Bir Büyük Yolgösterici: Turgut Cansever



Turgut Cansever öldü: Onun ölümüyle birlikte, Türk entelektüel hayatında yol açıcıların sonuncusunu da yitirmiş olduk.Yol açıcıların sonuncusu,-evet, çünkü, medeniyet kopmaları sırasında yaşanan zihinsel krizlerden nasıl çıkılabileceğini gösteren bir neslin son temsilcisi idi Turgut Cansever.

Ahmet Hamdi Tanpınar gibi, Cemil Meriç gibi, Sabri Ülgener gibi, Kemal Tahir gibi, Behçet Necatigil gibi...

Hiç şüphesiz dikkat etmişsinizdir: Entelektüel hayatımızda neredeyse son kırk yıldan beri, Tanpınar, Cemil Meriç, Sabri Ülgener, Kemal Tahir, Behçet Necatigil konuşuluyor. Niçin, özellikle onlar da, başkaları değil? Sebebi basit: Bu insanlar, kendi alanlarında, geleneksel bir topluma dayatılan modernleşmenin ortaya çıkardığı krizlerden çıkabilmenin yollarını aramışlar, bu yollarda kılavuzluk etmişlerdir. Bu insanlardan, bugün, başkalarından daha fazla söz ediliyorsa, bu, farkında olmadan onlara, onların yol göstericiliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymamızdan; bu krizlerin satha çıkan görüntülerinin arkasındaki medeniyet meselelerinin sarsıntılarını, bugün her zamankinden daha fazla hissediyor olmamızdandır.

Turgut Cansever, işte bu yolgösterici nesildendi. Mimar ve entelektüel! Entelektüel olmadan mimar olunamaz! Turgut ağabey'in söyleminin mümeyyiz vasfı bu idi. Ona göre, mimarlık, İslamda Şehir ve Mimari'ye yazdığı 'Önsöz'ün ilk cümlesinde belirttiği gibi, 'varlığın bütün alanlarını kapsayan bir disiplin'di. 'Yapılar, hayat düzenimizin çerçevesini oluştururken, hayat tarzımızı da şekillendir[mekteydi]'. Bunun anlamı, bir toplumun mimarisinin, o toplumun kültürünün bir göstergesi olduğuydu.

Turgut ağabeyin sık sık ve ısrarla, bir Hadis-i Şerîf'i tekrarladığını, onu tanıyanlar bilir: 'İnsanın Dünyadaki esas vazifesi, Dünyayı güzelleştirmektir.' İslamın Estetik bir Medeniyetin inşası ile görevlendirilmiş bir Din demek olduğunu, hiçbir şey, bu Hadis-i Şerîf'ten daha mükemmel bir biçimde ifâde edemez. Dünyayı güzelleştirmek, evet! İslam sanatının ağırlıklı olarak tezyinî (süslemeci) olmasının sebebi budur!

Türkiye Yazarlar Birliği'nin 12 Nisan 2003'te, Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryumu'nda Turgut Cansever için düzenlenen toplantılardan birine, ben de konuşmacı olarak katılmıştım. Çok değerli genç mimar-akademisyen arkadaşım, sevgili Halil İbrahim Düzenli, benim o toplantıda yaptığım konuşmayı kayda almış ve kendi yorumlarıyla birlikte, Ada Dergisi'nde (Bahar 2007) yayımlamıştı. Bu konuşmada aynen şunları söylediğim yazılı: 'Bize bütün bunları doğru dürüst oturup anlatacak,[...]dünyanın nasıl güzelleştirilmesi gerektiğini, güzel olanın nasıl korunması gerektiğini anlatacak öncülere ihtiyacımız var. İşte o yolgöstericilerden biri, bana göre Turgut Cansever'dir.'

Türkiye'de mimarinin 'Dünyayı güzelleştirmek' yerine, Dünya'yı çirkinleştirmekten; Edward Said'in dediği gibi, bize Vahiy'le 'tamamlanmış bir Dünya olarak' verilmiş olan bu Dünya'yı süslemek (tezyîn etmek) yerine, değiştirip bozmaktan, elbette ve öncelikle mimarlar sorumludur. Turgut ağabey, bu 'kültürel kirlenme'nin, 'kendi inanç temellerinden kopartılan, inançlarının özüyle bağları kesilerek yabancılaştırılan' İslam toplumlarında 'en vahim ve tahripkâr boyutlara' ulaştığını bildiriyor;-diyor ki: '[Mimari alanında] kültürel kirlenme, özünde teknolojiyi kendi başına yaratıcı güç addetmek gibi temel bir yanılgıyı taşımaktadır. Şehre, toprağa, dünyaya Allah'ın azametinin ve cemâl sıfatının tecelli ettiği yerler ve insanların idrak edeceği alanlar olarak bakmak yerine bugün, bu alanlara ait meselelere bürokrat ve teknokratların gözlükleriyle bakılmakta[dır].'

Turgut Cansever öldü, ama, ondan tıpkı öteki yolgöstericiler gibi, çok söz edilecek. Yeri ise, bundan böyle, 'Allah'ın azametinin ve cemâl sıfatının' en mükemmel şekliyle tecelli ederek güzelleştirip süslediği mekândır: Cennet-i Alâ!