2/B Dayatmasında Yeni Senaryo -II-

Bu gerçeklerin ışığı altında olayı değerlendirdiğimizde, tasarının ne getireceği değil, ormanlardan neleri götüreceğini görmek zor değildir. Ayrıca 4. maddenin devamında dışarı çıkarılacak alanların nasıl değerlendirileceği belirlenmiştir. Bu değerlendirmeye göre;

a- ''otlak, yaylak, kışlak gibi hayvancılıkta kullanılan alanlar buraları kullanan köylere tahsis edilir'' denilmektedir.

Oysa otlak, yaylak ve kışlakların tahsisi (4342 sayılı) Mera Kanunu'nda hükme bağlanmıştır. Mera Kanunu, bu gibi yerlerin tespit ve tahsisini Mera Tahsis Komisyonları'na bırakmıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve bağlı Mera Tahsis Komisyonları bu yolda yetkili ve görevli iken orman ve çevre bakanlığının aynı kanunda yetkili ve görevli kılınmasına yasal olanak yoktur.

Kaldı ki orman içi (mera- yaylak-otlak ve kışlakların) kullanım biçim ve ilgili köylerin yararlanma yöntemi 6831 sayılı Orman Yasası'nda gösterilmiştir. Bu uygulama devam etmekte iken orman tahdit komisyonlarına tahsis konusunda yetki ve görev verilmesi büyük bir çelişkidir.

Bu tasarı gerek Mera Kanunu, gerek 6831 sayılı Orman Yasası ile bağdaşmamaktadır. Gerçekleştiği takdirde uygulamada, giderilmesi olanaksız sorunlar yaratacaktır.

Bunların ötesinde, Yargıtay ilgili dairelerinin yıllardan beri mera-otlak-yaylak ve kışlaklarla ilgili 'kökleşmiş' içtihatları ve 'içtihadı birleştirme' kararları mevcut olup, bu hukuki ve yasal dayanaklarla -hak sahibi olmuş köylerin- kazandıkları haklar ve yararlanma olguları karşısında, nasıl bir tahsis yapılacağı, hangi yolun izleneceği belli olmadığı gibi -orman içi mera-yaylak, kışlak ve otlaklarda, (bu tasarı gerçekleşirse) doğacak çekişmeler ve oluşacak davalar yeni bir kaosa neden olacaktır. Bu olgular gözardı edilerek yasa yapılamaz.

b- Geçici maddenin devamında ise tarımda kullanılan alanların uygun bir bedel karşılığında buraları kullanan köylülere tahsis edileceği belirtilmiştir.

Tahsisten amaçlanan nedir? Mülkiyet aktarımı mı, yoksa kullanma hakkı mıdır? Bu yolda hiçbir açıklık olmaması, değişik yorumları beraberinde getirecek ve uygulamada ucu açık bir yol oluşacaktır. Kesinlik taşımayan kavramlar, her zaman kötüye kullanılabilir.

(d) fıkrasında (Belediye ve mücavir alanların ayrılmaz parçası haline dönüşen alanlar, ilgili belediyelerin tasarrufuna geçer), şeklinde bir hüküm konularak şimdiden bir soru yumağı yaratılmıştır.

Şöyle ki; 'Ormanlar kamu malıdır. Kamu malı niteliğini taşıdığı sürece, belediyenin, ya da başka bir kurumun tasarrufuna geçemez'.

Belediyelerin tasarrufuna geçer denildiğinde, 'özel mülk statüsü anlamı doğar ve belediyeler, siyaset ve kayırmaların en yoğun olduğu kurumlar olduğuna göre' tasarrufuna geçen ormanların başına neler geleceğini tahmin etmek zor değildir. Kaldı ki bu fıkranın devamında 'Bu yerlerin imar planlaması derhal yapılarak elde edilen parseller bu alanlar üzerinde bina veya tesisi bulunan kişilere hakkaniyet ölçüsünde ve rayiç bedel karşılığında devredilerek değerlendirilir.

Bu şekilde elde edilecek kaynaklar yeni orman kurulması ve orman köylülerinin kalkınmasında kullanılır' denilerek, yine satışın kapısı açılmıştır.

Şimdi bu fıkrayı açmak gerekir.

Şöyle ki; kamu malı olan ormanlar, özel mülk gibi belediyelerin tasarrufuna terk ediliyor ve belediyeler bu yerler için imar planı yaparak satışa sunulacak hale getirecekler. Satış konusunda kimin yetkisi olduğu belirlenemediğine göre cümleden anlaşılan o ki, satış konusu da belediyelere bırakılacak.

Bu öyle vahim bir madde ki, 'belediyelerin ayrılmaz parçası olan mücavir alan' denildiğinde, örneğin Adana ve ilçe belediyelerinin mücavir ve ayrılmaz parçası olan alanlar Toros ormanlarının, Bolu ve ilçe belediyelerinin ayrılmaz parçası olan mücavir alanlarının da Bolu dağlarındaki o muhteşem ormanların, Muğla ili ve ilçelerinin ayrılmaz parçası olan mücavir alanların, Marmaris-Fethiye-Datça ormanlarının tamamını, ya da tamamına yakın büyük bölümlerini içine almayacağını kim söyleyebilir?

Genel nitelik taşıyan 'belediyelerin ayrılmaz parçası olan mücavir alanları' şeklindeki tanımlama, sınırsız bir miktarı içine alabilir.

Ayrılmaz parça şeklindeki mücavir alanları kimler, hangi kıstaslarla saptayacaktır? Bunlar yanıtları olmayan çok tehlikeli olgulardır.

B u yasa sadece yerleşim merkezlerini değil, nitelik yitirmiş tüm ormanları kapsayacak şekilde planlanmış olduğu için, yerleşim merkezleri aşılarak ormanlara yayılmış villa-gecekondu-otel- lokanta-gazino-yüzme havuzu-futbol halı sahaları-otopark ve kooperatif konutları olarak, müstakil birimleri de hem 2/B kapsamında sayacak hem de belediyelerin mücavir alanları içine alacaktır.

Bütün bu müstakil birimleri de kapsayarak bir imar planı yapılıp -yolları-meydanları- köprüleri-kavşakları hesaba kattığınız zaman Türkiyemizin zaten azalmış olan ormanlarının sonunun getirileceğini görmek ve anlamak için kâhin olmak gerekmez.

Yazımı yarın sona erdiriyorum.

Ferruh ATBAŞOĞLU Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı