Ali Galip Mamal

1963 Samsun doğumlu olan Ali Galip Mamal , İTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde (İBB) çeşitli birimlerde 12 yıl çalışmış. 2004 yerel seçimlerinde Eyüp Belediye Meclisine giren Mamal, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içinde de ilçe başkanlığı dahil değişik görevlerde bulunmuş. Eyüp'te Pir Sultan Abdal Derneği ve Cemevi, Alibeyköy Spor Kulübü İdari ve Sosyal Tesisleri, yüzlerce konut, işyeri ve hastane projesi, Mamal'ın imza attığı işlerden bazıları. Mamal'ın değişik yerel gazetelerde de sosyoloji ve siyaset üzerine makaleleri yayınlanmış. Mamal, siyasetle kurduğu ilişkiyi 'mimarlık' sözcüğünün özü ile açıklıyor ve "Mimar şehrin ta kendisidir; şehircilik mesleğidir"diyor.

MesutT: Mimarlığın siyasetle kurduğu ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz, bir mimar neden siyasete soyunur?

Mimarlık kelimesinin özüne bakarsanız, bunun nedeni gayet açık ortaya çıkıyor. Arapça’da 'mühendis-ül imar', yani imar eden mühendis demektir. Diğer mühendislik branşlarından ayrılmasının nedeni de tasarım yeteneğidir. Onlar varolanın tekrarı, matematik hesabı üzerinedir. İmar, yaratmak anlamına gelir; yani yaratan, tasarlayan, yoktan var eden mühendis demektir. Mimar şehrin ta kendisidir; şehircilik mesleğidir. Yaklaşık yirmi yıla yayılan bir yerel yönetim tecrübem var.

MesutT: Önceliklerinizde mesleki formasyonunuz ne kadar etkili? Eyüp'ün yerel gündeminde neler var?

Biz, sosyal demokrat belediyecilik anlayışından yola çıkarak işin teknik, şehircilik, mühendislik kısmını çok da öne çıkarmıyoruz. Onlar zaten yapılacaklar. Bizim için asıl önemli olan, insan merkezli, özünde iş, aş olan projeler. İşsizliğin Türkiye ortalaması yüzde 12.5 civarı iken, Eyüp’te özellikle genç nüfus içinde yüzde 20’lere varıyor. Amacımız yeni istihdam olanakları yaratmak. Bu anlamda tek şartımız, istihdam edilecek işçilerin Eyüp’lü olması olacak.

Çobançeşme Bayramoğlu mıntıkamıza Büyükşehir Belediyesi eliyle bir kentsel dönüşüm projesi giydirilmeye çalışılıyor. Keza Karadolap Mahallesi için de aynı şey geçerli. Çözüm aşamasında bizim de yoğun bir şekilde mücadele ettiğimiz 3000 tapu vatandaşa verilmeye hazırken, Büyükşehir Belediyesi bunları elinde tutuyor. Yine yandaş firmalarla burada başka işler tutmaya çalışıyorlar. Bir bölge için planlar hazırlandıysa, ki Alibeyköy ağırlıklı imar planları 2005 yılında çıktı, plan zaten dönüşüm demektir. Bu arkadaşlar kentsel dönüşümü rantsal dönüşümle karıştırıyorlar. Biz, yerinde dönüşüm diyoruz buna ve özünde de orada yaşayan vatandaşın özlük haklarını yok etmemek var. 70 yıldır orada yaşayan, oranın çamurunu çekmiş, çocukları orada doğmuş, babasını orada defnetmiş insanlarımız var. Orada hatıralarla dolu bir kimya var ve buna saygı duymamız gerek. Eyüp ve özellikle Alibeyköy’ün E5 ve E6 arasında olmak gibi bir özelliği var. Bu nedenle hem ticari hem yerleşim anlamında çok cazip bir bölge. Bu anlamda birilerinin farklı projeleri olabilir. Biliyorsunuz gündemimizde bir de 2B var, uygulamaları medyaya yansıyor. Amacımız, özellikle Kemerburgaz ve Göktürk bölgesinde 2B kapsamında üretilen arsaların tamamının orada yaşayan insanlarımıza verilmesi. Orada tapu tahsis belgeli ya da Atatürk tapusu olarak nitelendirilebilecek mülkiyet durumları var. Orman köylüsünü esas alan bir 2B anlayışımız var. Bunun dışında kamusal olarak üretilebilecek arsaların tabiki yatırıma, istihdama dönmesi lazım.

