Berlin’deki Alman Mimarlık Merkezi
(DAZ) ülkenin mimari nabzını elinde tutan, kültürel alanda haklı bir ün
yapmış bir kurum. 1989’da Berlin duvarının yıkılmasını izleyen
süreçte, hele hele iki Almanya’nın birleşmesinden sonra Berlin,
hızlı bir mimari atağa geçti. Değişim, onarım, yaratıcılık, yenilikçi yöntemler
birbirini izledi. Mimari açıdan biraz da bir gösteri arenasına, estetik
incelikle, teknik gelişimin yarıştığı bir platforma dönüştü... Başkentin bu çok
hızlı değişimi, insanın mutluluğuna ne denli hizmet edecek, onu elbet zaman
gösterecek... Öyle ya, mimari dediğimiz şey önünde sonunda orada yaşayanların
mutluluğuna hizmet etmekten başka neye yarar ki; bu amacı gütmeyecekse neden var
olsun ki!
Ancak öyle ya da böyle, kesin olan bir şey var: Berlin’de yaşayan ya da
Berlin’e uğrayan herkes bu değişimin farkında. Berlin’deki Alman Mimarlık
Merkezi’nin önemi, bu farkındalıkla, bu bilinçle daha da çoğalıyor.
İşte bu merkezde bir süre önce iki sergi açıldı: “7 Tepe 7 Mimar” ve
“İstanbul Olmak”...
“İstanbul Olmak” ya da özgün adıyla “Becoming
İstanbul”, bu güzelim kenti anlatan, gösteren, tarif eden bir sergi
değil. Tarihiyle coğrafyasıyla da ilgili değil. Tüm birikimi, çok katmanlı, çok
karmaşık ekonomik ve toplumsal yapısıyla, bugünün İstanbul’unu anlamaya yönelik
bir sergi. Sergi küratörü ve Garanti Galeri’nin yöneticisi Pelin
Derviş’in deyişiyle “Herkesin kendi yolculuğunu yapabileceği bir
İstanbul serüveni”. Ekran başına geçip elinize aldığınız “fare”yi tıklayarak
yeni yol haritaları, kültür haritaları çıkarabileceğiniz bir “keşif” süreci.
Daha önce Frankfurt Fuarı’ndaydı. Şimdi Berlin’de...
Mimari diyalog
“7 Tepe 7 Mimar” başlıklı sergi günümüzün yenilikçi mimarlarının eserlerine
ayrılmıştı. (İstanbul’un yedi tepesi artık sadece şiirlerde kalmış olsa da
kentimiz öyle anılıyor) Sergide işleri, fotoğrafları, filmleri, maketleri,
çizimlerle yer alan yedi mimarlık bürosu ise şöyle Emre Arolat, Can Çinici,
Mehmet Kütükçüoğlu&Ertuğ Uçar, Şevki Pekin, Nevzat Sayın, Melkan
Gürsel&Murat Tabanlıoğlu, Han Tümertekin.
Sergi açılışında Berlin’deydim. İlk sorum sergiyi düzenleyen Suha Özkan’aydı.
Seçimi nasıl yapmıştı. Yanıtı çok akılcıydı. (Ve bence verilebilecek tek doğru
yanıttı)
“Bana heyecan veren, yaptıkları işlerle, çalışma ve düşünce yöntemleriyle
beni heyecanlandıran mimari büroları seçtim!”
Kısacası yüreğinin doğrultusunda seçim yapmıştı. Belli ölçüler, kriterle
değil, burnunun aldığı koku doğrultusunda bir seçim...
Ağa Han Mimarlık Ödülleri Genel Sekreteri olarak da tanınan mimar
Suha Özkan’ın ve Şefik Onat’ın 2006’da kurduğu
“Dünya Mimarlık Topluluğu” ya da onların kullandığı İngilizce
adıyla “World Architecture Community” , “Türk Mimarlığı
Şimdi” adlı seride böyle başka etkinlikler de sürdürecek. Şimdilik çok
geniş bir iletişim ağına sahip olan bu kuruluşun tüm dünyadan 70 bin abonesi var
ve web sitelerini her ay 1 milyon meraklı ziyaret ediyormuş.
Bu tür etkinliklerde rastlananın aksine, açılışta, Alman izleyiciler
salonları doldurmuştu. Genç ve meraklı bir kitle... Her mimari büro kısacık bir
sunum yaptı. Sizlere burada yedi mimarlık bürosunun ne sunumlarını ne de
yaptıkları işleri özetleme olanağım yok. Zaten anlamı da olmaz...
Bu etkinlikte beni etkileyen, klişelerden arınmış, folklordan arınmış, bir
Türkiye imgesinin sunulmasıydı! Beni etkileyen, çağdaş ve evrensel değerler
doğrultusunda bir platforma katılmış olmak, bir diyalog kurmak, bir tartışma
yaratmak.
Sergide 7 mimarlık bürosuna ayrılmış farklı bölümler vardı. Ancak sergileme
yöntemleri de birbirlerinden çok farklıydı. Kimi fotoğraflarla yetinirken,
örneğin Kerem Piker çalışma yöntemlerini 12 monitörden sergiliyordu, Şevki Vanlı
izleyiciyi dev kaleydeskop ya da büyülü bir dürbünden bakmaya zorlarken Burcu
Kütükçüoğlu eskizlerden oluşan bir film sunuyordu.
Sergi boyunca konferanslar, tartışmalar sürecek. Berlin’deki okurlar ve yolu
Berlin’den geçenler haziran sonuna dek süren bu sergiyi kaçırmasın.
Emeği geçen herkese ve serginin sponsoru Schindler ve Deutsche Bank Forum’a
teşekkürler!