‘Ara’dan İstanbul’u Seyretmek



PAZARTESİ akşamı saat 20.00’de Haliç’e bakan bir lokantada buluştuk ve Ara Güler’in 82. yaşını kutladık. Gecede Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk da vardı.

Gecenin sürprizi, doğum günü pastası kesilirken, onun bize, Ara Güler-İstanbul’u Dinliyorum. 1950-2010 albümünü imzalayarak armağan etmesiydi.

Elbette onun fotoğraflarına bakmadan/okumadan İstanbul’u anlamak mümkün değildir.

Albümün başında Tayfun Belgin’in İstanbul’da bir hümanist yazısı, onun fotoğraf dünyasındaki yerini, karşılaştırmalı bir çalışmayla bize aktarıyor.

Onun İstanbul’undaki insanlar bizi etkiler. İşçiler, yoksullar, onların görüntüleri, bu şehri yeniden keşfetmemizi sağlar. Camisinden mezarlığına, çıplak at üstündeki çocuktan ahşap evin önündeki kıza kadar, gerçek İstanbul’u tanıyabilirsiniz.

Siyah-beyaz ve renkli fotoğraflar, bir şairin objektifinden yansımış gibidir.
Onun fotoğraflarında, yaşamdan bir an bütün etkileyiciliğiyle, doğallığıyla varolur. Poz vermezler, oldukları gibidirler.

* * *

BELGİN, Vakanüvis olarak nitelendirdiği Ara Güler’in fotoğraf üzerine düşündüklerini irdeliyor:

“Ara Güler, fotoğrafçılığın bir sanat olup olmadığı sorusuna ısrarla hep ‘hayır’ yanıtını vermiştir. Bu ‘hayır’ yanıtını da Oscar Wilde’a gönderme yaparak açıklar. Ara Güler şöyle der: ‘Fotoğrafın sanatı olmaz ki sanatçısı olsun. Fotoğrafla sanat arasındaki farkı anlatayım sana. Sanat yalandan doğar, yalan söyler. Olmayan şeyden sanat yapılır. Bu lafı ben söylemedim. Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi adındaki kitabının önsözünde var.’”

Gerçekten de o, her zaman fotoğrafın belgesel yanını, işlevini savunur.
Belgin’in bir saptamasına onun fotoğraflarını gören herkes katılır: “Ara Güler, tüm dünyada ‘İstanbul’un Gözü’ diye tanımlanmaktadır. Bu özelliği daha çok Türkiye dışında kuvvetle vurgulanır.”

ARA GÜLER FOTOĞRAF İÇİN NE DİYOR

HEP Ara Güler üzerine yazdık, yazılanlardan söz ettik. Peki o ne düşünüyor fotoğraf konusunda?
Albümdeki o yazılardan bir seçme yaptık:

“... İnsansız bir şey olmaz. İnsanları sevmeyen insan, fotoğrafçı olamaz... İnsansız bir şey yok ki. Dünyada bir tayyare insan için yapılır, bir yol insan için yapılır. Bir arabanın tekeri insanı bir yere götürmek üzere döner. Bütün her şey insanlar içindir. Yani bir mabet, bir cami neden yapılır? İnsanlar için yapılır.”

“Dikkat edersen tiyatronun benim üzerindeki tesirini görürsün. Benim fotoğraflarımdaki kompozisyon duygusu o piyeslerdeki dekordur. Eğer benim bütün fotoğraflarımda bir muvaffakiyet varsa -ki zannetmiyorum- o tarafından baktığım içindir. Hepsinde bir kompozisyon vardır. Tiyatroda yüz çok önemlidir, mimikler. Ben oyuncuların yüzlerini çok dikkatle incelerdim. Her gün önünde bir kompozisyon kurulur ve bozulur.”

“... Şimdi iki kişi oyun oynuyor, onu çekeceksin; ‘Müsaade eder misiniz oyun oynarken?’ dersen hiç oynamaz yahut da sahte oynar, doğallığı kaybolur. Böyle bir kanun çıkardılar şimdi, Birleşmiş Milletler’de dört tane salak avukat bozuntusu karar alıyor, insan haklarına bilmem ne. E, o zaman dünyanın en büyük fotoğrafçısı Cartier Bresson’un çektiği bütün resimler habersizdir. O zaman biz insansız dünya mı çekeceğiz? Herkesten izin alarak resim mi çekilirmiş be!”