600-650 yıl önce Avrupa'dan Bizans'a gelen yolcuların şehre
girmeden önce konakladıkları, Osmanlı zamanında ise Avrupa'ya
sefere çıkılırken veya dönülürken ordunun toplandığı, padişahların uğurlanıp,
karşılandıkları geniş, hoş bir sahadadır Ayamama
Deresi.
Günümüzdeki isimleriyle Esenler'in kuzeyinden doğan, İkitelli'den geçip
Mahmutbey ve Güneşli'yi havzası içine alıp, Yenibosna'yı takiben Ataköy'den
denize dökülen bir şirin deredir Ayamama Deresi… Etrafının bostanlar, meyve
bahçeleri, karpuz tarlaları ve çiftliklerle bezendiği, İstanbul'un büyük ölçüde
sebze, meyve ve süt ihtiyacının karşılandığı verimli bir bölgededir Ayamama
Deresi… Etrafındaki su kaynaklarının bolluğu ile bilinen, kaynak sularının
soğukluğunun karpuzları patlattığına şahit olduğum yerdir Ayamama Deresi.
50-55 yıl önce, taaaa Maltepe'den kalkıp önce tren, sonra vapur, ardından
otobüs ve nihayet minibüsle sonuçlanan, o zamanlar bize hayli uzun gelen bir
yolculukla bir an önce ulaşmak için can attığım yerdedir Ayamama
Deresi. Kenarlarındaki söğüt ağaçları üzerine çıkıp, Tarzan gibi
bağırarak kendimi serin, temiz sularına attığım, balıklarıyla oynaştığım,
yüzdüğüm çocukluk anılarımda büyük yer tutan bir deredir Ayamama Deresi… O kadar
uzak değil, yetmişli yıllarda Vatan Konserve'de çalıştığım sıralarda
kenarlarındaki bostanlarda Türkiye'nin en lezzetli bamyalarının yetiştiğini
bildiğimden o bölgedeki tüm bamyaları satın alarak konserve yaptığımız yerdedir
Ayamama Deresi.
* * *
Yukarıda yazdıklarımı bugün Ayamama Deresi havzasında yaşayanlar hayal bile
edemezler. O kadar masum, faydalı, şirin ve sakin bir dereyi bugün bir katil,
bir çevre kirliliği abidesi haline getirenlerin derenin yukarıda yazdığım önceki
hallerini akılları, havsalaları alamaz. Bakın bugün Ayamama Deresi için
yazılanlar, çizilenler yukarıdaki detaylarıyla yazdığım şirin ve masum dereyi
nasıl anlatıyor:
"Ayamama Deresi tehlike yaratıyor. Ayamama Deresi, çevresindeki binaları
tehdit ediyor. Ayamama Deresi ölüm deresi oldu. Ayamama Deresi çevresindeki
tesislerin atıklarıyla çevreyi tehdit ediyor. Ayamama Deresi taştı, ihracat
şaştı. Ayamama Deresi ihracatımızı sular altında bıraktı. Ayamama Deresi yine
can aldı. 1995'te taşan ve hiçbir tedbir alınmayan Ayamama Deresi 14 yıl sonra
tekrar taştı ve can aldı..."
Sanırsınız ki, kana susamış bir seri katilden, iflah olmaz bir canavardan
bahsediliyor.
Haaa, bu dere üzerine yazılan birkaç cümle daha var… Başkan
Topbaş, 2005'te "Ayamama Deresi'ni ıslah çalışmaları bittiğinde bir
Venedik kanalı gibi kullanılarak, Bakırköy iskelesinden tenezzüh teknesi ile
Dünya Ticaret Merkezi ve CNNR fuar alanına gidip gelinebilecek" demiş…
"Yatağı değiştirildi; dere intikamını aldı, bırakın dere yatağında aksın." Bu
sözü de söyleyen yıllarca şehr-i İstanbul'da belediye başkanlığı yapan
bir başbakan…
Ulaştırma Bakanı'nın cümlesi ise özrü kabahatinden büyük bir
cümle: "Dereleri ıslah ettik ama dere havzasına izinsiz, iskânsız girip işgal
edenler var ve mağdur olanlar da onlar, oralarda olmamaları gerekirdi."
Yaklaşık 15 yıldır o derenin aktığı şehrin ve havzanın yönetiminde olanların
bugün sarf ettikleri sözlerdir bunlar. Dere havzasına çarpık
yapılaşmadaki sanayi tesislerinin kurulmasına müsaade edenler de onlardır,
iskânsız, kaçak yapılanmaya özellikle seçim öncelerinde göz yumanlar da
onlardır, dere havzasını para ve oy rantına çevirenler de onlardır. Gelin görün
ki "Dere kenarına izinsiz, iskânsız, kaçak yapılanma yapılmamalıydı" diyenler de
onlardır, "Venedik kanalları" hayali kuranlar da onlardır, "Yatağı değiştirildi,
dere intikam aldı" diyenler de onlardır… Veeee, 32 can gittikten sonra
tedbir alacaklarını söyleyenler de onlardır.
* * *
Fazla uzak değil, 2008 yılı şubat ayı ilk haftası içerisinde
Davutpaşa'da bir işhanı içerisindeki maytap imalathanesinde
patlama olduğunu, 22 kişi öldüğünü, 100'ün üzerinde kişi yaralandığını
hatırlıyorsunuzdur. Benzer açıklamalar o zaman da yapılmıştı. "Şehrin içerisinde
maytap imalathanesinin ne işi var" denildi. Yetkililer, "İzinsiz ve kayıtdışı
çalışıyorlar" şeklinde sorumsuz açıklamalar yaptılar, "O işyerini mühürlemiştik
mührü kırıp girmişler" diyen sorumlu, sorumsuzlar gördük… "Her yere yetişemeyiz,
ihbar edin" diyen aciz yöneticilere şahit olduk. Çarpık sanayileşmenin, yamuk
şehirleşmenin, siyasi rant kovalayarak olmayacak yere işyeri kurdurulmasına göz
yummalarının dehşetinde donduk kaldık. O zaman da 22 can gittikten sonra tedbir
alacaklarını söyleyenleri dinledik.
* * *
Binin bir helikoptere, çıkın göklere, dolaşın 2010 yılındaki dünyanın kültür
başkentini. Ama "boğaz" üzerinde değil, Bağdat Caddesi'nde değil, Etiler'de,
Nişantaşı'nda değil, Bayrampaşa, Davutpaşa, İkitelli, Bağcılar, Zeytinburnu,
Halkalı üzerinde uçun. Adları "organize sanayi bölgesi" veya işhanı olan o ucube
yerlerin üzerinde gezinin. Bakın bakalım nicedir oralar… Her türlü imar
rezaletini, şehirleşmedeki rezilliği görün. Bırakın itfaiye aracını, küçücük bir
aracın dahi giremeyeceği daracık sokaklara, yamuk yumuk beton yığınlarına,
pisliğe, iğrençliğe, zavallılığa, kısaca patlamaya hazır bombalara, taşmaya
hazır derelere bakın.
Bakın da dünyanın 17'nci büyük ekonomisi olduğu söylenen ekonominin ve 2010
yılında Avrupa'nın kültür başkenti olacak İstanbul'un hali, Ankara'daki ceylan
derisi koltuklardan görüldüğü gibi midir? Şehrin birçok yerine asılan "büyük
şehir çalışıyor" afişlerinde yazıldığı gibi midir?