Beyoğlu İçin Birlikte Mücadele Vakti



Beyoğlu'nun çeşitli projelerle soylulaştırılmasına karşı, tek tek mücadele eden sivil toplum kuruluşları, 'Beyoğlu İçin Mücadele İnisiyatifi' adı altında bundan sonra mücadeleyi birlikte yürütecek. bianet.org'dan Nilay Vardar'ın haberine göre, inisiyatif adına basın açıklamasını okuyan Kaan İşmen, masa, sandalye kaldırma meselesi ile gündeme gelen Beyoğlu'na müdahale sürecinde Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın açıklamalarından, Taksim ve İstiklal Caddesi civarındaki işletmelerin farklı sermaye gruplarının eline geçerek butik otellere, elit kafelere dönüşeceğinin anlaşıldığını, bunun devlet eliyle 'soylulaştırma' olduğunu söyledi.

"Her kesimden insanın karşılaşma alanı Beyoğlu'na yapılan birçok proje ile fiziki mekâna parça parça müdahale ediliyor. Siyasal ve kültürel bir dönüşüm gerçekleşiyor. Bununla da Beyoğlu'nun sadece parası olanın girebildiği koca bir rant kapısı olması hedefleniyor."

Projelerden bazıları şöyle:

Tarlabaşı ve Bedrettin Mahallesi'nde yapılan kentsel dönüşüm, Emek sineması ve Cercle D'Orient binasının yıkılmak istenmesi,  İstiklal Caddesi'nde bulunan Olgunlaşma Enstitüsüne ait bina, Taksim Ticaret Lisesinin satılması çalışmaları, çevresinde yaşayanları yok sayan Park Oteli inşaatı,  meydan yayalaştırma projesi içerisine yedirilerek fark edilmemesi amaçlanan Taksim Gezi Parkı'nda yapılması planlanan Taksim Kışlasını İhya projesi.



"Masa, sandalye meselesi için komisyon kurulsun"

İnisiyatifin oluşumlarından Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği (BEYDER) Başkanı Tarkan Karar, temmuz ayında Taksim'deki masa ve sandalyelerin kaldırılmasıyla birlikte, ticari olarak büyük sıkıntı yaşadıklarını, çalışanlar ve aileleri dahil 20 bin kişinin bundan etkilendiğini söyledi. Masa ve sandalyeler yüzünden yayaların ve araçların geçişi konusunda sıkıntılar olduğunu kabul ettiklerini söyleyen Karar, bu yüzden de Belediye Başkanı  Demircan ile görüşmelerinde, bu problemin sivil toplum kuruluşları, mimarlar, esnaflar ve belediye yetkililerinden oluşan bir komisyonla ortak kararlar sonucu çözülmesi gerektiğini belirttiklerini söyledi.

"Emek sineması için yeniden sokağa"

Beyoğlu'nda amaçlananın fiyatları arttırarak eğlenceyi elit kesimin yararlanabileceği bir hale dönüştürmek olduğunu söyleyen Karar, masa, sandalye meselesi ile ilgili Belediye'den yanıt beklediklerini belirtti.

İstanbul Kültür Sanat Varyetesi'nden (İKSV) Begüm Fırat, Emek Sineması'nın yıkılması için verilen yürütmeyi durdurma kararının iptal edildiğini hatırlatarak, ilk baştan beri sokakta verilen mücadeleyi tekrar başlatmak gerektiğini söyledi. Sosyal Güvenlik Merkezi'ne ait kamu malı Emek sinemasının, kentsel ve kişisel bellek açsından çok önemli bir yeri olduğunu söyleyen Fırat, sokak mücadelesinden önce facebook ve twitter üzerinden sanal Emek nöbeti başlattıklarını belirtti.

Gümüşsuyu Park Oteli Mağdurları İnisiyatifi'nden Ayşe Süzer, yürütmeyi durdurma kararı verilen ve 24 saat inşaatı süren Park Oteli'nin tüm mahalleliyi rahatsız ettiğini ancak yetkililerden bir yanıt alamadıklarını söyledi.

