Avrupa Kokteyli Eskişehir



Yılmaz Büyükerşen yaptıklarıyla daha şimdiden efsane. Kimileri onu solu kurtaracak müstakbel lider, kimileri cumhurbaşkanı olarak görmek istedi. Kimileri, 40 yaşlarından beri gel, milletvekili ol, dedi. O bunlara kulağını tıkadı. Hayatının, kalbinin ve aklının ortasına Eskişehir’i koydu. Bu şehirde doğdu, bu şehri düşünerek büyüdü. Önce 1982’de rektör atandığı Anadolu Üniversitesi’ni baştan sona yarattı.

Öyle ki, iki dönem rektörlükten sonra YÖK’teki kanun değişikliğiyle görevden alındığında, öğrencileri 100 otobüsle Ankara’ya gidip "Rektörümüzü istiyoruz" diye bağırdılar. 1999 ve 2004 yerel seçimlerinde yüzde 45 gibi büyük çoğunlukla Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Öğrencilik yıllarında arkadaşlarıyla kanlarını kan bankasına satarak tiyatro kuran, statükoya teslim olmayacağının işaretlerini o zamanlardan veren o genç adam, şimdi renkli kişiliğini, varını yoğunu doğup büyüdüğü şehre harcıyor. 71 yaşında ama gözleri ışıl ışıl, popülizmin değil, idealizmin sembolü.

Kendinizi adadığınız bu şehirle gönül bağınızı nasıl tarif edersiniz?

- Çocukluk yıllarım İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki yokluk dönemlerine denk geliyor. Hayalim çok genişti. Ailemle büyük şehirlere gittiğimizde niçin benim şehrim böyle değil diye hayıflanırdım. Anadolu Üniversitesi’ne kurucu rektör atanınca, hiç olmazsa Eskişehir için düşündüğüm idealleri gerçekleştirecek insan kaynağını yetiştirme olanağını elde ettim diye düşündüm ve sürekli bu şehir için projeler ürettim.

Kafanızın içinde sizi provoke eden ne var?

- Baktığım yerlerde eksik veya hata ararım. Beğenmediğim yerleri nasıl düzeltirim diye düşünürüm. Yapmak istediğim şeyleri eninde sonunda gerçekleştirme inadım var. Üniversitede rektörken, şimdi de belediye başkanıyken yapmak istediğim pek çok şeye bürokrasi ve karar verici organlar daima olmaz, demiştir önce. Ama ben yılmam ve senaryolar yazarak o hedefe gitmek için çeşitli yollar ararım. Eninde sonunda da yaparım istediğimi. Bugüne kadar doğru olduğuna inanıp da yanlış çıktığını gördüğüm bir girişimim olmadı. Bu da bana risk alma cesareti verdi.

Takıntılı ve inatçısınız o zaman.

- Evet takıntılı diyebilirsiniz.

Eskişehir dediğiniz zaman kalbinizden geçen ilk duygu ne?

- Benim şehrim.

Dilenci heykeline olta dayandıramıyorum

Nü tabloların bıçakla tahrip edildiği, çıplak heykellerin giydirildiği, sanatın içine tükürüldüğü bir ülkedeyiz. Ama siz şehrin her yerine heykeller dikiyorsunuz. Vandallıkla karşılaşmadınız mı?

- Zaman zaman fiber heykelleri kırıyorlar. Onlar kırdıkça ben de kıramasınlar diye bronzdan yaptırıyorum. Heykelleri boyuyorlar, ama ertesi gün düzeltiyorum. Porsuk Çayı kıyısında bir dilenci heykeli var. Önündeki kovadan balık tutuyor ve heykelin altında, "Allah rızası için Porsuk’u kirletmeyelim" yazıyor. Meselá o heykele olta dayandıramıyorum, sürekli çalıyorlar. Şehirdeki bazı bağnaz kafalar hariç, halk heykelleri çok kabullendi. Şimdi kenar mahallelerden bile hocam buraya niye heykel dikmiyorsunuz diye soranlar var. Heykelleri koyacak meydan olsa koyacağım ama oralarda öyle meydan yok.

Zamanında fazla çalışmaktan sürmenaj olmuş birisiniz. "Bu yaşıma kadar karıncalık yaptım. Biraz da ağustosböceği olayım" dediğiniz anlar olmuyor mu?

- Hayır hiç. Çok hastalanıp yattığımda kendimi hapsedilmiş sanırım ve orada bile sanki bir hapishanedeymişim gibi, kafamdan oradaki mahkumlarla röportaj yaparım.

Aktif yaşam bittiğinde, kendinize hazırladığınız bir B planınız var mı?

- Aktif yaşam bittiğinde herhalde ben de bitmiş olurum.

Şu ana kadar en haksızlığa uğradığınızı düşündüğünüz konu nedir hayatınızda?

- İki kez rektörlük yaptıktan sonra, YÖK Kanunu’na ilave edilen, "İki dönemden fazla rektörlük yapılamaz" hükmü geriye doğru işletildi ve üçüncü dönemde iki yıl rektörlük yapmama rağmen görevim sona erdirildi.

Bir şehirde görmeye en dayanamadığınız, görünce tüylerinizi diken diken eden görüntü nedir?

