Caravaggio ve Avrupa



'Caravaggio ve Avrupa' bir serginin adı. Sergi 15 Ekim 2005'te Milano Palazzo Reale salonlarında açıldı. 6 Şubat 2006 tarihine dek açık olan sergi daha sonra Viyana Liechtenstein Museum'a taşınacak ve 9 Temmuz 2006'ya kadar da orada kalacak. Caravaggio 'yla birlikte Caravaggio'dan etkilenen sanatçıların yapıtlarının da yer aldığı serginin alt başlığı da bu nedenle 'Caravaggio'dan Mattia Preti'ye'. Ancak bu sanatçılar Caravaggio'dan etkilenmiş olmalarına karşın, Caravaggio'nun öğrencileri değiller. Çünkü Caravaggio'nun bir okulu olmamıştır. Okulu olmamasına karşın Avrupa'da birçok sanatçıyı gerek kişiliğiyle gerek sanatıyla etkilemiş olması, onun farklı özellikleri olduğunu, ayrıca sanatının özgünlükler taşıdığını gösterir.

Sergilenen yapıtların dönemini belirleyen 1595-1635 tarihleri, Caravaggio'nun Roma'ya ilk kez gelişiyle Mattia Preti'nin gene Roma'ya ilk kez gelişini gösteren iki tarihtir. Bu dönem, Roma'da sanata ve sanatçıya omuz veren Barberini ailesinin desteğiyle ortaya çıkan Barok sanatın kendini etkin bir biçimde duyumsattığı yılları kapsar.

Aynı izleğin değişik yorumları
Caravaggio denince akla Bacchus ve Narkissos tabloları gelir. En azından benim aklıma gelenleri söylüyorum. Nasıl Botticelli denince Venüs'ün Doğuşu geliyorsa... Gerek Bacchus'nun, gerek Narkissos'nun kendilerini beğenmişlikleri hoşuma gitmişti tabloları bire bir gördüğümde. Bu sergide de görebileceğimi düşünerek içeri girdim ama ne biri, ne öteki vardı. Ancak onlardan geri kalmayan ve daha çok olgunluk yıllarının ürünü olan tabloları arasında, sanatçının yaşamış olduğu fırtınalı yılların sanki bir yansıması olarak dramatize ettiği bir tablo gördüm: Giuditta che uccide Oloferne . (Oloferne'yi öldüren Giuditta.) Sanatçı, Yahudi ulusal kahramanı olan genç kızın (Giuditta) Babilli Oloferne'yi boğazlayışını betimlemiş. Kızın yüzündeki kin ve öfke yalnızca inanmış bir yurtseverin derin boyutlu intikam hırsından kaynaklanıyor olamaz; aynı zamanda adam öldürmeye eğilimli, kızgınlıkla karışık, gördüğü kandan kişisel bir keyif alan birinin ruh durumunun da ürünü olmalıdır. Sanatçı bu iki psikolojiyi aynı anda ortaya koyma çabası içindedir sanki.

Aynı izleği işleyen Mattia Preti'nin tablosunda ise Giuditta, kesik başı önüne koymuş ve gözlerini göklere dikmiş bir biçimde betimlenmiştir. Yüzünde ''Tan rım ben ne yaptım'' der gibi bir pişmanlık ifadesi vardır. Sanıyorum, Caravaggio'nun tersine, huzurlu ve dingin bir yaşam sürmüş olan Preti'nin bu tür izleklere pek sıcak bakmadığını gösteren bir yapıttır. Oysa Caravaggio'ya adam öldürmek gibi bir izleği konu olarak seçmek pek de yabancı sayılmaz, çünkü bizzat kendisi adam öldürmüştür. Bu konuda yorumcular birleşirken kendisinin de öldürüldüğü yönündeki savlara incelemecilerin tümü sıcak bakmaz. Böyle bakıldığında sanatçıların özyaşamlarından kimi kesitleri tuvallerine aktardıkları varsayılabilir. Özellikle, Caravaggio söz konusu olunca, çünkü sanatçı ''yaşamdan esinlenmeyen bir sanatı tanımak'' istemediğini söyler. İnsanın kendi yaşamından daha çok gerçeklik taşıyan bir gerçek var mıdır? Buna bir de tarihsel gerçeği eklemek gerek: Çünkü o dönem Kontroriforma dönemidir, Engizisyon durmadan kelle almaktadır.

Sergide bu savımızı doğrular bir başka tablo daha gördük. Artemisia Gentileschi'nin yapıtı olan bu tablo da aynı izleği işliyordu. Çok görkemli bir yapıt olmasının yanı sıra, sanatçı kendisini kin ve öfke içinde bir Giuditta ; sanatçıya zor kullanan Agostino Tassi'yi de Oloferne kılığında göstermişti. Bu tabloda öteki iki tabloya oranla kan hemen hemen hiç yoktur: Sanatçı, deyim yerindeyse, ''Kan ne kadar azsa acıma duygusu o kadar azdır'' sözünden yola çıkmıştır sanki. Aynı izleğin işlendiği bir başka tablo da Carlo Saraceni 'nin yapıtıdır. Gölge-ışık oyununun etkin bir örneği olan bu tabloda Giuditta hiç öyle intikamcı bir tavır içinde olmadığı gibi, bir salon kadını olarak betimlenmiştir. Burada Oloferne'nin yalnızca başı görünmektedir. Sergide aynı adı taşıyan bir başka tablo da Fransız Claude Vignon 'undur. Burada da Giuditta yüzü makyajlı, gözleri boyalı; takmış takıştırmış tipik bir Fransız kadını olarak betimlenmiştir. Oloferne'nin yalnızca kesik başı görünmektedir.

Resimlerdeki üçüncü kişi
Aynı izleğ i işleyen söz konusu tablolarda üçüncü bir kişi vardır: Hizmetçi kadın. Birinci tablodan başlayarak bu figürü irdelemeye kalktığımızda ayrı ayrı ifadeler içinde kadınlar görürüz. Kimilerinde hizmetçiler hanımlarının psikolojisini taşıyorlar ama, kimilerinde tümden farklılar. Örneğin Vignon'un tablosunda ''vah vah zavallı!'' der gibi bir havası var. Saraceni'nin tablosunda şaşkın bir ifadesi olduğu görülüyor. Preti'nin tablosunda varlığıyla yokluğu belli değil. Caravaggio'da gözleri dışarı fırlamış, gerginliğini elindeki paçavrayı çekiştirmekle gidermeyi deneyen biri var. Gentileschi'nin tablosunda hizmetçi kadın katılımcıdır. Sahibesine Oloferne'yi boğazlamak için yardım etmektedir.

Gerçekçilik Caravaggio'nun ve onu izleyenlerin tablolarında bir başka biçimde de kendini gösterir: Bu tablolara, o güne dek dinsel içerikli bir tabloda yer almayan alt toplumsal katmandan kişiler de girmişlerdir. Madonna dei Pellegrini (Hacıların Meryemi) tablosu ''kutsal ikonografyada bir devrimdir'' . İki köylünün çıplak ve kirli ayaklarıyla uzun bir yoldan geldikleri bellidir. Hz. Meryem 'e uzattıkları ellerinden 'insanlık' akmaktadır. Caravaggio'ya göre çok daha sert ve çizgilerinden ödün vermeyen bir resmi olan Jusepe de Ribera 'nın Mendicante (Dilenci) adlı yapıtı da en acıklı durumuyla bir dilenciyi betimlemektedir.

Yersizlikten ancak küçük bir bölümünden söz edebildiğim sergi gerçekten görülmeye değer.