"Başkanı 63 Aday Arasından Seçtik"



CHP’de iki dönem il başkanlığı yapan Alaattin Yüksel, uzun süredir siyaset sahnesinden uzakta. En son İzmir Ticaret Odası seçimlerinde yönetim kurulu başkan adayı olarak gündeme gelmiş ancak seçimi kaybetmişti. İşadamı kimliğinin yanı sıra, siyasetçi yönünüyle ilgili kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse...

2004 yerel seçimlerinde belediye başkanı seçilen Ahmet Piriştina kısa bir süre sonra, aniden hayatını kaybedince "Yeni başkan kim olacak?" sorusu gündeme gelmişti. Büyükşehir Meclisi’ndeki CHP grubundan bir isim oylamaya sunulacaktı. O günlerde Alaattin Yüksel’in yakın arkadaşı, Bornova Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ismi öne çıktı ve oylama sonucunda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Kimi zaman Yüksel’in Kocaoğlu’nu, belediyeyi arka plandan yönetmek için aday gösterttiği konuşulsa da, Yüksel bir süre sonra il başkanlığından alındı.

Geçen beş yılın ardından Kocaoğlu, bu kez seçimle oturdu belediye başkanlığı koltuğuna... Parti kulislerinde; Kocaoğlu’nun, onu başkanlığa taşıyan Alaattin Yüksel’le arasının açık olduğu konuşuluyor. Yüksel, hem bir dönemin perde arkasını hem de Aziz Kocaoğlu ile arasında geçenleri anlattı.

Ticaret odası seçimlerinden bu yana neler yaptınız?

Seçim sonrası için; "Ruhumu, bedenimi dinlendireceğim, beynimi besleyeceğim" demiştim. Biraz böyle bir süreç yaşadık. Sade meclis üyesi olarak çalışmalara katkıda bulunmaya çalıştım. Zaten uzun süredir aktif olarak siyasetle ilgilenmiyorum. Ancak bir aydın olarak ülkenin ve kentin sorunlarına kafa yoruyorum. İZSİAD’ın Danışma Kurulu Başkanıyım. Türkiye’de uzun yıllardır hep tartışılan; seçim yasası, siyasi partiler yasası, meslek örgütleri yasası gibi konularla ilgili çalışacağız. Kamuoyu yaratmak zorundayız. Bunu yapmazsanız demokrasiden söz etmek mümkün değil. Türkiye’de demokrasi olmazsa gelişme olmaz. Birinci önemli sorunun bu olduğunu düşünüyorum. Bir de etkilendiğim kitaplar oldu. Amin Maalouf’un "Çivisi Çıkmış Dünyası"nı okumuştum. Dünyanın geleceğiyle ilgili çok önemli bir kitap. Dünyanın kurtuluşunun; eğitim, bilgi ve kültürde yattığına inanıyorum. Önce kimliklerin birbirini anlamaları gerekir ki, birarada yaşamak mümkün olsun. Birbirini anlamak da onların edebiyatlarını, tutkularını, yoksunluklarını, düşlerini anlamaktan geçiyor. Şimdi ben de Farsça’yı, Kürtçe’yi öğrenmek gibi bir istek oluştu.

Sizi işadamı kimliğinizin yanında siyasetçi olarak biliyoruz... Şimdi daha çok sivil toplum örgütlerindeki çalışmalara ağırlık vermiş görünüyorsunuz. Siyaset sayfası tamamen kapandı mı?

İl başkanlığı yaptığım dönemde bile, "Asla milletvekili, belediye başkanı olmayacağım" diyordum. Hep kesin kararlıydım. O sözümde de hep durdum. Örgütsel bazda da; il başkanlığı ve benzeri konularda da görev almayacağımı söyledim. Hep aktif olarak bir şeylerin içinde olmamı isteyenler var. Ama bu konuda anlaşamıyoruz. İlla öyle olmak zorunda değil. Bunları konuşurken de siyaset yapıyoruz. Hayatı yöneten siyasettir. Siz de o hayatın içinde oldukça ondan kurtulmanız, dışında kalmanız pek mümkün değil.

Partinin kilit noktasında görev yaptınız. Rahat bir dönem değildi. Yol arkadaşlığı yaptığınız insanlar vardı. Onlar?

Biz beraber yola çıktık, yol arkadaşlığı yaptık. Siyaset yapan insanların büyük bir çoğunluğunda, bir şekilde bir yerlere gelme isteği var. Bende o yok. Bende sadece yurtseverlikle, neredeysem orada katkıda bulunmak istiyorum. Birdenbire bir hareketin lideriyken çekiliverdiğiniz zaman, arkadaşlar kendilerini boşlukta hissedebiliyorlar. "Bizi bıraktın gittin. Kendi başımıza sahipsiz kaldık" sitemi hep var. Sade üye olarak devam ediyorum. Vicdanım rahat.

Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın ani vefatından sonra o günlerde perde arkasında neler gelişti?

