Bakanın Çevre Duyarsızlığı



Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, çevre ile ilgili açıklamalarında o kadar vahim sözler ediyor ki, insan çevrenin hangi ellerde olduğuna kahrediyor doğrusu. Radikal, iki gündür manşetten verdiği haberlere bakarsak durum vahim. İlki haber, “Yeşili yok etme lobisi işbaşında” manşetiyle verildi. Haberde Bakan Eroğlu, “Bu konuda herkes aklını başına alsın. Boşuna santralleri engellemesin. Doğal Parklar Genel Müdürlüğü’müz bir aksaklık varsa zaten müsaade etmiyor. Biz her şeyi yasalara uygun olarak yapıyoruz. Ama bakıyorsunuz birisi bir dilekçe veriyor. Uydurma bir dilekçe, uydurma bir rapor. Bilen bilmeyen rapor yazıyor” diyordu.

Sonrasında Bakan Eroğlu, “Enerji Bakanı” konumundaymış gibi şu sözlerle devam ediyor konuşmasına: “Türkiye’de hidroelektrik potansiyelimizin beşte birini kullanıyorduk. Biz bunu üçte bire çıkardık. Türkiye’nin yıllık 130 milyar kilovatsaat elektriğe ihtiyacı var. 80 milyar kilovat saat su boşa akıyor. Yani 7 milyar dolar boşa akıyor demektir. Hidroelektrik santraller elektrik üretimidir, su kaybı değildir. Hidroelektrik santrallerde dışarıya doğal gaz parası ödemiyoruz. İhtiyacımızı karşılıyor. Aynı zamanda bölgeye zenginlik veriyor, istihdam sağlıyor. Her hidroelektrik santralinin başına birkaç kişi koyuyorsunuz, yüzlerce kişi buralarda çalışıyor. O bakımdan, hem yerli kaynak olması hem yenilenebilir temiz kaynak olması açısından önemlidir.”

Uyduruk raporlar

Bakan Eroğlu, santrallerin yapılmasını sakıncalı bulan ilgili kurumları, uyduruk rapor vermekle itham ediyor. Sanki bu kurumlar devletin kurumları değilmiş gibi. Bu yetmezmiş gibi, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde mücadele eden insanları da hedef gösteriyor. Oradaki sivil toplum örgütlerinin halkı kışkırttığını söyleyerek, bence kantarın topuzunu kaçırıyor. Yani orada yaşayan insanların yörelerine yapılacak santrallere herhangi bir tepkisinin olmadığını ama çevre örgütlerinin gelip onları kışkırttığını söylüyor. İnanılır gibi değil doğrusu.

Bu senaryoya kimsenin inanmayacağını Bakan Eroğlu’nun bilmesi gerekir en başta. Fırtına Vadisi’ndeki, Bergama’daki, Akkuya’daki, Hasankeyf’teki mücadeleleri unutmaması gerekir. Orada yaşayan insanların yaşadıkları toprakları, çokuluslu şirketlerin şerrinden koruma çabalarını unutmaması gerekir. Her şeyden önce adının Çevre ve Orman Bakanlığı olduğu bir kurumun başında olmanın koşulsuz bir şekilde çevreden yani yaşamdan yana olması gerektiğini bilmesi gerekir. Ancak ne yazık ki, Sayın Bakan, bunların hepsini bir kenara bırakıp, bizlere aklımızı başımıza devşirmemizi buyuruyor.

İkinci haber ise, “Çevre Bakanı çevreciye karşı” başlığı kullanılmış. Haberde şunları söylemiş Bakan Eroğlu: “Bana göre bunun altında art niyet aramak gerekir. Doğalgaz satanların, doğalgazla elektrik üretenlerin bir planı mı diye düşünüyoruz. Burada herkes kazanıyor. Millet kazanıyor, ülke kazanıyor. Boşa akan sularımızı değerlendiriyoruz, sudan elektrik üretiyoruz.” Sayın Bakan bu sefer de olaya doğalgazla elektrik üretenlerin bir müdahalesinin söz konusu olabileceğini ima ediyor. Ama bir türlü bunun yörede yaşayan insanların mücadelesinin sonucu olduğunu görmek istemiyor. Bütün bu sözler, imalar, “akıllı ol” tembihleri Rize’deki santral davalarının bir bir iptal edilmesinden kaynaklanıyor.

Danıştay'ın kararına dikkat

Çünkü bölgede santral kurmak isteyen yatırımcılar doğal SİT alanlarında işlerini görebilmek için Bakan’dan yasal düzenleme istiyor. O nedenle Çevre ve Orman Bakanı da, yatırımcılar da hem çevrecilere, hem yöre halkına adeta savaş açıyor. Bir ülkenin Bakanı, kendi ülkesinin vatandaşına savaş açar mı? Bir ülkenin yatırımcısı projelerine karşı çıkıyor diye, o yörede yaşayan insanlara düşman olur mu? Maalesef ikisi de oluyor. Ama hem Sayın Bakan’a hem de yatırımcılara hatırlatmamız gereken bir karar var. Bu kararı, Danıştay 6. Dairesi Fırtına Vadisi için vermiş ve vadi bu kararla rahat bir nefes almıştı. Karar cümlesi şöyleydi: “Üstün kamu yararı doğal çevrenin korunmasıdır.” Evet, bu cümlenin üzerine söyleyecek bir sözünüz var mı?

Uğur Biryol / Çevre Aktivisti