Dubai çölde büyük şehirler inşa etmekle ilgili eğitici
bir örnek sunuyor. Turistler geçen yıl Basra Körfezi'nin
Dubai'deki kısmında, arıtılmamış lağım suyunun ortasında yüzdü.
Deniz suyunun içme suyuna dönüştürülmesi için yapılan arıtma, denizin tuzluluk
oranının yükseltiyor. Muazzam petrol kaynaklarının üzerinde oturmasına rağmen,
bölgedeki zengin yaşam tarzını destekleyen enerji kaynakları tükeniyor.
Washington'daki Georgetown Üniversitesi'nden Ortadoğu uzmanı
Jean-François Seznec, "Büyüme çok yoğun ve büyük ölçekli oldu
ama insanlar çevreyi ihmal etti. Şimdi artan sorunlarla karşılaşınca, dikkatli
olmaları gerektiğini anlıyorlar" diyor.
Büyük endüstriyel projelere ek
olarak, atık su arıtma ve tatlı su üretimi gibi temel faaliyetler için o kadar
çok elektriğe ihtiyaç var ki, bölgede nükleer enerji ön plana çıkıyor. Bu da
kazalara ve terör saldırılarına açık bir teknolojiye kısmen bağımlı olmanın
tehlikelerine dair sorular doğuruyor.
Dubai'nin en büyük sorunu, tuz
giderme tesislerinde işlenmediği takdirde içilemeyen suyu. Öte yandan bu
tesislerden çıkan karbon dioksit, Dubai ile Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki
(BAE) diğer emirliklerin, dünyanın en yüksek karbon salınımlarından birini
üretmesine yol açıyor. Tesisler ayrıca, denize geri pompalanan büyük miktarda
sıcak tortu üretiyor. Emirliklerde günde dört milyar şişe su tuzdan
arındırılıyor. Bölgede ortalama dört gün yetecek kadar tatlı su rezervi
bulunduruluyor. Dünya Doğa Fonu'nun (WWF) Dubai şubesinde kıdemli araştırmacı
olarak görev yapan Christophe Tourenq, körfezdeki tuzluluk seviyesinin deniz
canlılarını ve deniz yaşamını tehdit edecek kadar arttığını söylüyor.
Ayrıca atık su arıtma faaliyetleri, hızlı büyümeye ayak uydurmak için
mücadele veriyor. Dubai'deki tek atık su arıtma tesisi, geçen Ağustos'a kadar
günde 480 bin metreküp atık su işliyordu. Tesisin Müdürü Muhammed
Abdülaziz Necim bu miktarın, tesisin düzgün bir şekilde işleyeceği 260
bin metreküplük günlük kapasitenin yaklaşık iki katı olduğunu belirtiyor. Necim,
Dubai'nin işlenmemiş atık sularını her gün tesise taşıyan 4 bin tankerden
bazılarının sürücülerinin, yüklerini lüks Jumeirah semtine doğru giden kanallara
boşalttığını anlatıyor.
Yüzlerce gökdelen inşa edilirken, çevre
standartları nadiren uygulandı. Kalkınma hamlelerinin çevrenin korunmasıyla
ilgili sorunları büyüttüğünü söyleyen Abu Dhabi Çevre Ajansı Genel Sekreteri
Mecid El Mansuri, "Çok önemli başarılar elde ettik ancak hâlâ
yapılması gereken şeyler olduğunu görüyoruz" diyor. Sürdürülebilirlik artık
önemli bir konu ve Abu Dhabi, Dubai'nin hatalarından ders almaya çalışıyor.
Yeraltı suyu gözlem sistemi kuran Abu Dhabi, çimenleri ve
çöldeki ormanları arıtılmış suyla sulayarak geri dönüşüm uyguluyor. Ayrıca halkı
bilinçlendirme kampanyası başlatıldı. Hükümet, emirliğin ilk depolama tesisi
ihalesini sonuçlandırdı. Emirlik yeni binalara Batı tarzı çevre standartları
getirmeye başladı. Dubai bu yaz büyük bir artıma tesisinin en azından bir
kısmını açarak kapasiteyi iki kat artırdı.
Bu arada, çok miktarda
elektrik kullanılan alüminyum eritme ve çelik tesisleri gibi büyük sanayi
projeleri, elektrik şebekesini zorluyor. Tesisler tedariki kısıtlayan Katar'dan
gelen doğal gazla çalışıyor. Güneş ve rüzgâr enerjisi gibi alternatifler
sınırlı. Emirlikler bu yüzden Washington'la anlaşma imzalayarak uranyumu
zenginleştirmeyen veya yeniden işlemeyen nükleer santraller kurmakiçin izni
aldı. Dubai'nin yanı sıra Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Mısır gibi
ülkelerde de nükleer santrallerle ilgileniyor. Dubai'deki Körfez Araştırma
Merkezi'nin Çevre Direktörü Muhammed Rauf, nükleer enerjinin
sürdürülebilirlik açısından çok anlamlı olmadığını ifade ederek, "Yenilenebilir
bir enerji türü değil, atık sorunları çok ciddi, ayrıca uranyum rezervlerinin 40
ile 50 yıl içinde biteceği yönünde tahminler var" diyor. Rauf, "BAE örneği
bizlere, sürdürülebilirliğe önem vermediğinizde kolay para kazansanız bile
tehlikelerle karşı karşıya kalacağınızı gösteriyor" diye ekliyor.