Alman Kültür Merkezi’nde “Avrupa’nın Sınırları” Paneli



İster Avrupa Parlamentosu’ndaki anayasa tasarısı tartışmasında olsun, isterse Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği sorununda olsun, Avrupa’ya ait değerler, Avrupa’nın kimliği ve AB’nin henüz belirlenmekte olan sınırlarına ilişkin tartışmalar son hızla devam ediyor. Fakat Avrupa’nın kimliğine ilişkin sözde en kolay bağlantı olan coğrafi tanımlama günümüzde artık doyurucu gelmiyor. Her şeyden önce doğa değil siyasi irade, uzam ve sınırı belirliyor. Bu nedenle Avrupa siyasetinin tartışmaları, gittikçe Avrupa’ya ait değerleri oluşturan ve anlamlı sınırlar çizdirecek saptamaları olanaklı kılan uygarlık tarihinin tanımlamalarına yöneliyor.

Günümüzde birbirinden farklı en az iki Avrupa tanımlaması yapmak mümkün. Sözgelimi, muhafazakârlar Avrupayı tanımlarken, daha çok Hristiyanlık, tikellik, gelenek, geçmiş, türdeşlik, fiziki coğrafya, kültürel birlik ve ulusal sınırlar üzerine vurgu yapmakla birlikte kültürel karışımı / etkileşimi reddeden bir anlayışı savunmaktadır. ‘Avrupa’ fikrini tözselleştiren bu tanım içerisinde, Türkiye ve İslam’a yer yoktur.

Öte yandan, Sosyal Demokratların, Yeşillerin ve liberallerin geliştirdiği ‘Avrupa’ fikri ise, çeşitlilik, kültürel farklılık, ortak bir gelecek, demokrasi, insan hakları, sekülerizm, siyasi coğrafya, ulusötesi anlayış ve siyasal birlik gibi ilkelere dayanmaktadır. Bu tanım çerçevesinde, Türkiye ve İslam gibi klasik anlamda Batılı olmayan kültürel ve dinsel unsurlar ‘Avrupa’ içinde kendilerine yer edinebilirler. Diğer bir deyişle, bir yanda “tözsel bir Avrupa” düşüncesi, öte yanda “çeşitlilik içinde birlik” (unity in diversity) düşüncesi vardır.

Konferansta, “sınır” tasvirinin çoğunlukla doğal gerçeklere ve devlet tarafından kabul edilen çizgilere bağlı olduğu vurgulanacak, ama diğer taraftan içlerinde kültürel ve sosyal süreçlerin geçtiği mekânlardan da etkilendiğini gösteren Güneydoğu Avrupa ve Anadolu (11.-19. yy.) tarihinden örneklere yer verilecektir. Avrupa, mitolojik olarak Anadolu’da başlayan, İskender’in fetihleriyle İran’ın ötesine taşınan, daha sonra Roma İmparatorluğu ile İngiltere’ye kadar uzanan, ardından Kutsal Roma-German İmparatorluğu ile Kuzey Avrupa’yı da içine katan ve günümüze değin daha çok bu son haliyle kalan bir kurgu şeklinde belirmiştir.

Coğrafya olarak tarihsel açıdan çok esnek ve geniş bir alana yayılabilen Avrupa, etno-kültürel açıdan daha çok Helenizm, Roma ve Kilise üzerine inşa edilmiş gibidir. II. Dünya Savaşından sonra inşa edilen Avrupa Toplulukları fikri ise, etno-kültürel Avrupa anlayışından siyasal ve iktisadi Avrupa anlayışına doğru geçildiğini gösterir. Bu toplantının amacı, sözkonusu bu perspektifler ışığında Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkisini tartışmaktır.

Katılımcılar:
Prof. Dr. Barbara Kellner-Heinkele, Enstitü Müdürü, Türkoloji Enstitüsü, Freie Universität Berlin
Dr. Claus Schönig, Enstitü Müdürü, Orient Institut Istanbul
Doç. Dr. Ayhan Kaya, Ístanbul Bilgi Üniversitesi, Avrupa Çalışmaları Merkezi Müdürü

Panel: Avrupa'nın Sınırları
03 Mart 2006
Saat: 19:00