'Özel Çevre'cilerin Açmazları

İki bakanlık birleşince ''Çevre ve Orman Bakanlığı''nın birimine dönüşen ''Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı'' (ÖÇKK), 3 - 5 Mart 2006 günlerinde bir ''eğitim semineri'' düzenledi. Vaktiyle Marmaris'in mahallesiyken sakinleri arasında Kenan Evren 'in de yer aldığı ''bağımsız belediye''ye dönüşen Armutalan Beldesi'ndeki ''Club Cettia Otel'' de yapılan seminerin konusu ''Özel Çevre Koruma Bölgelerinde Kırsal Alan Planlaması ve Standartlarının Oluşturulması'' idi.

ÖÇKK Başkanı Ş. Önder Kıraç, konunun ''gerekçe''sini özetle şöyle vurguladı: ''Özel çevre bölgelerinin yüzde 90'ını oluşturan kırsal alanlarda ve köylerde süregelen imar ve planlama sorunlarını çözebilmek için, yeni ilkeler gerekiyor.''

Etüd, Plan, Proje ve Uygulama Daire Başkanı T. Cengiz Kaman ise, ''çözüm bekleyen'' sorunları şöyle sıraladı: ''Kırsal yerleşimlerin sınırları belirlenemiyor; kentten kaçış yeni yapılaşma baskısı yaratıyor; yasalar yetersiz ve SİT'lerdeki kamulaştırmalar da yapılamıyor.'' Bütün bu engeller yüzünden planlama yapılamazken üretilmiş planlar da uygulanamıyor.

Akdeniz sözleşmesi
Türkiye ''Akdeniz'in Korunması Sözleşmesi''ni (Barselona Sözleşmesi-1982) 1988'de onayladı. Sözleşmenin ekindeki ''Akdeniz'de Özel Koruma Alanları Protokolü'' gereğince de 1989'da ÖÇKK kuruldu. Bu kapsamda belirlenen alanlardaki imar yetkileri ÖÇKK'ye bağlandı.

Başlangıçta sadece Muğla ilindeki ''Köyceğiz-Dalyan'' göl ve lagün alanı; ''Fethiye-Göcek'' koyları ile ''Gökova Körfezi''nde başlanan özel çevre koruma uygulaması, geçen 17 yıl içinde yaygınlaştırıldı.

Bugün, Foça, Datça, Patara, Kekova, Belek, Pamukkale, Ankara-Gölbaşı, Göksu Deltası, Ihlara, Tuz Gölü ve Trabzon-Uzungöl 'de de ÖÇKK'nin yapılaşma kuralları geçerli. Aynı alanların çoğu, aynı zamanda ''SİT'' olduğundan, her türlü uygulama için Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Koruma Kurulları'nın da ''uygun'' kararı gerekiyor.

Peki, böylesine ''katmerli'' bir koruma düzeni içinde çok sayıda ''köy''ün olması; arazilerin yüzde 90'ının ''tarım alanı'' niteliği taşıması; hatta ''Foça, Fethiye, Gölbaşı'' gibi ''kent'' niteliğindeki yerleşmelerin bile seçilmesi doğru mudur?

Bu gibi yerler, ÖÇKK'nin dayanağını oluşturan ve özellikle ''ekoloji'' ile ''doğal yaşam'' alanlarının gözetilmesini öngören ''Barselona Sözleşmesi''nin ne amacına uygun, ne de ruhuna...

Ne var ki, imar yetkilerinin çekiciliği içinde köyler ve kentler de ÖÇKK'ye bağlanınca, şimdi bu alanlardaki -ister en masum yaşama gereksinmeleri için olsun, ister ranta dönük yatırımları hedeflesin-, hemen tüm ''yapılaşma'' talepleri ile ''çok özel koruma'' arasındaki çelişkiler doruğa çıkmış durumda.

Dahası, bu köyler ve kentlerdeki halk ve belediyeler ile ÖÇKK arasındaki imar tartışmaları, bazen ''gerilim''e bile dönüşebiliyor. Bu nedenle de ÖÇKK, denebilir ki en ''sorunsuz'' olarak asıl amacına uygun yerlerde, yani ''göl''ler, ''lagün''ler, ''delta''lar gibi, insan kullanımına kapatılabilecek ve imarsız kalabilecek alanlarda uygulanabiliyor.

'Tarım'sız kırın kaderi
İşte özeti bu olan, böylesi bir 17 yılın ardından, ÖÇKK'nin kuruluş amacı ile ''yetkisine bağlanan'' yerleşme alanları arasındaki ''uyumsuz''luğun yarattığı sorunlar nasıl giderilebilir? Nitekim Marmaris'te ele alınan ''kırsal alanlarda planlama'' konusu da bu sorunlar arasında belki de en ''talihsiz'' olanı...

Çünkü, kırsalın temel yaşam kaynağı olan ''tarımsal üretim''i hükümetler zaten gözden çıkarttılar. Tarlasını, bağını, bahçesini ekip biçmek yerine, fabrikadan tatil sitelerine kadar her türlü imar parseline dönüştürerek satmak ya da buna ''muktedir'' olanlara pazarlamak, günümüz köylüsünün tek hedefi.

Hemen tüm yerleşmeler için gerekli olan ''planlama disiplini'' de yerini hızla ''siyasi destekli rant projeleri''ne bırakırken Marmaris'tekine benzer seminerlere sadece şehircilerin, mimarların ve ziraatçıların katılmaları ne işe yarar? Uzmanların bu konuları artık ''kendi aralarında'' değil, ''siyasi'' kurmaylarla tartışmaları gerekiyor. ÖÇKK'nın da asıl sorununu ''siyaset'' oluşturuyor.