Akşam saat 19:00’da Eyüp’de hayat bitiyor. Oysa 300 – 500’ün üzerinde parkımız var. Aydınlatmanın olmadığı bu parklar o saatlerden sonra uygunsuz şeylerin yaşandığı işgal alanlarına dönüşüyorlar. Bölgemiz, yoksul emekçi kesimin, memurların ya da işsiz insanların barındığı bir bölge. Bu insanların beş yıldızlı tesislerde tatil yapma şansı yok. Durumu birazcık iyi olanlar için bile tatil, yaz aylarında birkaç haftalığına memleketlerine gidip tarlada çalışmak. Bu insanlar için park bir nevi tatil köyü demek. Özgürlüklerin kısıtlandığı bu alanları, insanlara geri iade edeceğiz. Güvenlik kameralarımız olacak ve her parka iki güvenlik görevlisi koyacağız.

MesutT: 2009 yerel seçimleri, 'nasıl bir belediyecilik' sorusunun tartışılması zorunluluğunu da ortaya koyuyor. Mevcut belediyecilik modeli, yerelin ihtiyaçlarını karşılayabiliyor mu?

Teori ve pratiğin çakıştığı yerler var. Buna bir de yasal durumu eklediğiniz zaman çeşitli engeller çıkıyor. Bunu gidermenin yolu, pratikte işleyecek mekanizmalar kurmaktan geçiyor. Yerel idarenin en küçük birimi muhtarlıklardır, ama muhtarlık neredeyse sadece nüfus cüzdanı sureti ya da ikametgah veren damga mühür mekanizmalarına dönüşmüş durumda. Biz bunu ‘katılımcılık’ esasında yeniden ele alıyoruz. Mahalle ya da sokak bazında verilecek hizmetlerin hak ediş ödemelerinin tamamında muhtarın imzası olacak. Fen İşlerindeki kontrol mühendisleriyle beraber denetim yapacak, azalarıyla ve orada yaşayanlarla birlikte onay verecek. Muhtarların, Eyüp’te çok aktif bir şekilde denetim mekanizmasının içine çekilmesini tasarlıyoruz.

Bizim bölgemizde çok sayıda yöre derneği, yarı amatör ya da amatör spor kulüpleri var. Uygulamalarımızı, konsey ya da meclis çatısı altında buluşturacağımız bu sivil yapıların görüşlerini alarak şekillendireceğiz. Özellikle belirli bölgelerde yapılacak imar değişiklikleri konusunda TOKİ ya da Başbakanlık gibi tepeden inme, ben yaptım oldu şeklinde bir mantıkla değil de, oradaki insanların sıkıntılarını, taleplerini esas alan, onların beklentilerini karşılayan düzenlemelere gideceğiz. Halkın süreçlerin içinde olduğu bir yapı kuracağız. Böylece endişeleri ortadan kaldıracağız.

MesutT: Planlamadaki çok başlılık ülkemizdeki en önemli eleştiri başlıklarından biri olarak öne çıkıyor. Bütünlüğü korumak anlamında yerel idare neler yapabilir, eli ne kadar güçlü?

Mevcut yasalar çerçevesinde böyle bir şans yok. Olması gereken iyi niyetli duruş nedir, önce bunu tanımlamak gerek. Her birime, her fonksiyona kendi planını yapma yetkisini verirseniz, bir başı bozukluğun olması kaçınılmaz. Bakıyorsunuz Turizm Bakanlığı, turistik tesisler yapılmasıyla ilgili kararlar veriyor. Başbakanlığa bağlı TOKİ, hiçbir müesseseden onay almadan, talep olup olmadığına bakmadan istediğini yapabiliyor. Lokal ölçekte ele alınması gereken konulara kesinlikle ve kesinlikle ilçe belediyesinin, meclisinin onayı olmadan izin verilmemeli. Benim tapu vermeye hazırlandığım Karadolap Mahallesi sakinlerine bir bakıyorsunuz Başbakanlık eliyle toplu konut uygulaması yapılmaya çalışılıyor. Böyle bir şey yok; bu abesle iştigal. Biz devleti küçültmeye çalışmıyor muyuz? Yerel demokrasi diye bir sürü edebiyat yapıyoruz, ama uygulamada bunu göremiyoruz.

MesutT: 1/100000 Ölçekli İl Çevre Düzeni Planı, Büyükşehir Belediye Meclisinde onaylandı ve yeniden kent gündemine geldi. Sizce ilçe belediyeleri ne kadar katılabildiler bu planlama sürecine?

İnsanların özlük haklarını ve gelecek planlarını rahatça yapabilmeleri için yerel anayasamız yapılıyor diyelim. Anayasalar, herkesin ortak tabii olduğu mevzuatlardır. Elbette bunlar tartışılması gereken konular, çünkü burada yaşıyoruz ve bu planlar da bize yönelik. Bir üst kurumun plan yapma, onama yetkisi olduğu sürece sen ne yaparsan yap bir işe yaramıyor. Havaalanı olarak tanımladığın bir yere bir başkası gelip rezidans yapabiliyor. Oysa kanun rijiddir, durağandır, herkese eşittir. Herkes kendini ona göre ayarlar, uyar. Ama burada uyulacak bir mekanizma yok; yarın ne olacağını bilmiyorsunuz. Aslolan bu işin yetkisinin Büyükşehir ve ilçe meclislerinde olmasıdır.

MesutT: Eyüp denilince hemen aklımıza gelen birkaç başlık var. Merkezdeki isimlerin değiştirilmesi ve oradaki tarihi dokunun durumu Alibeyköy'ün her yağmurda sel baskını yaşaması ve Kemerburgaz'daki kaçak villalaşma...

Evet, bir dönem Alibeyköy'ün ismi Alibeygöl'dü. En ufak yağmurda kameramanlar, hemen selin ilk görüntüleri için Alibeyköy merkeze kameralarını kurarlardı. O dönemde biz de Meclis Üyesiydik. AKP'li meclis üyelerinin karşı gelmesine rağmen, en kötü plan plansızlıktan iyidir düşüncesiyle Alibeyköy Deresi'nin ıslah projelerine onay verdik. Tek kriterimiz, oradaki yaklaşık 25 mülk sahibi ile helalleşilmesiydi. O proje istediğimiz gibi olmasa da yapıldı ve Ayamama, Tavukçu vb dereler taşarken son 10 yıldır Alibeyköy'de sel baskını yaşanmadı.

Eyüp Merkez ise İslam duyarlılığının çok yoğun yaşandığı, ciddi bir inanç turizmi potansiyeli olan bir bölge. İslam dininin ziyaretgah olarak Kabe'den sonra ikinci kutsalı olduğunu söyleyebiliriz. Burası sadece Eyüplülerin, İstanbulluların ya da Türkiye vatandaşlarının değil, İslam coğrafyasında bu inancı paylaşan herkesin ziyaretgahı. Eyüp merkez, bu anlamda bir istihdam kapısı olarak değerlendirilebilir. Ama bakarsanız, Eyüp bu dokuya çok uygun değil. Örneğin şehir dışından ya da yurt dışından gelenlere hizmet vereceğimiz düzgün bir konaklama tesisimiz yok. Barınma, yeme içme ve temizlik ihtiyaçlarının karşılanacağı alanların eksikliği hissediliyor. Ayrıca Bankalar Caddesi üzerinde o ruhani yapıya uygun olmayan ticari işlevler var; örneğin plastik leğen satılıyor. Yeni yapılan Kaymakamlık binasının önünde Eyüpspor'un sahası var. Bizim projemiz, sahanın Silahtar'a taşınması ve oranın Cumhuriyet Meydanı olarak işlevlendirilmesi. Son beş yıldır ciddi bir meydan ihtiyacımız var Eyüp'te. Milli günlerimizi Eyüp Lisesi'nin bahçesinde kutluyoruz. Meydanın çevresinde de bir iki katlı ticari üniteler düşünüyoruz. Cami çevresindeki ticari faaliyetlerin bir kısmını gönüllülük esasıyla oraya aktaracağız. Eyüp halkının kaynaklarıyla yapılan Sultan Center şu anda atıl durumda, kullanılamıyor. Bina dökülmesin diye bazı kamu kurumları oraya taşınmaya çalışıldı. Ama meydanın yapılması ve çevresindeki ticari canlanma ile birlikte Sultan Center de bir cazibe merkezi haline gelecek. Bunu teşvik etmek için gerekirse kiraları bir süreliğine normalin beşte birine çekeceğiz. Fransız turistlerin çok ilgi gösterdiği Pierre Loti de orada biliyorsunuz. Ama o konseptiyle yaşayıp tarihi bir doku olarak yaşayıp hizmet vermek yerine 'ismi Pierre Loti mi yoksa Eyüp Sultan mı olsun'u tartışıyoruz.

