İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın (İstanbul 2010) en somut
projelerinden biri olan '40 Semt 40 Kitap/İstanbulum' ürünlerini verdi. İstanbul
2010'un kabul ettiği ilk projelerden olan 40 Semt 40 Kitap adından da
anlaşılacağı gibi İstanbul'un 40 Semti için ayrı ayrı kitaplar yazdırma
amacındaydı. Heyamola Yayınları'nın hayata geçirdiği projenin yönetmenliğini
Ömer Asan, danışmanlığını Eray Canberk, editörlüklerini de Gülsüm Cengiz ve
Faruk Göncüoğlu üstlenmiş. İstanbul'un her semtinin ayrı bir hikâyesi olduğu
fikrinden hareketle her semti bir yazara ya da şaire yazdırmışlar. Projenin
açıklamasında 'Anlatılan 40 İstanbul semti saptanırken, semtin tarihselliği,
ünü, tanınmışlığı göz önünde tutuldu. Özellikle eski İstanbul'un suriçi
semtlerine öncelik tanınmaya çalışıldı, surdışı da göz ardı edilmedi. Semtleri
anlatması için şair, hikâyeci, romancı, denemeci gibi edebiyatçı yazarlar
seçildi. Yazarların 40 yaşını aşmış olmalarına ve söz konusu semtlerle az çok
bütünleşmiş olmalarına önem verildi' deniyor.
Geçtiğimiz
günlerde İstanbul Kitap Fuarı'nda okurlara sunulan kitaplar ve yazarları şöyle;
Abdullah Uçman / Fatih'te Geçen Kırk Yılın Hikâyesi; Adnan Özer / Benim
Taşlıtarlam; Adnan Özyalçıner / Karagümrüklü Yıllar; Alim Kahraman / Atikvalide;
Ari Çokona / Fener; Ataol Behramoğlu / Benim Prens Adalarım; Ayşe Sarısayın /
Beşiktaş 'Yollar ya da Anılar Boyunca'; Beşir Ayvazoğlu / Dersaadet'in Kalbi
Beyazıt; Celâl Özcan / Gözbebeğim Göztepe; Cüneyt Altunç / Suadiye Suadiye;
Doğan Hızlan / Cağaloğlu: Hayatın ve Mesleğin Birleştiği Yer; Enver Aysever /
Bir Semti Kendince Yazmak: Ataköy; Eray Canberk / Fener'e Giden Yol: Feneryolu;
Gönül Kıvılcım / Yaşayan Tanıklarla Karaköy; Gülsüm Cengiz / Boğazdaki Mutlu
Çocuk Kuzguncuk; Gündüz Vassaf / Leventnâme; Haluk Dursun / Boğaziçi'nde Kırk
Yılım; Hasan Öztoprak / Draman Hatırası; Haydar Ergülen / Azıcık Cihangir; Hıfzı
Topuz / Nişantaşı Anıları; Hilmi Alişanoğlu / Çarşamba ' Cibali; Hulki Aktunç /
Bir Kadıköy'oğlu; Hüseyin Alemdar / Kalpzaman Yeşilçam; İzel Rozental / Moda
Sevgilim; Melisa Gürpınar / Çamlıca'dan Yeldeğirmeni'ne Rüzgârın Peşinde; Mine
Söğüt / Dolapdere: Kürt Kediler Çingene Kelebekler; Nail Güreli / Dünden Bugüne
Babıâli; Nusret Karaca / Ben Haliç; Oğuz Karakartal / Ağabey Hisar:
Anadoluhisarı; Orhan Okay / Balat; Ömer Erdem / Üsküdar; Öner Ciravoğlu /
Fındıkzade: Bir Suriçi Rüyası; Refet Özkan / Maltepe; Reyhan Çorak / Çengelköy;
Saadet Özkal / Saklı Bahçeler: Bir Şişli Esintisi; Selçuk Erez / Ayamama'dan
Zuhuratbaba'ya Bakırköy; Sema Kancan / Unutulmuş Bir Boğaziçi Yerleşimi: Beykoz;
Sennur Sezer / Kasımpaşa; Süleyman Faruk Göncüoğlu / Kısa Metrajlı Film Tadında
Eyüp; Talin Büyükkürkciyan / 'Feriköy Anılarda... Şimdi'.
