Seli felakete dönüştüren “Ayamama deresindeki
yapılaşma”ya bir süredir “uçak pisti”nin de
eklendiğini biliyor musunuz? Atatürk Havalimanı’nın 2300 m’lik
“06-24 pisti” artık “kısa” kaldığı gerekçesiyle Ataköy’e ve
dere yatağına doğru uzatılıyor; üstelik imar planlarına aykırı ve “kaçak”
olarak!
Büyükşehir Belediyesi’nin “dere yatağındaki yasadışı
yapılara yıkım tebligatı gönderdik” açıklamasını medyamız günlerdir alkışlıyor;
ne var ki selin asıl nedeni olan şu soruları ne soran var ne de merak eden:
1- Selin “ruhsatlı” sorumluları olan sözde “imar”lı rant yapılarına neden
“yıkım” tebligatı gitmiyor?
2- Aynı yapılara, Mimarlar Odası’nın “olumsuz ÇED raporları”na ve yargının
“durdurma” kararlarına rağmen engel olmayan 1997-2009 dönemi sorumlularından
neden hesap sorulmuyor?
Yanıtlarını “yetkili”ler düşünedursunlar, Ataköy sakinleri şunu da
ekliyorlar: “Bahçe duvarı için bile ruhsat alınırken, 30 m yükseklikte bir
dolguyla 500 m’lik bir pist dere yatağında nasıl ‘kaçak’ olarak inşa edilebilir?
Sel felaketinden nasıl ders çıkartıl(a)maz?”
Kente karşı suç
İmar yağmacılarının ne denli “gözde”si olduğu bu kez “ölüm”cül sonuçlarıyla
da anlaşılan Ayamama, Ataköy’le Atatürk Havalimanı arasından akarak denize
kavuşuyor. Hem Ataköy’e, hem de havaalanına “komşu” olması “rant sevdalıları”nın
iştahını öylesine kabarttı ki yatağındaki “yeşil alan”ların “yapılaşma
arsaları”na dönüşmesiyle 15 Eylül seli adeta davet edildi.
Şimdi de aynı alana “uçak pisti” uzatılmasını şaşkınlıkla izleyen sakinler
sonunda yargıya başvurdular. Sadece dereyi kurtarmak değil, evlerinin üzerinden
alçalarak piste inecek uçakların yaratacağı “tehlike”leri ve “dayanılmaz
gürültü”yü önlemek için de “yasadışı inşaat”ın durdurulması amacıyla dava
dilekçelerinde bakın neleri vurguluyorlar:
- Çatılarımıza teğet geçerek iniş-kalkış yapan uçaklar can güvenliğimizi
tehdit etmekte; dayanılmaz düzeydeki gürültü ve hava kirliliği beden ve ruh
sağlığımızı bozmaktadır.
-Ataköy, okulları, üniversiteleri, hastaneleri, kültürel, ticari ve kamusal
kent alanlarıyla, 100 bin nüfuslu ve çağdaş şehircilik ödülleri bulunan bir
yerleşmedir. ‘06-24 pisti’yle mesafesi ise 1210 m’dir. Bu nedenle 1953’te,
“sadece rüzgâr zorunlu kıldığında, nadiren kullanılmak üzere” yapılmıştı. Son
yıllarda bu “koşul”un unutularak, her gün 24 saat iniş-kalkışa açılması bile
hukuka aykırıyken şimdi de dev uçaklar için dereye ve konutlarımıza doğru kaçak
olarak uzatılıyor...
‘Şûra’ya da aykırı
İşte bu gerekçelerle Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne
karşı yüzlerce yurttaş “davacı” durumda... Hukuk mücadelesini sürdürenler
arasında, TMMOB emektarlarından Harita ve Kadastro Mühendisi Celal
Beşiktepe diyor ki; “Havalimanının yıllık trafiği yüzde 70 artmıştır.
DHMİ bunu 06/24 pistini uzatarak çözmeye çalışıyor ama bu liman zaten artık
talebi karşılayamaz hale gelmiştir.”
Nitekim TBMM’nin onayladığı 2007-2013 dönemine ait 9. Kalkınma Planı’nın 432.
maddesinde “meydanların çevreye duyarlı, kaliteli hizmet veren ve büyümeye açık
yapıda olması sağlanacak” denirken 433. maddesinde de “talebi karşılamaya
yönelik yeni havalimanı yatırımları planlanacaktır” kararı bile var...
Sözü yine Beşiktepe’ye bırakıyorum: “Ulaştırma Şûrası’ndaki uzmanlar ve
Ulaştırma Bakanlığı ‘İstanbul’a yeni havalimanının artık zorunlu’ olduğunu
açıklarlarken, pistin dere yatağına doğru uzatılması, hatta buna paralel yeni
bir pist daha öngörülmesi, bilime, insan haklarına, ulusal çıkarlara, hukuka ve
kamu yararına aykırıdır.”
Ey “imar izinlerinden sorumlu” Büyükşehir; ey “TBMM kararlarından sorumlu”
hükümet ve ey “Ulaştırma Şûrası”nı yapan Ulaştırma Bakanlığı... duyuyor
musunuz?