Başbakan'ın Taksim Projesi



Taksim için ilk proje, 30’lu yıllarda Atatürk’ün davetiyle İstanbul’a gelen Fransız mimar-şehir plancısı Henri Prost tarafından yapıldı. Bu düzenlemede kentin gelişen semti Şişli ile tarihi merkezi Beyoğlu arasındaki mezarlıklar, yeşil alanlar ve eski Topçu Kışlası’ndan oluşan bölge “rekreasyon ve kültür vadisi” halini aldı. Taksim Meydanı’na bakan geniş merdivenler de “Gezi” olarak adlandırılan bu vadiye yaya erişimini sağlamak için tasarlandı. Ancak daha sonra Hilton Oteli’nin ve arkasından başkalarının yapılması bölgenin bu ilk işlevini değiştirdi. Vadi 1996’da düzenlenen BM Habitat Konferansı sonrasında “Kongre Vadisi” olarak adlandırıldı. İstanbul’un NATO ve IMF konferanslarına evsahipliği yapmasıyla vadide yeni imar operasyonları gerçekleşti.

Taksim’de cami tartışması

Eğer son günlerde yeniden gündeme gelen Taksim projesinin hikayesini merak edenler varsa, onu da hatırlatalım: Başbakan’ın “kendi projem” diye tanıttığı, bilenler bilir, Dalan zamanından kalan bir düzenleme önerisi. Dalan’ın seçimi kaybetmesi, birçokları gibi bu projenin de uygulanmasını engelledi. Aynı proje daha sonra tekrar pişirilip Sözen’in önüne kondu. Proje dalış tünelleri yüzünden birçok itirazlarla karşılaştı ve uygulanmasından vazgeçildi. Bu süreçte konu enine boyuna tartışıldı ortaya yeni fikirler çıktı. 90’lı yıllarda The Marmara Oteli’nde yapılan toplantılarla tanınmış mimarlar gönüllü olarak çalıştı ve maketler hazırlandı. Bu çalışmalarda bugün tanımsız bir biçimde kalan ortadaki boş alan, metro girişleri, diğer yaya alanları için mimari düzenlemeler ve bunları AKM ile ilişkilendirmek için öneriler geliştirildi.

Erdoğan’ın başkanlığı döneminde eski proje bu defa üzerinde üç ayrı cami yeri önerisiyle yeniden gündeme geldi. Hatırlayanlar bilir, 28 Şubat’a giden süreçte Taksim’e cami yapılması en hararetli tartışma konusuydu. Projenin trafiği yerin altına alma konsepti ise cami tartışmalarının yarattığı tozdumanın altında kaldı. Gürtuna döneminde cami önerileri projeden kazındı, ancak bu haliyle de uygulama imkanı olmadı. Seçim öncesi vitrine çıkacak bir şeyler yapma ihtiyacını duyarak, Gürtuna Taksim Gezisi’ni ve Cumhuriyet Caddesi’ni Harbiye’ye kadar granitlerle kaplattı. Granitler Topbaş zamanında İstiklal Caddesi, Talimhane ve Beyoğlu’nun ara sokaklarına uzandı. Başarısız bir uygulama oldu. Arkasından “Çin malı” oldukları için “Türk malı” olanlarla değiştirildi. Bugün hâlâ İstiklal Caddesi’nin ve ara sokakların sorunları çözülmüş değil.

Bugünkü Taksim projesi

Taksim Meydanı yayalaştırılacak ve Sıraselviler Caddesi, Gümuşsuyu Caddesi, Mete Caddesi, Cumhuriyet Caddesi, Tarlabaşı Bulvarı’nın Taksim girişi dalış tünelleriyle yerin altına alınacak. Cumhuriyet Caddesi ile Tarlabaşı Bulvarı arasında ayrıca ikinci bir dalış tüneli daha yapılarak meydan by-pass edilecek. Gümüşsuyu, Sıraselviler, Cumhuriyet caddelerinde kaldırımlar yüksek istinat duvarlarıyla nihayetlenecek. Böylece meydan yayalara açılırken, daha büyük bir alan hem görüntü hem de yayaların kullanımı açısından yok edilecek. Bu düzenleme gerçekleşirse Taksim’in neye benzeyeceğini tahmin etmek güç değil: Eminönü meydanı ne hale geldiyse, Açıkhava Tiyatrosu’nun önünden kıvrılan yol nasıl bir tünele dönüştüyse ve Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu ve Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nin önü nasıl granit kaplanıp sınırsız ve tanımsız bir “yaya alanı” olduysa, Taksim Meydanı için de öngörülen proje onların daha kapsamlısı.

