Başbakan’ın Hasankeyf ‘Taciz’i



Başbakan Erdoğan’ın 14 Ekim’deki AKP grup toplantısında Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı’nı eleştirenleri “terör örgütüyle aynı saflarda” göstermesi, bilim ve kültür dünyamız için asla hak etmedikleri bir hakaret ve aşağılama.

Başbakan’ın bu söylemiyle “taciz” ettiği bilim insanlarımız arasında, yıllarını Hasankeyf kazılarına ayıran ve bu antik kentin “boğulmaması” için çaba gösteren Prof. Oluş Arık, Prof. Metin Ahunbay, Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, Prof.Dr. Metin Sözen, Prof. Halet Çambel, Prof.Dr. Mehmet Özdoğan gibi arkeoloji ve tarih dünyamızın duayenleriyle birlikte çok sayıda akademisyen, mimar ve aydın var.

Bu isimlerin çoğu, aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı koruma kurullarının emektar üyeleri oldukları gibi, bugün de değişik kamusal görevlerle aynı hizmetlerini “özveriyle” sürdürüyorlar.

Arkeologlar da terör kurbanı

Ilısu Barajı’nın tarihsel mirası yok sayan yer seçimine ve projelendirme tarzına 70’lerden beri karşı çıkan bilim, düşünce ve kültür insanlarımız, özellikle son yıllarda daha da artan “PKK terörü”ne karşı da ülkenin uygarlık değerlerini koruma mücadelesi içindeler.

O kadar ki, ayrılıkçı terör saldırılarından ötürü başta yine Hasankeyf olmak üzere Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki arkeolojik çalışmalar yıllardır yapılamazken, 25 Eylül 1991’deki bir saldırıda da iki arkeoloğumuz yaşamını yitirmişti.

Nusaybin yakınlarındaki Çağçağ Vadisi’nde kazılar yapan Arkeolog İ. Metin Akyurt ile Arkeolog Bahattin Devam, PKK’nin kazı aracına pusu kurarak saldırması sonucunda öldüler. Onların anılarına Arkeoloji ve Sanat Yayınları’ndan çıkartılan anı kitabında imzası olan çok sayıda tarihçimiz terörü lanetlerken, Ilısu Barajı’nı da bir “uygarlık karşıtı proje” olarak eleştiren uzmanlarımızdılar.

Rektörler, ödül alanlar...

Hasankeyf’in sular altında kalmaması için yıllarını veren akademisyenlerimiz arasındaki Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, bu antik kentin UNESCO Dünya Mirası listesine girmesi için gerekli çalışmaları da üstlendi.

Son dönemlerde kazı başkanlığını yürüten Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Batman Üniversitesi rektörlüğüne atanırken, Hasankeyf’in tarihsel dokusunu tamamlayan “mimari ve kentsel bütünselliğin taşınamayacağı”nı da söyleyenler arasında.

Hasankeyf için yaklaşık 40 yıldır hemen her bilimsel etkinliğe katılarak “kurtarılması”nı savunan Prof.Dr. Metin Sözen de bu yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün elinden “Devlet Kültür ve Sanat Ödülü”nü aldı. Sözen’e Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca verilen ödülün gerekçesinde; “ülkenin uygarlık mirasının ödünsüz savunuculuğunu” yapmasının altı çiziliyor.

Benzer şekilde Türkiye’nin dünyaca ünlü ilk kadın arkeoloğu Prof. Halet Çambel’in de Hasankeyf’i göz ardı eden Ilısu Barajı projesine yönelik eleştirileri yabancı dillerdeki yayınlarda da yer aldı. Atatürk’ün isteğiyle yurtdışına giderek arkeoloji öğrenimini Paris-Sorbonne’da yapan 1916 doğumlu Çambel’e de 2005 yılında Hollanda’nın Prens Claus ödülü verildi.

“Yalan”cı değil, gerçekçiler

Bu nedenlerle, yine Başbakan’ın “Hasankeyf’i taşıma” tezine karşı çıkanlar için söylediği “Tarihin yok olacağı sözleri yalandır” ifadesinden ötürü de “kentsel, doğal ve arkeolojik sit dokusunun taşınamayacağı”nı savunan tüm bilim insanlarımızdan özür dilemesi bekleniyor.

Çünkü sadece ulusal değil, uluslararası toplantılarda da Hasankeyf gibi bir antik başkentin ancak bulunduğu yerde korunabileceği; sadece bazı yapıların taşınmasıyla tarihin yok edilmesinin önüne geçilmiş olmayacağı açıkça belirtilmiş durumda.

Menderes'in İstanbul yıkımı

Başbakan’ın işte böylesine ulusal yüz akımız olan bilim kadrolarını PKK ile aynı saflarda göstermesinin yanı sıra, Adnan Menderes’in Vatan Caddesi’ni açmasını eleştirenleri de hedef alması şaşkınlık yarattı. Çünkü Menderes’in yine bilim ve kültür çevrelerimizce “yüzyılın kentsel kıyımı” olarak adlandırılan İstanbul yıkımlarında, çok sayıda tarihi eser, camiler, hamamlar, sivil ve anıtsal miras ortadan kaldırılmıştı.

Bu konuda Tarih Vakfı’nın İstanbul Ansiklopedisi’ndeki yok edilen kültürel mirası içeren maddede Prof. Doğan Kuban imzası bulunuyor. Kuban da aynı makalesinde “Kentin çok önemli mirası, otomobil uğruna ve sadece siyasal emirlerle yıkıldı...” dediğinden, hocaların hocası bir bilim insanımız da Başbakan’ın tacizinden nasibini almış oluyor. Erdoğan’ın bir “muhafazakâr” olarak böylesi bir “tarih katliamı”nı savunması “İstanbul sevdası”yla çeliştiği gibi, siyaset bilimi açısından da benzeri pek görülmeyen bir tutum olsa gerek.