İnsiyatif tarafından yapılan basın açıklaması şöyle:

Beyoğlu, birçoğumuzun hayatının bir parçası, İstanbul’un kalbi demek. Kendimizi yeniden inşa ettiğimiz yerdir Beyoğlu. Beyoğlu İstanbul’da en önemli rastlaşma ve buluşma mekânımızdır. Hem bize benzeyenleri hem beş benzemezi bir arada buluruz. İstanbul’un kamusal alanıdır. Şimdi hayatımızın bu önemli parçası büyük şirketler büyük paralar kazansın diye dönüştürülmek isteniyor, hayatımızdan koparılıyor. Bizler, Beyoğlu’nda yaşayanlar,  çalışanlar, buluşanlar olarak bu dönüşüm sürecini reddediyoruz. Ve parça parça gerçekleştirilmeye çalışılan bu sürecin bir bütünün parçası olduğunu ifşa ederek ve hepimizin bu mücadelenin içinde bir yeri olduğunu bildirerek mücadelemize başlıyoruz.

İstanbul’da son dönemin en çok tartışılan kentsel müdahalelerinden biri Beyoğlu’nda eğlence işletmelerinin sokağa ve kaldırımlara koyduğu masalarının Beyoğlu Belediyesince kaldırılması oldu. Habersizce gerçekleştirilen operasyonlar gerginliklere yol açtı. Halbuki hepimizin bildiği gibi bu masalar belediyeden izinli olarak yollarda duruyor, hatta belediye bu masalardan ciddi miktarda işgaliye ücretleri alıyordu. Masaların kaldırılması ile birlikte ciddi oranda müşteri kaybına uğrayan ve tenhalaşan işletmeler oldukça zor durumda kaldı. Hatta bu süreçte Beyoğlu eğlence yerlerinde 3000’e yakın kişi işten çıkarıldı. Bu operasyonların bir masa-sandalye kavgasından daha ileri bir anlam taşıdığı barındırdığı soru işaretlerinden görülmektedir. Örneğin yetkililer her fırsatta İstanbul’u turizm ve kültür kenti haline getireceğini söylerken neden böylesi çelişkili bir uygulamayı böylesine zorbaca hayata geçirmektedir? Konunun muhatabı olan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, bu operasyonlar konusunda geri adım atmayacağını açıkça dile getirmiş ve Beyoğlu’nda yapmak istediklerini de sıralamıştır. Yeni Beyoğlu’nda Taksim ve İstiklal Caddesi civarındaki işletmeler butik otellere, elit kafelere dönüşecek, farklı sermaye grupları varolan işletmelerin yerine geçecektir. Yani kısacası olan, Beyoğlu’nun devlet eliyle “soylulaştırılması”, büyük sermaye gruplarının Beyoğlu’ndaki yaşama hakim kılınması çalışmasıdır. Ve bu girişim Tarlabaşı’ndaki yada Bedrettin mahallesindeki dönüşümden farklı değildir.

2007 yılında başlayan Tarlabaşı’ndaki dönüşümün amacı da buradaki binaların yıkılarak üst gelir grubunun yaşamına uygun konutlar ve mekanlar haline getirilmesidir. Ne tarihi ve kültürel mirasa, ne de bölgede yaşayan nüfusa hiçbir saygısı ve yararı olmayan proje Tarlabaşı’nı kapalı bir “site” haline dönüştürme ve Beyoğlu’ndan kopartma projesidir. Yeni projede Tarlabaşı’nın Beyoğlu’na bağladığı noktalar ise yine değerlerimizi kaybettiren projelerdir; Emek Sineması ve Taksim Meydanı projeleri…

Taksim meydanının yayalaştırılması projesi kapsamında yer altına alınacak trafiğin giriş noktası tam da Emek Sineması’nın doğrultusundadır. Tarlabaşı Yenileme Projesi ile karşılıklı birbirlerine bakacak bu alanda yeni bir kullanıcı profili, yeni bir hayat tarzı yaratılması planlanmaktadır. Emek Sineması’nı bir üst kata olduğu gibi taşıyacağını söyleyen zihniyet tarihi ve kültürel değerlerini, anlamını tamamen yitirecek yeni bir Emek’ten ve Cercle D’Orient binasından bahsetmektedir. Bu binanın akıbetinin kaçak katları ile İstiklal Caddesinin üzerine bir karabulut gibi çöken Demirören Alışveriş Merkezi gibi olmasından endişe edilmektedir.