Peki Taksim Meydanı’nda sahiden tünel yapmayı gerektirecek bir trafik sorunu var mı? Eğer bir düzenleme gerekiyorsa, o da yolun bir bölümünü trafiğe kapatılarak ve meydanda bazı mimari düzenlemeler yapılıp yayaların metroya, AKM’ye ulaşımı bu şekilde kolaylaştırılamaz mı? “Meydanı yayalara açacağım” derken bu öneri tam tersine araçlara açmış olmuyor mu?

Belki de bu soruya cevap vermek için projeyi bir kenara koyup önce önyargılardan kurtulmakla işe başlamak gerekiyor. Yıkılan Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunun yerine yapılan binanın açılışı yapılırken şunlar söylenmişti: “Buraya cami yapacağımızı söylediler. Bu asılsız iddiayı ileri sürenlerin şimdi özür dilemelerini bekliyorum.” Cami yapılmasını istemek neden yanlış bir şey olsun? Bu arada Muhsin Ertuğrul’un yüz misli devasa bir inşaat yapıldı, bölgenin topografyası tamamen değişti, rekreasyon ve kültür vadisi “Kongre Vadisi” oldu, doğru dürüst bir projesi, programı olmayan bir inşaat yapıldı. Bugün nasıl işletileceği bilinmediği için bir otel işletmesine devredilmiş durumda. Keşke cami yapılsaydı da doğru dürüst yapılsaydı!

Yeni mimari düzenlemeye şart

Meydanın nasıl ele alınacağı tartışılmalı. Örneğin metro çıkışının yeri doğru mu? Metrodan çıkan herkes kaldırıma yığılıyor. Şişhane’de, Taksim’de yayalar yüzlerce metreyi yeraltında aşıyor, metroya ulaşmak için. Ama nedense tramvay durağının yanına çıkan, İstiklal Caddesi’ne uzanan on metrelik bir tüneli kazmayı unutmuşlar.

Projenin uygulamaya konacağı söyleniyor. Yeniden gündeme gelen projeyi hangi mimar geliştirmiş, biliyor muyuz? Proje nasıl elde edilmiş? Bakın İstanbul Kongre Merkezi’ne. 300 milyon dolar harcandı, şu anda işletmesi olmadığı için işlevsiz. Yol neden yerin altına alındı? Trafik sorunu için olsa, Maçka’da kavşakta yapılması gerekirdi. İnsanlar köftecilerin, kokoreççilerin olduğu yerde araçlarından iniyorlar ve hem Açıkhava’ya hem Lütfi Kırdar’a nasıl ulaşacaklarını bilemiyorlar. Yukarıda ise tanımsız bir granit kaplı alan var.

Ulaşım merkezli bir bakışla Eminönü Meydanı, Karaköy ne hale geldi, artık bundan bir ders çıkarmak lazım. Kente damgasını vuracak bu tür projelerin uluslararası mimari yarışmaya açılması yerinde bir karar olur. Belediyeyi bu defa biraz bu işi birlikte yönetmeye, çok boyutlu düşünmeye zorlamak gerekiyor. Belediye, özellikle kültür kuruluşlarının da desteğini alarak, daha kapsayıcı, disiplinler arası ilişkileri geliştiren bir planlama süreci oluşturmayı hedeflemeli. Dar bir bakışla hareket etmemeli. Yöneticilerin bir kamusal mekanın nasıl olacağını kendi deneyimleriyle sınırlandırması doğru mu? Kamu yönetiminin farklı profesyonel görüşleri yarıştıracak bir yöntem izlemesi gerekmez mi?

Görüldüğü gibi çeyrek asırdır Taksim projesini tartışırken biz aslında nasıl bir kent yönetim modeli istediğimizi tartışıyoruz.