AGFE Perspektifinden “Barınma Hakkına” Derinlemesine Bakış - 1



Birleşmiş Milletler (BM)-HABITAT Genel Başkanlığı’na bağlı, "Zorla Tahliyeler konusunda Danışmanlar Kurulu" (AGFE)'nin Türkiye Temsilcisi Cihan Uzunçarşılı Baysal ile gerçekleştirdiğimiz görüşmede AGFE'nin kuruluş amacı, çalışma prensibi konusunda detaylı bilgi sahibi olurken son dönemlerde özellikle kentsel dönüşüm ve yenileme konuları bağlamında sıklıkla karşımıza çıkan "Barınma Hakkı" kavramını detaylarıyla ele aldık...  

Gerçekleştirdiğimiz söyleşinin bu ilk bölümünde; AGFE’nin kuruluş hikayesine, Birleşmiş Milletler ve ona bağlı kurum ile kuruluşların “Barınma Hakkı” kavramını tanımlayan madde ve yorumlarına yer verdik.

Cihan Hanım, öncelikle sizden AGFE’nin kuruluş sürecini öğrenebilir miyiz?

Zorla tahliyeler gitgide bir küresel salgına dönüşmeye başlayınca 2000’li yıllarda “Birleşmiş Milletler”in bünyesinde bu konu tartışılmaya başlanıyor. Neo-liberal politikaların kente aksedişinin sonuçlarını çok net bu dönemde görebiliyorsunuz. Bu kapsamda Birleşmiş Millet İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde 3 tane “konut hakkı” mekanizması kuruluyor, bunlardan bir tanesi, en sonuncusu AGFE. Ancak AGFE’den önce iki farklı mekanizma daha kuruluyor, bunlardan ilki Birleşmiş Millet İnsan Hakları Komisyonu tarafından atanan ve alanı da “yaşamaya elverişli konut hakkı” olarak belirlenen konut hakkı raportörü.

Şimdi, öncelikle yaşamaya elverişli konut hakkı raportörün ne olduğunu açmak gerekiyor. Ulus üstü hukukta hep söylenegelen, konut hakkı açısından elimizdeki cetvel Birleşmiş Milletler’in ikiz sözleşmeleri: bunlardan biri “Medeni Sivil Haklar” diğeri “Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar” sözleşmesi. Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar sözleşmesinin 11 maddesi birinci paragrafında elverişli konut hakkı, barınma hakkı tanımlanıyor. Bu madde kapsamında barınma hakkı, onurlu bir yaşam standardı olarak bir sürü hak kavramı içinde tanımlanıyor. Söz konusu sözleşmenin dünyada yürürlüğe girmesi ve imzalanması 1960’ların ortalarına tekabül ediyor.

Daha sonra komite, 1991 senesinde ilk defa bu maddeye atfen genel bir yorum yazıyor. Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar Komitesi buna “4 numaralı genel yorum” diyor. Burada elverişli konut hakkı 7 alt başlıkta tanımlıyor. Bu kapsamda öncelikle “kullanım hakkı”nı tanımlıyor. Bunun Türkiye’de bilinmesi çok çok önemli. Çünkü HABİTAT, kullanım hakkını mülkiyetten bağımsız tanımlıyor , kiracılık hakkını da dahil ediyor ve artı çok önemli, yasa dışı iskan ve işgali de kullanım hakkı olarak tanımlıyor. Çünkü kullanım hakkı öyle bir hak ki barınma ve konut hakkı şu veya bu şekilde elde edilemezse sağlıki eğitim gibi diğer haklara erişim mümkün olmuyor. Öte yandan bu hakkı elde edemeyen kişilerin ikametgâhı olmadığı için medeni sivil hakları, sosyal hakları da olmuyor. Bu konuyla daha sonra Birleşmiş Milletler Konut Hakkı Raportörü Raquel Rolrik ciddi anlamda çalışıyor.

Peki bu kapsamda “kullanım hakkı” dışında tanımlanan diğer alt başlıklar nelerdir?

Bu kapsamda konutun yasal güvenliği bir kriter olarak ele alınıyor. Sonra maddi olarak devletin şahıslara sağladığı konutun ödenebilir olması gerekiyor. İşte bu bağlamda Bezirganbahçe’de bulunan TOKİ binalarına yerleştirilen nüfus için konut hakkının ihlali söz konusu oluyor çünkü ödemeleri mümkün olmuyor.

Bir diğer kriter ise konutun sağlam ve güvenli olması… İnsanların konutlarında sağlıklı bir şekilde ikamet edebilmeleri, konutun depreme dayanıklı olması ya da kırık dökük olmaması, insanları iklimsel faktörlere karşı koruması bu alt başlık kapsamında önem taşıyor.

Konutun herkes için ulaşılabilir olması ise bir diğer kriter. Ayrıca söz konusu alt başlıklar kapsamında kültürel yeterlilik çok önemli bir yere sahip. Sağlanan konut, o alanda yaşayacak grupların kültürel yeterliliğinin paralelinde olmalı; örneğin avlulu sistemde yaşayan romanları Taşoluk’ta inşa edilen TOKİ binalarına yerleştirmek bu kriterin ihlali oluyor.

Diğer bir kriter ise konutun yeri, konumu... Yerin, niteliği ve merkeze yakın olması özellikle ekonomik ilişkiler bağlamında önem taşıyor. Yine Sulukule'de yaşayan, iş ilişkilerini bu duruma göre kurgulayan insanların bir anda Taşoluk'a taşınması erişilebilirlik bağlamında sorun yaratıyor ve bu durum gerek hizmetlere gerekse iş imkanlarına erişim anlamında bir ihlal oluyor.

Elverişli Konut Hakkı Şartları’na dair 1991 senesinde yazılan yorum ve yoruma bağlı alt başlıklar 2000 yılında oluşturulan birimin raportörünün elindeki cetvelde yer alıyor ve buna göre raportör ülkelerde inceleme yapıyor ve daha sonra rapor yazıyor. Raportör, ilgili kentlere ülkelerin çağrısı üzerine gidiyor ve HABİTAT’a ve bazen de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sunumlar yapıyor.

2002 senesinde ise başka bir mekanizma devreye giriyor. Burada da yine HABİTAT Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri bir işbirliği ile elverişli konut hakkı üzerine “Konut Hakkı Programı”nı oluşturuyorlar. Bu da HABİTAT gündeminin 61. paragrafında şöyle yer alıyor: “Hükümetler yeterli konut hakkını hukuksal ve ileriye dönük olarak gerçekleştirilmesini teşvik etmek, savunmak, sağlamak üzere…” şimdi burada ileriye dönükten kasıt devletin konutla ilgili yasaları ileriye yönelik olarak hazırlaması. Oysa Türkiye’deki 5366 sayılı yasa ve 5393 sayılı yasanın 73. maddesine baktığımız zaman biz tamamen geriye gidiş ve mahalle yıkımları görüyoruz.

2004 yılına geldiğimizde de en son mekanizma HABİTAT bünyesinde zorla tahliye ve ev boşaltmaları ile ilgili raporlama yapmak, HABİTAT’ı bilgilendirmek üzere kurulan danışmanlar grubu. Bunun açılımı: “Advisory Group on Forced Eviction” yani “Zorla Tahliyeler Üzerine Danışmanlar Kurulu”.

Söyleşinin ikinci bölümünde "zorla tahliye" konusuna ve bu bağlamda AGFE'nin görev ve sorumluluklarına yer verilecek...