- Çekirdek kabukları, yere atılmış sakızlar ve ağaç diplerinde söndürülmüş izmaritler. Bunları görmeye dayanamıyorum. Çekirdek konusunda baktım başa çıkamıyorum, çekirdekçilere satmayın da diyemem. İki taraflı küçük kesekağıtları yaptırttım. Bir tarafına çekirdek koysunlar, diğer tarafına kabuklarını diye ama çekirdekçiler bu fikrimi hiç tutmadı. Ticarete müdahale ediyorsun dediler. Ben de kızdım ve çekirdek kabuklarıyla dolu bir heykel yaptım. Yere atmaya devam ederseniz, bunu meydana dikeceğim dedim. Bu yazı bekliyorum, yine devam ederlerse dikeceğim o heykeli.

Partizan dirençler yüzünden enerjim toprağa gidiyor

2004 seçimlerinde yüzde 45 oyla başkan seçildim ama belediye meclisindeki 19 üyenin 13’ü AKP’li, sadece 6’sı DSP’li. AKP’li meclis üyeleri yapmak istediğim şeyleri baştan reddediyor. Halbuki kabul etseler, bu onların da başarısı olacak. Bu yüzden sürekli enerji kaybediyorum. Kendimi elektrik sıkıntısı çeken, ama elektrik hatlarının kötülüğünden enerjinin çocuğunu boşu boşuna toprağa veren Türkiye’ye benzetiyorum. Bazı adamların anlamsız ve sırf partizan dirençleri yüzünden enerjim toprağa gidiyor.

Viyana köprüleri Amsterdam botları

Avrupa’nın içinden su geçen şehirleri var, tıpkı içinden Porsuk Çayı geçen Eskişehir gibi. Ben de Eskişehir’i Avrupa kentlerinin bir kokteyli yapmak istedim. Porsuk’un kıyı düzenlemesi Strasbourg’dur, köprüler biraz St. Petersburg biraz Viyana’ya benzer. İlkbaharda Venedik’e benzeyecek çünkü Venedik gondolları yaptırdım, kanallarda onlarla gezilecek. Yaz akşamları gezinti yapmak için Amsterdam’daki gibi botlarımız var.

Eskişehirspor'a para vermezsen seçimi kaybedersin dediler, vermedim yüzde 45’le kazandım

1999 yerel seçimlerinde belediye başkanlığına adaylığımı koyduğumda, Eskişehirspor taraftarlarının olduğu bir lokalde konuşmamı istediler. Beni masanın üzerine çıkardılar. Yapacaklarımı anlatırken, içlerinden biri, "Hocam boş ver bunları. Eskişehirspor’a para verecek misin, onu söyle" dedi. Ben de, "Vermem, niye vereyim? Eskişehirspor profesyonel bir takım. Belediye kanunu ancak amatör kulüplere yardım edilebileceğini söyler. Öbür türlüsü kanunsuzluk olur" dedim. Yanımdakiler ceketimden çekiştirip "Hocam deli misin? 50 bin oyu kaybettik. Hiç kazanma şansın yok" dedi. Ama yüzde 44’le seçildim. Sonra yenildikleri her maçın ardından amigolar belediyenin önüne gelip "Başkan istifa" diye bağırdı. 2004 seçimlerinde, bu kez kesin kaybedeceksin, takıma hiç yardım yapmadın dediler. Ama bu sefer de yüzde 45’le seçildim. Eskişehirlilerin bir tek bu konuda bana itirazları var.

Tüm muhtarlıkları internete bağlattı

Mamuca Vadisi’nde kaybolup giden suyu gölette topladı. 2 km uzunluğunda, 3 milyon m3 su rezervi sağladı. Bu uzunlukta durgun su başka yerde yok. Bu gölet su sporları için müsabaka ve eğitim merkezi oldu. Geçen yıl Balkan Kano Şampiyonası’na ev sahipliği yaptı.

Porsuk Çayı’nı bataklıkken ıslah etti, etrafına köprüler yaptı. Şimdi Porsuk’ta gondollar ve botlarla gezinti yapılıyor, ulaşımda kullanılıyor.

Şehir içindeki minibüs ve otobüsleri kaldırarak tramvaylı ulaşımı başlattı. Bu projeye 2004’te Uluslararası Hafif Raylı Taşımacılık Derneği tarafından, dünyanın en iyi sistemi ödülü verildi.

Tarihi Odunpazarı Evleri’ni restore etti. Evler butik otel olarak kullanılacak.

Eskişehir’in en meşhur kaynak suyu Kalabak’ı depolatarak şişeletti, yurtiçi ve yurtdışına satılmasına önayak oldu.

Şehrin çeşitli yerlerine, yüze yakın heykel dikti.

Şehir tiyatrosu, opera ve belediye senfoni orkestrası kurdu.

Gençlik merkezleri kurdu.

Büyük parklar inşa etti.

İtfaiyenin eksiklerini görünce, Avrupa’dan bilgisayar sistemli merdivenler, büyük yangın söndürme araçları, donanımlı ambulanslar satın aldı. İtfaiye personelini "balıkadam eğitimi" dahil yeniden eğitime tabi tuttu. Elektronik yangın ihbar, haber alma ve kayıt sistemlerini modernize etti.

Deprem zemin haritaları ve yeraltı su haritaları hazırlattı.

Tüm mahalle muhtarlıklarını internete bağlattı.

Altyapı için gerekli tüm malzemeler ile beton malzemeler üretim fabrikası kurdu.

40 dönüm araziye Bilim Kültür ve Sanat Parkı, 30 dönüme Kent Park projesi kurdu. İçlerine göletler inşa etti. Porsuk’tan ayrı bir kol alınarak, nehir kıyısı kumsalı ve plaj olarak kullanılacak bir proje yaptı.