Farklı edebiyat
dallarından, farklı eğilimlerde bazılarını tanıdığımız bazılarını tanımadığımız
yazarlar, şairler... Sanıyorum projenin renkliliğini de bu farklılıklar
oluşturuyor. Belli bir yöntem, bir yapı yok. Sınırlama olmaması edebi özgürlük
ve özgünlük açısından olumlu. Her yazar semtini kendince yazmış. Semtin
tarihçesinin izini süren de var, semtte geçen hayatını, anılarını anlatan da,
bugünden geçmişe bakan da... Böylece her kitap projeden bağımsız olarak da bir
önem taşıyor, edebi açıdan değerlendirilmeyi gerektiriyor.
Şehir tarihçiliği, yazarlığı bizde pek iltifat edilen bir
iş değildir. Örneğin, İstanbul üzerine pek çok kitap vardır ama kayda
değerlerinin sayısı fazla değildir ve bu kitapların yazarları iki elin
parmaklarını geçmez. Çünkü kaynaklar sınırlıdır. Projede yer alan kitapların
yazarları da birkaç istisna hariç semtlerinin tarihini enine boyuna yazmaya
girişmemiş. Daha çok anılar ağır basmış, yazarların merkezinde yer aldığı
eserler oluşmuş, bu da kitapların edebi havasını artırmış.
Önemli bir
handikap kitapların ısmarlama olması ve belirli bir süre içinde yazılma
gerekliliği. Ismarlama, hele süreyle sınırlı eser yazmak kolay bir iş değil. Bir
de işin içinde edebiyat varsa... Her yazarın böyle bir durumda iyi sonuçlar
alabileceğine inanmıyorum. Nitekim proje kapsamında yer alan bazı kitaplarda bu
hava kuvvetli bir biçimde hissediliyor. Bu açıdan bakılırsa projeye katılan
yazarların bir sınavdan geçtiğini, çoğunun geçer not aldığını ama bazılarının
kaçınılmaz olarak sınavı veremediğini söyleyebilirim.
Seçilen semtler de
eleştiri konusu olacaktır kuşkusuz. Proje sunumunda '40 İstanbul semti
saptanırken, semtin tarihselliği, ünü, tanınmışlığı göz önünde tutuldu' denilse
de bazı semtlerin niye listede yer almadığı, bazılarının yokluğu en verimli
tartışmalardan olacaktır. Listeyi incelerken bende bazı semtlere iltimas
geçildiği duygusu oluştu. Örnek vermek gerekirse Cağaloğlu Doğan Hızlan ve Nail
Güreli'nin kalemlerinden iki ayrı kitapta anlatılmış. Fatih'in ve Haliç'in hemen
her semti kitaplaşmış. Bir de neden kitabının yazıldığını merak edeceğimiz
semtler var. Bunun da tipik örneği Feneryolu. Kızıltoprak'ın, Kalamış'ın,
Fenerbahçe'nin olmadığı dizide Feneryolu'nun işi ne diye sormadan edemem.
Göztepe, Suadiye var, Bostancı yok. Feriköy var, Kurtuluş yok. Anadolu Hisarı
var, Rumeli Hisarı yok. İlk bakışta dikkatimi çeken bu durum tabii ki projenin
kusuru değil. İstanbul'a kırk kitabın yetmeyeceğini gösteriyor. Belki projenin
ikinci aşaması olarak bir kırk kitap daha hazırlanabilir ve eksikler tamamlanır.
Bu tip çalışmalarda üzerinde durulacak ikinci önemli nokta yazarlardır.
