Ankara Sanat Tiyatrosu yani AST, politik
tiyatro dendiğinde ilk akla gelenlerden. Brendan Behan’ın Gizli Ordu oyunu,
Nikolay Gogol’ün Ölü Canlar’ı, Jean Paul Sartre’ın Mezarsız Ölüler’i, Orhan
Kemal’in 72. Koğuş’u, Aziz Nesin’in Sait Hopsait’i, Yaşar Kemal’in Yer Demir Gök
Bakır’ı, Nâzım Hikmet’in Yolcu’su, Yılmaz Güney’in Salpa’sı, Uğur Mumcu’nun
Sakıncalı Piyade’si... Darbelere, sıkıyönetime rağmen hep perdelerini açık
tutmaya çalıştı AST. Oyunları yasaklandı, oyuncuları yargılandı hatta
tutuklandı... Ancak hep devam etti. 46 yıllık bu serüvende sahnede kimler
görünmedi ki; Genco Erkal, Erkan Yücel, Savaş Dinçel, Nurşim Demir, Mümtaz
Sevinç, Jülide Kural, Uğur Polat, Fikret Hakan, Şevket Altuğ, Talat Bulut, Işık
Yenersu, Altan Erkekli...
AST son zamanlarda zor günler geçiriyor. Ekonomik krizin etkisiyle geçen
sezon kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Bu sezon da tehlike devam
ediyor. İşte bu tehlikenin verdiği acıyla bir çağrıda bulunuyor ekip: Tiyatroya
gidin! Genel olarak tiyatrolara olan ilginin azalması, düşen seyirci sayısının
etkisiyle vergi ve SSK borçları 485 bin TL’yi bulmuş AST’ın. “Ciddi bir
darboğaza girdik” diyor Yönetim Kurulu Üyesi Vedat Çuhadar. Bir
ara tiyatronun İstanbul’a taşınması bile düşünülmüş. “Ancak” diyor Çuhadar,
“AST’ın Ankara’nın markası olması, buradaki duyarlı insanların kalması için
ciddi baskı oluşturmasıyla Ankara’da devam etmesine karar verildi. Borçları
zamana yayarak ödeyeceğiz”.
Bütün bu sıkıntılar arasında AST perdelerini Mürsel Yaylalı’nın yazdığı,
Murat Çıdamlı’nın yönettiği “Kod Adı: Keklik” oyunuyla açtı. Polis devleti,
yargı sistemi ve derin devlet ilişkileri örgüsünde, bireyin düzene karşı
isyanını anlatıyor oyun. Çuhadar, “Biraz sessiz sedasız başladık, ancak oyun
kendi seyircisini oluşturuyor. Bu da bize umut veriyor. Turneler de yapacağız,
Anadolu’da daha çok ilgi görecektir. Yeni oyunlarımız da yolda” diyor. Çocukları
da unutmamışlar; “Deniz Kızı ve Sevimli Korsanlar” Çuhadar’ın deyişiyle,
“bilgisayar karşısındaki çocukların umarsızlığını, umutsuzluğunu, ağlak
hallerini” gidermeyi amaçlıyor. “Özellikle 80 öncesi kuşak AST’ta çok şey
paylaştı” diyor Çuhadar, “Mesele sadece tiyatro-seyirci ilişkisi değildi, bunun
ötesinde bir paylaşımdı; haksızlığa, baskıya karşı, dönemin duyarlı insanlarının
limanıydı AST. Oyunlarıyla tarihe tanıklık etti, ediyor. Amacımız, AST’ı o
dönemleri yaşayanlara hatırlatmak, yeni nesillere tanıtmak. Her şeyin bu kadar
çok sanallaştığı, naylonlaştığı bir ortamda biraz sahicilik yapmak istiyoruz.
İnsanların birbirine dokunmasının önemine işaret ediyoruz”.
Haksız da sayılmaz Çuhadar, AST Türkiye’nin 46 yılının tanığı...
