Bayrampaşa Tahliye Oluyor!



Henüz resmi bir açıklama yapmamış olsa da Adalet Bakanlığı Nisan 2008 sonlarına doğru Bayrampaşa Cezaevi’ni tamamen boşaltmayı, çocukların dışındaki tüm tutukluları Silivri’de inşa edilen L Tipi Cezaevi’ne taşımayı planlıyor. Yani tutuklu ve hükümlüler, 100-120 kişinin kaldığı 40 kişi kapasiteli, 2 tuvaletli, bazılarının leğende duş aldığı 1 banyolu koğuştan, 3’er kişilik 7 odalı, 2 tuvalet ve banyolu 21 kişilik koğuşa geçecek ve de AB destekli eğitim alacak.

Bayrampaşa’dan yani eski ismiyle Sağmacılar’dan Silivri L tipine geçiş, adliyeleri ve infaz sistemiyle Türkiye’de yeni bir devrin başlangıcı da olacak.

Balık istifi yaşıyorlar

Peki neydi, 1968 yılında 1210 tutuklu ve hükümlü için planlanan ancak 40 yıl sonra “Nasıl kurtulur?” sorusunun yanıtı bulunmayan Bayrampaşa Cezaevi’nin bugünkü durumu. Ek inşaatla kapasitesi 1760 olan Bayrampaşa Cezaevi’nde bugün 4165 tutuklu kalıyor. 100 metrekarelik odada şu an 100-120 tutuklu, adeta balık istifi yaşıyor. Üstelik iki koğuşun birleştiği avluda bir anda 200-250 tutuklu bir araya gelebiliyor. Bayrampaşa’nın içerisine daha sonra inşa edilen 800 tutuklu kapasiteli H Tipi Cezaevi’nde kalan 1420 tutukluyla birlikte 5 bin 585 tutuklu ve hükümlünün kaldığı bir ilçe gibi.

Çok değil, 7 yıl öncesine kadar; müdürü, savcısı, infaz koruma memuru, jandarması hatta cezaevi dışında koruma görevi yapan polis memurunu bile suçlu konuma düşüren bir yerdi Bayrampaşa Cezaevi. Siyasi tutukluların kaldığı koğuşlarda 800 tutuklu ve hükümlü bir aradaydı. Adli kısım da siyasilerden farklı değildi. İç hesaplaşmalar, cinayetler ve en önemlisi adeta suç eğitim merkezi gibiydi. Eylem ve soygun planları burada yapılmış, hatta elini kolunu sallayıp dışarı çıkan ve suç işledikten sonra hiçbir şey yokmuş gibi geri dönen tutuklu ve hükümlülerin kaldığı dönemde de oldu Bayrampaşa’da.

2000 yılında ‘Hayata Dönüş’ operasyonu ile terör koğuşları boşaltıldı ancak operasyonda 12 tutuklu ve hükümlünün ölmesi, yargılamanın gereği gibi yapılamamış olması devleti yine şaibe altında bıraktı. 2001 sonuna kadar adli kısımda mafya babalarının ve çete zanlılarının hükümranlığı sürdü.

Şimdi ise içeriye silahlar girmiyor ancak 7 metre yükseltilmiş duvarlara rağmen uyuşturucu ve telefon atılıyor.

‘Ampul’ sevkiyatı!

Bunun için adeta bir sektör oluşturanlar sürekli teknoloji harikaları üretiyor. Teknolojinin son harikası ise bilyeye bağlanmış ince bir uyuşturucu paketinin içine yerleştirildiği ampul. Cezaevi duvarının dışından fırlatılan ampul, atılan maddelerin bahçeye düşmesini önlemek için ağ gibi gerilen tel örgünün üzerine düşerek çarpmanın etkisiyle kırılıyor, bilyenin ağırlığı da kırılan ampulün içinden ağın üzerine düşen uyuşturucu madde paketini ağırlığıyla aşağıya çekip bahçeye düşürüyor. Bir de tenis topu var ki dünya tenis şampiyonunu kıskandıracak kadar güzel bir atışla hedefine ulaştırılıyor. Yani, nasıl önlem alırsanız alın suçun önüne geçilemiyor.

Savcı nasıl değiştirdi?
Boşaltılacak olan Bayrampaşa Cezaevi’nin akıbeti henüz bilinmiyor ancak bilinen bir şey var ki sabıkası kabarık bir yer Bayrampaşa. 1993’ten 2001 yılına kadar görev yapan çalışanlarının birçoğunu da suçlu konumuna düşürmüştü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, atayacak savcı bulamıyordu. Savcı Metin Şentürk’ün gelişiyle değişen durumu o dönemde cezaevinin asayişinden sorumlu komutanı Binbaşı Zeki Bingöl’ün anılarından öğreniyoruz. Belinde silahla koridorda volta atan tutukluyu gören savcı Şentürk, erkesi sabah operasyon emri verdi. Bir ay boyunca duvarları kıra döke yapılan operasyonda 80’nin üzerinde silah ele geçirildi. Koğuş ağaları toplandı ve her biri aynı koğuşa konarak, aralarında ağa seçmeleri söylendi. Çete reisleri F tipine gönderildi. Geride tetikçiler kaldı. İddiaya göre bir daha cezaevine hiç silah girmedi. Cezaevi hesaplaşmalarını, çete cinayetlerini önlemek için cezaevi müdürü sürekli koğuş isimlerini değiştirdi. İçeriye cinayet işlemek için giren tutuklu, isim değişikliği nedeniyle yanlış koğuşa girmiş oldu. Birkaç yaralamanın dışında 2001’den sonra cinayetler de işlenemez oldu. Koğuş ağalarının ismi koğuş mümasili olarak değiştirildi. Koğuş mümasını tutuklular seçti, adil olmayanlar yine seçimle görevden alındı. Eskiden kazılan tüneller ise yeni yeni bulunuyor.

