala koruyan ve sürdüren kırsal yerleşmeler de bu kategoride yer almaktadır. Safranbolu’nun 20 km. doğusunda yer alan 140 hanelik Yörük Köyü hemen tümüyle korunmuş bir kırsal yerleşmedir

Üçüncü tür, yardımcı peyzaj alanı olarak tanımlanmaktadır. Bu alanlar dini, artistik ya da kültürel motiflerle bütünleşmiş tümüyle doğal oluşumlardır. Mitolojik bir motifle birleşmiş bir doğa oluşumu olan, Manis yakınlarındaki “Ağlayan Kaya” (Niobe) bu tür örnek gösterilebilir. Helen mitolojisinde, kıskançlık nedeniyle 14 çocuğu diğer tanrılar tarafından öldürülen Niobe’nin Zeus tarafından taşa çevrildiği efsanesi, bu noktada yaşamaktadır.


Kültürel Peyzaj Alanlarının Korunması
Avrupa Konseyi bünyesinde yapılan bir çalışmaya göre, kültürel peyzaj alanlarının bozulmasında doğal kaynakların sorumsuzca kullanılması; sanayi, enerji, turizm vb. alanlardaki kontrolsüz gelişmeler; kentsel gelişmelerin iyi yönlendirilmemesi; doğal çevrenin niteliklerine uymayan büyük ölçekli alt ve üst yapı tesislerinin oluşturulması önemli rol oynamaktadır.

Aynı araştırmaya göre kültürel peyzaj alanlarının korunması ve geliştirilmesinde göz önünde tutulması gereken ilkeler arasında bu alanların kullanılmaları sürecinde bütünlükleri ve niteliklerinin bozulmaması; toplumlar tarafından kullanılmaları için gerekli önlemlerin alınması, ancak bu kullanımın kontrol altında tutulması; kültürel peyzaj alanlarının tarihsel ve kültürel öneminin çeşitli araçlarla geniş halk kitlelerine duyurulması ve bu konuda gerekli duyarlılığın gösterilmesi yer almaktadır.

Ülkemizde “Kültürel Peyzaj” tanımının bugüne değin mevzuatımızda yer almaması büyük bir boşluk oluşturmuştur. Örneğin, Yıldız Sarayı peyzaj öğeleriyle bezenmiş bir kültür varlıkları topluluğu olmasına karşın, saray yapılarıyla ön plana çıkmıştır. Aynı sorun, Afşin’de, Tarsus’ta ve Efes’te bulunan Eshabı Kehf (Yedi Uyurlar) mağaralarında da yaşanmaktadır. Dini mitolojide önemli bir yeri olan bu mekânlar, doğal sit ya da arkeolojik sit statüsünde değerlendirilmektedir. Fosil alanlarımızın büyük bir ölümünün ise tescil edilmemiş olduğunu görmekteyiz.

“Kırsal Sit” tanımının olmaması da, bazı önemli alanların korunması ve geliştirilmesi sürecinde boşluklar yaratmaktadır. Örneğin, Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinde bulunan yaylalar ve bu yaylalar içinde o öreye özgü yaşam biçiminin oluşturduğu dağınık kırsal yerleşmeler, ancak yeni bir tanım ve eylemler dizisi ile korunabilecek ve geliştirilebilecektir.