Çok kısa sürede, yarasız, beresiz çok başarılı bir sonuç aldık. Siyasi başarımla ilgili önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilir. Çünkü hiç kimse inanmıyordu. "CHP’den 2 -3 tane aday çıkacak, bölünecekler" diye değrelendiriyordu herkes.

Vefattan ne kadar süre sonra olacakları konuşmaya başladınız?

Önce cenazenin kaldırılması vardı. Birkaç gün hiç bunu konuşmadık bile. Arada Abdül Batur, Cevat Durak isimleri ortaya çıktı, konuşuldu. Onların bir -iki açıklamaları oldu. Bunların doğru olmadığını düşünüyorduk. Yani önce önemli olan cenazenin kaldırılmasıydı. Onu bekledik, ama yapmamız gereken de bir görev vardı. Cenazenin hemen ardından "Dönelim artık işimize. Görevimizi yapalım" diye düşünmeye başladık.

Kocaoğlu’nun adaylık isteği var mıydı?

Aziz Kocaoğlu’nu bir gün ofisime çağırdım ve teklif ettim. Düşündüklerimi söyledim. "Yok, yok biz haddimizi biliriz" dedi. Kendisinin böyle bir talebinin olmadığını söyledi. İstemedi. Kabul etmedi.

Peki nasıl ikna oldu?

Süreç yaşanırken; kendiyle ilgli böyle bir talep oluşmaya başladığını diğer meclis üyelerine de sorunca görmeye başladı. Aslında parti içinde çok da iyi tanınmıyordu. Kendi aramızda bunun çalışmalarına, diğer meclis üyelerini de yoklamaya başladık. "Kim olur? Kim uygun" diye meclis üyelerinin fikrini öğrenmeye başladım. Bu arada da onları yavaş yavaş etkilemeye başladık. Süreç de çok kısa. Bir şeyler oluştu. Geceyarılarına kadar; evimde,ofisimde bazılarını da aday olmamaları konusunda ikna etmeye çalıştım. İsimler giderek netleşmeye başladı. Üç -beş adaya indi. Genel sekreteri arayıp, İzmir kamuoyuna ne kedar bu işe önem verdiğimizi göstermek için oylamayı kendisinin yönetmesini talep ettim. Geldi, o yönetti. Orada da çok yoğun kulisler yaşandı ama biz hiç vaatlerde bulunmadık. "Aziz Kocaoğlu’nu istiyorum. Seçilirse sana şunu yaparız, bunu yaparız" gibi vaatlerde bulunmadım. Sadece dürüstlük vaat ettik. Çalışma vaat ettik.

Adı geçen adaylar içinde büyükşehir belediye başkanlığı yapabilecek tek isim  miydi?

Adayı meclis üyelerinin içinden, kendi grubunuzdan seçiyorsunuz. Meclis üyelerini yatırdık masaya. Ama baktık ki bunu yönetmek çok zor. Büyükşehirde 85 meclis üyemiz vardı. 62- 63 tanesi adaydı. Neredeyse meclisin tamamı adaydı. Neredeyse herkes, "Ben bu işi yaparım" diye düşünüyordu. Yapabilecek birçok arkadaş daha vardı aslında. Onların içinden Aziz Kocaoğlu daha çok bizim içimize sindi.

Seçilmesinde onun hangi özellikleri ya da hangi faktörler etkili oldu? İsimler arasında eleme yaparken kriter neydi?

Kendisini önceden tanıyor olmam önemli bir faktör oldu. Dürüstlüğü biliniyor. Sorumluluk duygusu güçlüdür. Bornova belediye başkanlığına adaylığını koyma sürecinde, başka isimler vardı. "Kocaoğlu seçilmezse il başkanlığından istifa ederim" demiştim. Bornova belediye başkanı olunca kendi işinde yapmadığı çalışmayı orada yaptığını görmüştüm. Çalışkan, dürüsttü. Bornova’yla ilgili ciddi projeleri vardı.

Aziz Kocaoğlu’yla sizin arkadaşlığınızın geçmişi nereye dayanıyor?

Arkadaşlığımız üniversite yıllarından başlıyor. Başka bir okuldaydım ama o dönem çok güzel arkadaşlıklar vardı. Aynı dünya görüşünü paylaşan insanlar arasında dayanışma duygusu çok güçlüydü. Biz de o dönemlerde tanışmıştık. Sonra herkes kendi işini kurdu. Ara ara görüştüğümüz oluyordu ama çok yoğun görüşmeler değildi. Siyasete başlayınca, ben il başkanı olunca, o da ilçede görev yapmaya başladı. Görüşmelerimiz de başladı. İkinci il başkanlığı dönemimde "İl yönetim kuruluna alayım seni" dedim. O, "İlçede kalayım" dedi. İl düzeyinde politika yapma isteği yoktu. Israr etmeme rağmen, kabul etmedi.