Yine Taksim Gezi Parkı’nda yapılması planlanan Taksim Kışlasını İhya projesinin, meydan yayalaştırma projesi içerisine yedirilerek fark edilmemesi amaçlanmaktadır. Bu proje, Taksim Meydanında AKM’yi yıkarak yapamadıkları alışveriş kompleksinin hayata geçirilmesi projesidir. İşçilere ve emekçilere yıllarca kapatılan ve uzun ve ‘yaşlı’ mücadeleler ile kazanılan Taksim 1 Mayıs Meydanı, bu sefer de tüketim merkezi olarak dönüşüme uğratılarak işçi ve emekçilere kapatılmak istenmektedir. İstanbul’un en önemli kamusal mekanı olan meydan, ticari bir işletmenin giriş kapısı haline getirilmeye çalışılmaktadır. Kamuoyuna “yayalaştırma” projesi olarak sempatik bir şekilde tanıtılan bu projede karşımıza çıkan kamusallığını yitirmiş, belki otobüsle ya da metroyla geçerken yer altında bir durak ismi olarak kalacak Taksim Meydanıdır.

Beyoğlu’nun kamusallığını yok ederek sadece tüketimden menkul, parası olanın girebileceği bir mekan haline dönüştürmeyi amaçlayan projelerden nasibini okullar dahi almaktadır.  İstiklal Caddesi’nde bulunan Olgunlaşma Enstitüsüne ait bina, yine İstiklal Caddesi’nin paralelinde bulunan Taksim Ticaret Lisesinin satılması çalışmaları Beyoğlu’nun nasıl elden çıkarılmaya çalışıldığının göstergesidir. Bu okullar şayet satılacak olursa bizi bekleyen de korkarız ki; yıllarca beklemenin hıncını işçilerinin hayatını hiçe sayarak, çevresinde yaşayanları görmezden gelerek yağmalama mantığı ile devam ettirilen Park Otel felaketidir.

Tüm bu bahsettiğimiz projelerin sayısını çoğaltmak mümkün. Ancak bu bahsettiklerimiz dahi sanıyoruz ki projelerin ne kadar birbiri ile bağlantılı olduğunu ortaya çıkarır niteliktedir. Sonuç olarak gördüğümüz büyük resim İstanbul’un kalbi diyebileceğimiz ve her kesimden insanın buluşma ve karşılaşma alanı olan Beyoğlu’nda yaşamsal bir dönüşümün hedeflendiğidir. Bu dönüşüm fiziki mekana parça parça müdahaleler ile gerçekleşen siyasal ve kültürel bir dönüşümdür. Sınırlı alanlarda yapılan ve sadece kullanıcılarından menkul bir sorumluluk alanı yaratan projelerin, yeni bir yaşam tahayyülü ortaya koyan büyük bir siyasi projenin parçası olduğu açıkça okunmaktadır. Beyoğlu sadece parası olanın girebildiği koca bir rant kapısı olacaktır. Ve ne bizler – biz Beyoğlu’nda oturan, çalışan, üreten, yaşayanlar – ne de Beyoğlu’nun eşsiz doğal, tarihi ve kültürel mirası bunların hiçbirini hak etmemekteyiz.
Bizler, şu ana kadar Beyoğlu’nda parça parça verdiğimiz mücadele alanlarını birleştirmeyi ve böylelikle bir bütün olarak Beyoğlu’nun başına çökertilen kara bulutları dağıtmayı amaçlamaktayız.

Şimdi “Beyoğlu için Mücadele Zamanıdır” diyoruz.