Bienallerin Geleceği...

İstanbul Bienali'ne paralel etkinlikler arasında İstanbul Modern'deki 'Şimdiki Zaman Geçmiş Zaman' sergisinin son derece önemli bir yeri var. Bienalin 20 yıllık tarihinde izlediğimiz işlerden bir seçkiyi bir araya getiren bu sergi, bienallerin geçmişi ve geleceği üzerine değerlendirme yapabilmek olanağını sağlıyor. 'Şimdiki Zaman Geçmiş Zaman' sergisi, yazık ki bir yandan da İstanbul'a özgü uluslararası bir çağdaş sanat müzesi fırsatının nasıl da kaçırılmış olduğunu ortaya koyuyor. Biraz uzak görüşlü, biraz planlı olunabilseymiş, bienalin 20 yılı süresince oluşturulacak mütevazı bir koleksiyon bile, başlı başına ilginç bir müze oluşturmaya yetermiş. Ama bizim için geçmiş gerçekten de geçmiştir; şimdiyi temsil eden etkinlik kültürüne daha yakın olmamız belki de bundandır.

'Şimdiki Zaman Geçmiş Zaman' sergisinin sorduğu/sordurduğu ilginç sorular var, bir kere bienallerin hep 'şimdiki zaman'a odaklanmış yapısı ve bunun sonuçları gündeme geliyor. Örneğin bir zamanların en yeni işleri, bugünün penceresinden ne kadar da eski(miş) görünüyor! En radikal malzemeler, yöntemler ne kadar da naif kalabiliyor! Sözgelimi Pistoletto'nun o çok tanıdık Arte Povera klasiği 'Paçavraların Venüsü', etkisini zaman içinde nasıl da yitirmiş! Öte yandan Sarkis'in 'Pilav ve Tartışma Yeri', sadeliği, sosyal boyutu, gelenekle hesaplaşma biçimi ve sanatın anlamına dair doğrudan yanıt veren tutumuyla dünden bugüne ve geleceğe hep 'güncel' kalacak bir klasik olarak bugün de soluk alıp veriyor. Sergide dikkat çeken yapıtlar, zamanında sergilendikleri bienallerde de dikkat çekenler: Aralarında Pipilotti Rist'in 'Gencim, Atım Köpeğim', Cildo Meireles'in 'Evsiz Ev', Marcel Odenbach'ın 'Erkek Hikâyeleri', Phil Collins'in 'Dünya Dinlemiyor' (Bu videodaki Kafka tişörtlü Smiths hayranını illa ki izleyin) gibi yapıtları özellikle sayılabilir. Geçmiş bienallerde izlediğimiz başka işleri de hatırlatan, bellek tazelemeye yarayan bu sergi, zamanında tematik başlıklar altında gördüğümüz işleri o destekleyici bağlam olmadan değerlendirdiğimizde nasıl bir etki yitimi olabildiğini de gözler önüne seriyor. Özetle söylemek gerekirse, ne küratör, ne tema, ne katalog metinleri, ne mekân her bienal sonrasında ister istemez bağlamından kopan iş eğer iyiyse kalıyor, başka bir deyişle geriye kalan her seferinde işin kendisi oluyor.

Bienallerin geleceğini tartışmaya açmayı açmak amacıyla serginin paralelinde bir de sempozyum düzenlendi. Rosa Martinez ve Hou Hanru dışındaki tüm İstanbul Bienali küratörlerinin ve bienale katılmış bazı sanatçıların katıldığı bu sempozyumda, bienallerin geleceği konusunda bir sonuca varılamasa da günümüzde sanatçının yerini küratörün, sanat yapıtının yerini bienalin almaya başlamasına değinildi. Bu durum sanatçıları endişelendirirken belli ki küratörleri heyecanlandırıyordu. Sanatta yeni bir döneme işaret eden bu yapı yazık ki yeterince tartışılmadı. Ancak gelişmiş ülkelerin küratörlerinin büyük sermayeyi arkalarına alabildikleri, ünlü küratörlerin düzenlediği sergilerde yeni sanatçılar kadar artık yeni küratörlerin de piyasaya sürüldüğü, bienallerin yerel ortamların sponsor havuzunu kuruttuğu gibi önemli konulara ise, her küratör önce kendi bienalini uzun uzadıya anlattığı için yeterince zaman kalmadı. Sonuçta galiba bienallerin geleceğini, izleyip göreceğimiz sonucu çıktı!..
'Şimdiki Zaman Geçmiş Zaman', İstanbul Modern'de 2 Aralık'a kadar sürüyor.