Kemerburgaz, İstanbul'un akciğerleri olarak adlandırılan ormanlarla birlikte anılan çok şirin bir beldemiz. Bundan sonra tahmin ediyorum 2B ile birlikte anılacak. Bizim, orada yaşayan insanların özlük haklarına saygılı, oranın tabi dokusu içindeki halini bozmayan, korumacılığı esas alan, çevreye saygılı bir belediyecilik ve plan anlayışımız olacak. Göktürk de çok özel bir konu; özellikle konut sektöründeki ticari rant ile birlikte anılan, milyon dolarlık vilların binlerce euroluk dairelerin olduğu bir bölge haline geldi. Bu kadar şirin olmasının sebebi ise belde statüsünde olduğu için ilçe ve Büyükşehir belediyelerinden bağımsız olarak kendi planlarını yapabiliyor olması. Bir tarafta bir iki katlı villalar varken, hemen yanında beş altı katlı binalar yükselebiliyor. Bizi bir kenara bırakın, rahmetli Osman Yağmurdereli ile birlikte dört AKP milletvekili, Göktürk Belde Belediyesi'nin kapanmaması için çok ciddi mücadele etti. Ama buna rağmen belde olmaktan çıkarıldı ve mahalle statüsüne çevrildi. Göreve gelince, Göktürk'ün mevcut imar planlarını bir sit alanıymış gibi Göktürk Koruma İmar Planı haline getireceğiz. Ama bu oranın gelişmemesi, eksikliklerinin giderilmemesi anlamına gelmiyor. Yağmaya izin vermeyecek bir koruma anlayışımız olacak. Kimse Göktürk'ü Alibeyköy'ün varoşu gibi değerlendiremeyecek.

Göktürk'ün önemli bir orman rezervi var; burada bir konaklama tesisi düşünüyoruz. Buradaki piknik alanlarımız son yıllarda Kırım Kongo kenesi ile anılır oldu. Bu anlamda bölgenin ilaçlanmasından tutun da rehabilitasyonuna kadar ciddi çalışmalarımız olacak. Orada bir Özgürlük Parkı düşünüyoruz. İnsaların demokratik bir şekilde düşüncelerini aktarabilecekleri özgür bir mikrofonumuz olacak. Özellikle bahar aylarında çıkaracağımız gençlerimizin her türlü konser organizasyonlarını izleyebileeği, heykelden resme sanatla buluşacağı portatif amfitiyatrolarımız olacak. Bunu ağaç kesmeden, dokuyu kirletmeden yapacağız. Kültür ve sanatın dinlenme ihtiyacı ile  eğitimin içiçe olduğu ve insanların bilinç düzeyinin yukarı çekilmeye çalışıldığı projeler bunlar.

MesutT: Haliç'in bir kültür havzası olarak değerlendirilmesi gündemde.

'Eyüp denizle buluşacak' diye bir başlığımız var. Böyle söyleyince isnanlar yadırgıyorlar; çünkü öyle bir hale getirdiler ki sanki denizi olmayan bir ilçe; Eyüplüler suyu ancak bardakta görüyorlar. Haliç bir yana, Karadeniz tarafında da sahillerimiz var. Haliç Belediyeler Birliği'nin Eminönü'nün de Fatih'e bağlanması ile birlikte üç aktif üyesinden biriyiz. Yapacağımız peyzaj çalışmaları ile Eyüp halkını Haliç'e indirmeyi hesaplıyoruz.

MesutT: Haliç'in bir bütün olarak ele alınması yönündeki yaklaşımınız nedir?

Haliç Belediyeler Birliği'nin kurulmasının altında yatanda sebep de bu zaten; Haliç'in tek elden ele alınması ve organize edilmesi. Gerçekten tek başına Eyüp ölçeğinde ele alınacak bir konu değil bu. Bir Haliç Master Planı başlığı altında Eyüp' e düşecek payı elimizden geldiğince kısa sürede hayata geçirmeye çalışacağız. İstanbul, Avrupa 2010 Kültür Başkenti olacak. Bu kapsamda Eyüp'te de Rami Kışlasının restorasyonu söz konusu. Ama 2009'un üçüncü ayının sonuna yaklaştık; bazı şeylerde ciddi olmak gerek. Daha şu an aplikasyon alımları yapılmadı. Halk arasındaki adıyla Rami Kuru Gıdacılar Sitesi, bizim için önemli bir yer. Şu kriz ortamında ciddi bir ekonomik faliyet var orada. O insanlar mağdur edilmeden o yapının canlandırılması gerek.