Bir İşgalin Anatomisi



Türkiye’de kamu otoritesinin, yani halkı temsil etme iddiasında bulunan devlet kurumlarının, kamuya ait yani halkın vergileriyle finanse edilip halka ait olan alanların özel şahıs ve kurumlarca gasp edilmesini nasıl mümkün kıldığını başımdan geçen bir olay üzerinden anlatmaya çalışacağım. Anlatacağım hadise çok daha büyük ölçekli gasp ve peşkeş vakalarının yanında önemsiz gibi gözükse de devlet kurumlarının görevlerini ihmal ve istismar etmelerine ve yetkilerini halk aleyhine kullanmalarına mükemmel bir örnek. Ayrıca, bu devlet kurumlarının görevlerini ya hiç yapmayarak ya da kötüye kullanarak toplumda varlıklı ve nüfuzlu kesimlere nasıl kaynak aktarımı yaptıklarını da tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Bahsettiğim olay, Türkiye’nin her şehrinin her sokağında sürekli olarak yaşanan ve şehirlilerin çoğunun gündelik hayatını oldukça zorlaştırıp kimi zaman can güvenliğini bile tehlikeye sokan kaldırımların arabalarca işgal edilmesi durumu. Toplumun tüm kesimlerinin vergileriyle finanse edilen kaldırımlar sürekli olarak bedavacı, bencil ve küstah araba sahiplerince işgal ediliyor. Bu işgal durumu yaşlılar, engelliler ve çocuk arabasıyla yürüyen anne babalar başta olmak üzere herkesin şehir hakkını ihlal etmekle kalmıyor, açıkça yasalara da meydan okuyor. Kaldırımların illegal olarak gasp edilmesine seyirci kalan emniyet, belediye ve zabıta yetkilileriyse açık olarak suça ortak oluyorlar ve halkın kendilerine verdiği yetkiyi ihlal ediyorlar. Bu duruma seyirci kalmayıp devletin görevini yapmasını isteyen, bunun için yasal yolları deneyen vatandaşları da ya oyalayarak susturmaya ya da birtakım sihirbazlıklarla kandırmaya çalışıyorlar. Nasıl mı? Anlatayım.

Devlet bihaber

Bundan yaklaşık beş ay kadar önce, Sarıyer İlçesi Yeniköy Mahallesi’nin ana caddesi boyunca kaldırımları işgal edip yürümeyi imkansız kılan arabalar hakkında belediyeye üç kere sözlü şikayette bulunmuştum. Şikayetimde açıkça hangi bölgelerin işgal edildiğini belirtip bunun yayaların hakkını nasıl ihlal ettiğini açıkça belirtmiştim. Belediyenin ilk yanıtı durumun kendilerini değil, emniyeti ilgilendirdiği oldu. Geri adım atmayıp durumu yazılı olarak şikayet edince bu sefer şikayetimi kabul edip işlemleri başlattıklarını adresime yazılı bir tebligatla, yaklaşık bir ay sonra, bildirdiler. Bundan yaklaşık iki ay sonra belediye, zabıta ekiplerinin söz konusu alanları incelediğini ve şikayetimde haklı olduğumu tespit ettiklerini yine adresime bir mektupla bildirdi. Şimdiden yaklaşık üç ay geçtiğinin altını tekrar çizmek isterim. Bahsettiğim caddeden geçen herkesin her gün gördüğü ve yaşadığı bu hak ihlalini belediye yetkilileri ancak üç ay sonra tespit edebildiler! Bu anlamsız gecikmelere rağmen işlemlerin devam etmesinin verdiği ufak bir umutla sürecin sona ermesini ve olumlu bir sonucun çıkmasını beklemeye devam ettim. Ama, son mektuptan iki ay sonra, 6 Mayıs tarihinde hazırlandığını öğrendiğim bir belgeyle devletin kimin tarafında olduğunu -şaşırmayarak- öğrenmiş oldum. Adresime İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nden yollanan bu belgede, Trafik Şube Müdürlüğü’nün “Bahse konu olan kamuya açık yaya kaldırımlarında araç ve yaya trafiğini olumsuz yönde etkileyecek herhangi bir araç parklanmasına rastlanılmamış” olunduğu ve “denetim ve kontrollerin titizlikle devam ettiği” belirtiliyordu. Yani, devlet kaldırımda günün herhangi bir saatinde herkesin gidip gözleriyle görebileceği onlarca lüks aracı göremiyordu. Dahası, yine bu sokakta bir lüks araba galerisinin de kaldırımı “showroom” olarak kullandığını fark etmemişti. En vahimi de, bu sokaktaki yalılardan birinde halen ikamet eden eski Başbakanlarımızdan birinin evinin önünde kaldırımı işgal eden devlet tarafından tahsis edildiğini düşündüğüm kara camlı ve zırhlı araçlardan da devletin haberi yoktu. Bu yalının önünde nöbet tutan polis memurunun da, 24 saat çekim yapan güvenlik kameralarının da kaldırım işgalinden bihaber olduğunu söylüyordu devlet.

Üç senaryo

Başa dönüp düşünelim: Devlet kurumlarının en temel görevleri nedir? Kamu düzenini tahsis etmek, kendi koydukları yasaları herkese eşitçe uygulamak ve yasa ihlalleri durumunda belirtilen yaptırımları yerine getirmek. Kaldırımların kullanımıyla ilgili yasaların ve düzenlemelerin herhangi bir yerinde bu kamu mallarının araba sahiplerince bedava park yeri olarak kullanılabileceği belirtiliyor mu? Hayır. Peki bu tür işgal durumlarına gereken cezai uygulamalar yasada belirtiliyor mu? Evet. Bu durumda, anlatmış olduğum olayı anlamlandırabilmek için üç senaryo beliriyor: 1) Bahsi geçen kaldırımları işgal eden araçlar özel bir teknoloji sayesinde zabıtaya görünüyor ama polise görünmüyorlar, 2) Buraları denetleyen emniyet ekipleri işlerini doğru yapmıyorlar, 3) Devlet açıkça taraf tutuyor ve kendi kanunlarını birtakım ayrıcalıklı kesim için açıkça uygulamaktan kaçıyor. İlk senaryo bana pek inandırıcı gelmiyor. İkinci açıklama ise Türkiye’nin her şehrinin her sokağında benzer hadiseler yaşandığı göz önünde bulundurulunca açıklayıcı gücünü yitiriyor. Geriye kalıyor son alternatif. Yani devlet suç işliyor ve kendi koyduğu kanunun uygulanmasını isteyen vatandaşıyla da alay ediyor. Sonuçta anlattığım hem bir işgalin hem de bir yalanın anatomisi oluyor!

Tuna Kuyucu / Yard. Doç., Sosyoloji, Boğaziçi Üni.