Semt seçiminde olduğu gibi yazar seçiminde de öncelikleri, kıstasları merak eder
okuyucular. Proje sunumunda 'Semtleri anlatması için şair, hikâyeci, romancı,
denemeci gibi edebiyatçı yazarlar seçildi. Yazarların 40 yaşını aşmış olmalarına
ve söz konusu semtlerle az çok bütünleşmiş olmalarına önem verildi' deniliyor.
Semt yazarlarının birçoğunun bu kıstasa uyduğunu söyleyebiliriz ama bazılarını
hiç tanımadığımızı belirtmeliyim. Kendi alanlarında önemli isimler olsalar da
edebi verimleri hakkında hemen akla gelen bir bilgimiz yok. Sema Kancan, Saadet
Özkal, Talin Büyükkürkciyan, Refet Özkan, Oğuz Karakartal, Nusret Karaca, Hilmi
Alişanoğlu, Cüneyt Altunç, Ari Çokona benim edebiyatta aşina olmadığım adlar.
Herhalde bu değerli yazarlar semtleri hakkında bilgileriyle, anılarıyla projeye
dahil oldular. Bir başka deyişle edebiyata kazandırıldılar.
Sanıyorum proje kapsamındaki kitapların çok okuyucuya
ulaşması için roman boy denilen (13x19 cm) boyut ve üçüncü hamur kitap kâğıdı
kullanılarak uygun fiyatlı olma yolu seçilmiş. Ama uygun fiyatlı olunamamış.
Ortalama 120 sayfa civarında olan kitaplar için 10 TL fiyat bana piyasa
ortalamasının üstünde geldi. Eğer amaç düşündüğüm gibi çok okura ulaşmaksa
kitapların fiyatı daha ucuz olmalıydı, örneğin 5 TL. İstanbul 2010 katkısını
fiyatlamada hissetmeliydik.
Baskı kalitesi kötü değil ama görsel
kullanımı eleştirilebilir. Daha iyi kâğıt, biraz daha sanatsal bir sayfa düzeni
işin kalitesini yükseltebilirdi. Yazarların semtlerini okurken o semtleri eski
ve yeni hallerini merak ediyoruz kaçınılmaz olarak. Sanıyorum birçok semtin eski
hallerinin fotoğraflarına ulaşmak mümkün değil. Ama günümüzdeki halleri
fotoğraflara yansıtılabilirdi. Görsel kullanımında bu pek gözetilmemiş. Örneğin
Doğan Hızlan'ın Cağaloğlu'sunda hiç Cağaloğlu yok, Doğan Bey'in aile albümü ile
yetinilmiş. Gündüz Vassaf'ın Leventnâme'sinde ise Levent dışında her şey ve
herkes var. Genel olarak görsel kullanımının tatmin edici olmadığını
söylemeliyim. İstanbul 2010, bu güzel projenin bütçesini biraz daha yüksek tutup
günümüz fotoğrafçılarının bu semtleri fotoğraflamasını sağlayabilirdi. Belki de
ayrı bir proje olarak İstanbul semtleri oralarda yaşayan fotoğraf sanatçılarına
çektirilebilir ve bu kitapların bir de iyi kâğıda, iyi baskıyla, güzel
fotoğraflarla prestij baskıları yapılabilir.
Sonuç olarak 40 Semt 40
Kitap, İstanbul 2010'un ruhuna, amacına çok uygun bir proje. Günümüz okurlarına
içinde yaşadıkları ya da merak ettikleri semtleri edebiyatçıların kaleminden
tanıtıyor. Diğer yandan da Türk Edebiyatı'na da önemli bir katkıda bulunuyor.
Hiç kuşkusuz bu proje için yazılan bazı eserler edebiyat tarihinde yer
edecektir. Ve tabii diğer yazarları da kendi semtlerini yazmaya özendirerek
görünmeyen bir katkı daha sağlayacaktır. Akıl edenleri, hayata geçirenleri,
destekleyenleri ve yazanları kutluyorum. Darısı diğer kentlerin
başına'