Çatıdan firar

Telefon, tabanca, mermi, fişek, bıçak, uyuşturucu... Her şey havadan yağıyordu Bayrampaşa’ya. Tutuklular, yasak maddeleri çatıdan topluyor, silahlı çatışmalar bile koğuş çatılarında yapılıyordu. Tünel kazmak ise demode olmuştu. Firariler artık çatıyı kullanmaya başlamıştı. Hatta kaçarken yırtılan pantolonu müdür lojmanının balkonundan aldığı pantolonla değiştiren firariler, Adalet Bakanlığı’nın otoritesini, itibar ve güvenliğini çırılçıplak ortada bırakmayı dahi başarmıştı. Türkiye’de hangi cezaevinde olay çıksa Bayrampaşa’da yankı buluyor, eylem başlıyordu. Sanki Bayrampaşa, Türkiye’deki tüm cezaevlerinin sesi gibiydi.

1993-2000 yılları arasında cezaevine atanan hemen her müdür hakkında soruşturma açıldı. Savcılar görev yapmak istemeyince, nöbet usulü savcı atandı. Adli koğuşlara ‘Hilton’ siyasi koğuşlara ‘örgüt evi’ denildi. Cinayetler, eylemler planlandı, halen sırrı ortaya çıkarılamayan akıl almaz firarlar gerçekleşti. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın bile yattığı Bayrampaşa Cezaevi’nde İSKİ Genel Müdürü Ergün Göknel’den Selim Edes’e kimler girmedi ki ..........

Uyumak bile dert

Cezaevinde asayişi sağlamak ise yalnızca savcı Metin Şentürk ve Müdür Bahtişan Er’in tutuklu ve hükümlüye adil davranışıyla sağlanıyor. Çünkü sorun yalnızca özgürlüğün kısıtlanmış olması değil. 1968 yılında 117 bin 290 metrekarelik alana kurulan Türkiye’nin en büyük cezaevi kapasitesini 3’e 4’e katlamış. Hamamı ve iş yurtları koğuşa çevrilmiş ama yetmemiş. Koğuş koridoru ve yemekhaneler ranzayla dolu. Daha fazla ranza yerleştirebilmek için ikişer kişilik koğuşların duvarları yıkılmış ama yeterli olmamış. Ranzalar üç kata çıkarılmış ve üçer sıra halinde bitiştirilmiş. Koğuşun içerisinde 100-120 tutuklu kalıyor. Ranza altı çekyatın yanı sıra üst üste konulmuş yer yatakları dikkat çekiyor. “Bayrampaşa Bayrampaşa olalı bu kadar kalabalık görmedi” diyor mahkumlar.

Leğende yıkanıyorlar

Taşınacağı için onarım yapılamıyor. Bazı koğuşların tuvalet fayanslarını tutuklular döşemiş. Bazı tutuklular, halen leğende yıkandıklarını anlatıyor. Hiçbir yer hijyen olmadığı gibi hamamdan dönme koğuşların ve koridorların penceresi yok. Havalandırma, elektrikli aspiratörle yapılıyor. Uyumak şöyle dursun, yaşamak zor.
Buna rağmen asayiş berkemal! İdareye karşı gelen, her hafta sonu düzenlenen etkinliğe katılma hakkını kaybediyor.

Tutukluların verdiği sazlı sözlü konser gecelerinin yanı sıra tiyatro ve spor onları hayata bağlıyor. Onları hayata bağlayan en önemli olay ise ziyaretçi saatleri. Asayişi bozan ziyaretçisini görme hakkını da kaybediyor. Tüm kötü koşullara rağmen, müdür ve savcının herkese adil davranıyor olması şimdiye kadar yetmiş onlara. Ancak bundan sonrası, her an patlamaya hazır bomba... “İyiyi kimse takdir etmez ama hele bir olay çıksın o zaman gör sürgünleri” diye durumu özetliyor cezaevi çalışanı.

‘Bir saat sonra çıkarım’ diye girdiler

Bu nedenle olsa gerek, kimsenin umurunda değil taşınmak. İnfaz koruma memurları, akıbetleri ne olur bilmiyor. “Tayinimiz mi çıkar, İstanbul’a mı dağıtırlar, Silivri’ye mi gönderirler bilmiyoruz ama kurtulalım da sağ salim Bayrampaşa’dan katlanılır evvelallah” diyor. Tutuklular ise “Af var mı af?” diye soruyor. Af çıkacağına öyle çok inanıyorlar ki kimse aksini söylemeye cesaret bile edemiyor.

Senaryosunu tutukluların yazdığı filimdeki gibi her biri ‘bir saat sonra çıkarım’ diye girmiş. Her biri yargı sisteminin işleyişinden, adliye nezaretinin 3 metrekarelik hıncahınç dolu odasında eli kelepçeli ve aç susuz bekletilmekten şikâyetçi. Adalet, en çok istedikleri şey.

Yargı sisteminin hızlandırılması, duruşmaya zamanında çıkmak, telefon kayıtlarına takılan konuşmaların yarattığı mağduriyet, adil yargılama ve ziyaretçilerin kapıda çektiği çilenin bitirilmesini istiyorlar. Bir de “af”...