Yıl, 1963. Yer, Ankara. İstanbul’daki Arena Tiyatrosu’ndan ayrılarak
Ankara’ya gelen Asaf Çiyiltepe ve arkadaşlarının kurduğu tiyatro, ilkin Ankara
Sanat Topluluğu adını aldı, sonra Ankara Sanat Tiyatrosu. Ihlamur Sokak’taki bir
binanın giriş katındaydı, hâlâ da orada.
“AST benim evimde kuruldu diyebilirim” diye anlatacaktı sonraları Adalet
Ağaoğlu, “Asaf geldi, Ihlamur Sokak’ta bir yer bulduk, ama bize vermek
istemiyorlar, dedi. Birisi ev sahibine onlar komünist diye ihbar etmiş. Evin
sahibi bir mühendismiş. Halim tanıyordu. Ev sahibine gittik. Halim, bunlar büyük
sanatçılardır dedi, kefil olduk. Bomba atarlar, şu olur bu olur türünden
itirazlar etti. Sonuçta ikna ettik ve AST’a yer bulundu”.
AST bir tiyatro okulu
Paris’te tiyatro eğitimi alan, Ağaoğlu’nun kardeşi Güner Sümer de katıldı
ekibe. Perdesini ilk kez, 6 Aralık 1963’te Godot’yu Beklerken oyunuyla açtı. Onu
Brendan Behan’ın Gizli Ordu oyunu takip etti, Nikolay Gogol’ün Ölü Canlar’ı,
Jean Paul Sartre’ın Mezarsız Ölüler’i... Perde açıldığında baskılarda başladı,
üç oyun için de soruşturma açıldı. Tiyatronun halkla ilintileri, halka yararı,
dikkate alınarak seçiliyordu oyunlar; Ruzante’nin Yosma’sı, Cahit Atay’ın Sultan
Gelin’i, Sermet Çağan’ın Ayak Bacak Fabrikası, Max Frisch’in Saf Adam ve
Kundakçılar’ı, Bertolt Brecht’in Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi... Bunlar
için de soruşturmalar açıldı. Hatta oyunlarla ilgili TBMM’de soru önergesi
verildiği de oldu. Çiyiltepe 1967’de bir turneye giderken trafik kazasında
ölünce genel sanat yönetmenliğini Güner Sümer devraldı. AST, 1968’de hisse
senetlerinden yüzde 70’ini satışa çıkarıp “Anonim Şirket” olduğunu açıkladı.
70’ler herkes için zordu. 1971’de sahnelenen Bertolt Brecht’in Hitler Rejiminin
Korku ve Sefaleti oyunu yüzünden Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı tiyatroyu
süresiz kapattı. Yoluna devam etmek için adındaki “S”yi atıp Ankara Tiyatrosu
oldu. 1972’de, beraat edince eski adına geri döndü.
1974-1975 döneminde, Maksim Gorki’nin romanından Brecht’in oyunlaştırdığı
Ana, Rutkay Aziz’in rejisiyle sahnelendi. Seyirciler oyundan çıkarken sahnede
söylenen “1 Mayıs Marşı”nı hep bir ağızdan söylüyordu. Ankara Basın Savcılığı,
soruşturma açtı, oyuncular tutuklandı. Meral Niron ve Erkan Yücel’in de
bulunduğu oyunculara işkence yapıldı... 1975’ten itibaren yönetimdeki isim artık
Rutkay Aziz’di, hâlâ da o. Bir yıl sonra binalarından oldular, ama durmadılar,
aylarca Güven Park’ta, kahvelerde, evlerde çalıştılar. 1979’da tekrar
sahnelerindeydiler. 12 Eylül’de baskılar daha da yoğunlaştı, davaların sayısı
arttı. Yine de AST bildiği yolda devam etti, yüzlerce oyuncu, yazar, yönetmen,
sahne tasarımcısı, sahne müzikçisi ve teknisyeni yetiştiren bir okul oldu. Ta ki
şimdiye kadar... Yaşı kırkın üstünde olanlar AST’ın oyununa bilet almak için,
İstiklal Caddesi’nde, Dormen Tiyatrosu’nun bulunduğu pasajdan dışarı taşan
kuyrukta beklediklerini anlatadursun darbelerin, davaların kapatamadığı AST
şimdi zor günler geçiriyor.