DÜNKÜ Hürriyet’in sanat sayfasında, “Orhan Pamuk’un Penceresinden”
yazısını okuduğumda, bugünkü site evlerini, gökdelenleri, çalışma mekânlarını
düşündüm.
Pamuk, New York Times Gazetesi’nin isteği üzerine
yazdı, İtalyan çizer Matteo Pericoli de manzarayı çizdi. O eve ben de gittim,
manzarayı gördüm. Yazısını da okuyacağım. Ayaspaşa’da oturuyorum, deniz
manzarası var. Akşamları karşıdaki ışıklar bir fener alayı gibi. Hangi
pencereleri anımsıyorum? Nişantaşı’nda Sezai Selek Sokağı’ndan geçerken
apartmanın giriş katının penceresinde Zeyyat Selimoğlu’nu görürdüm. Melih
Cevdet Anday, Kadıköy’de taşındığı evin penceresinden bakıp, geçen insanların
kişiliğini, mesleğini tayin etmeyi severdi.
* * *
ŞİMDİ bırakın işyerlerini, evlerden bile dışarıya
bakamıyorsunuz. Gökdelenlerin penceresi açılmıyor. Açılsa ne olacak ki, ne
göreceksiniz? Levent tarafındaki yüksek binalardan göreceğiniz en çekici
manzara köprüler. Geceleyin biraz daha göz alıcı bir görüntüye bürünüyor, ama
içi boş. Çocukluğumda, gündelik yaşamda çok duyduğum, pencereyi aç ya da
birtakım kişilerin söylediği gibi camı aç sözü unutuldu. Maslak ve
Levent’teki yapılardan zaten bakmanın bir anlamı yok. Eski mahallelerin, eski
semtlerin özelliği tamamen kayboldu. Komşular sokaktan geçen tanıdıklara
seslenir, pencere önlerinde küçük, masum dedikodular yapılırdı. Geçenlerde
Galata’da bir yere gittim, evin arka balkonundan sallanan ıslak çamaşırları
gördüm. Açık havada kuruyordu çamaşırlar. İstanbul’un kenar semtlerine dair
bir görüntü.
* * *
HÜRRİYET’teki odam 11. katta. Dışarıya baktığımda, işyerlerinin çatısını,
inşaatı yarım bırakılmış gri betonarme binaları görüyorum. Hepsinin üstünde
sanayi devrimini yeniden hatırlatırcasına koca koca vinçler sallanıyor...
İstanbul’a dair bir iz yok. Yalnız burası değil, artık bütün İstanbul
tepeden böyle görünüyor. Alışveriş merkezleri, site evleri. Hangi şehirde
yaşadığınızı tahmin etmekte zorluk çekersiniz. Gökdelenlerde çalışan bir
yazardan böyle bir yazı isteseniz, ne yazacak? Koyu renkli camdan sızan
ışıktan, havanın durumunu öğrenmek mümkün değil. Pencere açılmadığından
rüzgârı da hissetmiyorsunuz. Orhan Veli, İçerde şiiri ile
pencereye/pencereden bakmamızı öğütlüyor: “Pencere, en iyisi pencere; Uçan
kuşları görürsün hiç olmazsa; Dört duvarı göreceğine;”
* * *
FAZLA yakınmayalım. Penceresiz, gün ışığı sızmayan yerlerde ömür
tüketenlere ayıp olur.