Mahmutpaşa'dan Nişantaşı'na

Mahmutpaşa ve Tahtakale, İstanbul'un belki de en ilginç semtlerinden: Amerikan tarzı alışveriş merkezlerine çoktan alışmış bir kentin kendinden doğurduğu bu pazarlar, İstanbul'da alışveriş kültürünün geçmişine ve belli bir gelir seviyesinin tüketim alışkanlıklarına dair ipuçları veren, kentin sterilize edilmemiş, kendine özgü halini ortaya koyan, gerçek bir kültür kazısı yapılabilecek yerler.

Derler ki oralarda, 'yok' yoktur. Her tür kılık kıyafetten tuhafiyeye hırdavata ne ararsanız dahası, aradığınızı bile bilmediğiniz bir sürü şey orada bulunur... Öyle ki, sanat ve hayat arasındaki sınırları sürekli aşındıran günümüz sanatçıları için Mahmutpaşa-Tahtakale hattı bulunmaz bir esin kaynağı; geleneksel malzemeye karşı alternatif malzemenin topluca sergilendiği, yeni fikirlerin tetiklendiği bir tür ıvır zıvır deposu gibidir.

Balkan Naci İslimyeli de sanat yaşamının 35. yılı için açtığı 'Matah' başlıklı sergide, bu iki semte duyduğu ilgiyi Nişantaşı'nda bir sanat galerisine taşımış: İki semtin isminden türeterek adlandırdığı sergisini, oralarda bulduğu hazır-nesnelerle oluşturmuş. Birer 'giysi-heykel' olarak düşünülen ve sanat ile giysi tasarımı/moda arasında disiplinler arası bir ilişki kurmayı amaçlayan bu işlerde sanatçı, küreklerden şişeliklere, boks eldivenlerinden alışveriş filelerine her türlü nesneyi çeşitli düzenlemeler içinde bir araya getirmiş.

Galerinin bir tür podyuma dönüştürüldüğü sergide, kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı tasarlanmış, belli simgelerle donatılmış, geçmiş ve gelecek çağrışımlı giysiler sıra sıra dizilmiş. Örneğin, etekliğinde ütü izleri olan kadının 'ev kadını'na gönderme yaptığını anlıyoruz; 'testosteron' başlığı altında deri, plastik, file, jilet, ilaç giymiş erkekler görüyoruz; bir tutku olarak dış görünüş olgusuna ve onun yanıltıcı doğasına ilişkin mizahi bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. Ya da karşılaşıyor muyuz?

Giysilerle ilgili sanatçının yazdığı metinler son derece ağdalı ve ciddi; sanatçının videodan yankılanan sesi ise son derece ağır ve monoton. Bu ağır atmosferde bu komik giysiler biraz yersiz yurtsuz kalıyor; sahnesini kaybetmiş tiyatro kostümlerine benziyor. Serginin en belirgin özelliği ise, bir tür fetişizm: Mahmutpaşa ve Tahtakale'de satılan malların çeşitliliği ve ilginçliği karşısında duyulan heyecan dile geliyor sanki, fakat bu, bütün o nesnelerin kendi bağlamından iyice kopartılarak 'süsleşmesi'ne yol açıyor; belki tam da bu nedenle bütün o malzeme biraz fazla gözümüze batıyor, bütünlük içinde algılanamıyor.

Moda tasarımı/sanat, giysi/heykel, kısacası farklı disiplinler arasında kurulacak bir ilişki, o disiplinlerin doğasını yüzeyde harmanlamaktan değil, özde buluşturmaktan geçiyor; bu sergide sanat ve tasarım buluşacak yerde çarpışıyor.

Sonuç olarak 'Matah', şu sıralar Proje 4L'de de sergilenen diğer sergisi 'Zifir'de de görüldüğü gibi, hep belli bir düşünceden yola çıkan, hep deneysel bir yaklaşım benimseyen, ancak zaman zaman deneyi ve düşünceyi arka plana düşürecek denli süslemeci olabilen İslimyeli'nin belki bir 35. yıl sergisi olarak en iddialı, ama bence o ölçüde de hayıl kırıklığı uyandıran bir sergisi.

1970'lerden günümüze alt kültür/üst kültür, yoksul/varsıl, Osmanlı geçmişi/Cumhuriyet geleceği, kentlilik/köylülük ve tabii ki yabancılaşma gibi meseleleri düşünen, irdeleyen ve özgün bir biçimde görsel kılan sanatçının meseleleri aslında hiç değişmedi ama anlatım biçimi, resimden fotoğrafa, enstelasyondan videoya uzandı. Bu anlatım çeşitliliğini, deneyselliği alkışlamalı ama, bilmiyorum sanatçılar bazen kendi deneyselliklerinin, yeni arayışlarının tuzağına mı düşüyor?..