Firma ortaklarından Nursel Kıran ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide; On Mimarlık firmasının kuruluş hikayesi, bir gecede hayata geçirdikleri üretim birimi, fuar uygulamaları ve ekip çalışmasının önemini konuştuk.
Öncelikle On Mimarlık’tan ve faaliyet alanınızdan bahseder misiniz?
On Mimarlık, 2005 yılında benim ve Osman Bey’in ortaklığında kuruldu. 1995 senesinde Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra yüksek lisans yapmaya ve bir yandan da Öztiryakiler firmasında, firma mimarı olarak çalışmaya başladım. Yaklaşık on yıl boyunca Öztiryakiler firmasında; kurumsal kimlik oluşturma, bayileşme, bayilik konsepti oluşturma ve fuar standı tasarımı alanlarında aktif olarak çalıştım. Bu çerçevede Öztiryakiler firmasını dünyaya tanıttık diyebilirim… Öztiryakiler firmasının tanıtımı için, o dönem ekibimle beraber bütün dünya fuarlarında ve Türkiye’deki fuarlarda yer alarak fuar standı hazırlama konusunda bir fiil çalıştım.
Yurtdışı fuarlarına katılmak beraberinde başka bir bakış açısı ve vizyon getiriyor... İnanın, yurtdışında ilk fuar standımızı kurduğumda ağlamıştım... İtalya, Milano’da bir fuardaydık ve ‘Stant Tasarım Ödülü’ne layık görülmüştük. İtalya tasarım ülkesi olduğu için, İtalya’da fuar kuruyor olmak bizim için başka bir şeydi. Bununla birlikte o zamanlar bizi pek önemsemiyorlardı, şimdi öyle değil… Günümüzde, Türkiye’de çok güzel stantlar tasarlanıyor, çok daha başarılı olduğumuzu söyleyebilirim. Ama böyle bir başarıyı yakalamak benim için çok önemliydi. İnanın para kazanmak falan değil, yani elbette maddi şeyler olmadan hayatımızı sürdürmeniz mümkün olmuyor; ama fuara Türkiye’den katılmak, orada stant kurmak çok önemliydi.
Yaklaşık on yıl benim profesyonel hayatım bu şekilde gelişti. Eve doğru düzgün gidemiyordum. Bir oğlum var, dört yıl pek görmedim, vakit geçiremedim. Sonra biraz ara vereyim derken Osman Bey ile konuştuk. Osman Bey, Er Lojistik ve Mimarlık’ın sahibiydi ve 25 yıldır serbest olarak bu işi yapıyordu. Kendisi bana ortaklık teklif etti, ben de Öztiryakiler’den ayrılmıştım zaten. “Daha farklı, daha tasarımsal, daha sistemli bir şekilde üretimi de büyüterek” bir şeyler yapmak istediğini söyledi ve ben de kendisine katıldım. 2006 yılının Nisan ayında On Mimarlık olarak şirketi kurduk.
Firmanın adına nasıl karar verdiniz?
İlk başta isimlerden, Osman-Nursel’den, yola çıktık. Ama bunun ötesinde bir işi en iyi şekilde yapmak, ‘on numara’ yapmak gibi bir hedefimiz vardı. Çünkü bir işi en iyi şekilde yaptığınız zaman karşınızdaki insanları mutlu etmiş oluyorsunuz. Bunun keyfi bambaşka oluyor. Ama Ağaoğlu’nun dediği gibi değil tabi…
Biz, On Mimarlık olarak, genellikle fuar uygulamaları gerçekleştiriyoruz. Bir fuar uygulamasında tasarladığınız yapıyı, çok kısa bir süre içerisinde sıfırdan ve birebir oluşturuyorsunuz; başarılı olmak ekip olarak çok mutlu olmanızı sağlıyor, çünkü mutluluk kaynaklarından biri de başarı aslında... Öte yandan fuar alanında bulunan insanlar o mekanı yaşıyorlar ve güzel öğeler görmek onları da mutlu ediyor. İşte bu nedenle de; başarı ve bir işi en iyi şekilde, ‘on numara’ yapmak gerekiyor.
On Mimarlık’ın faaliyet alanını ağırlıklı olarak fuar stantları oluşturuyor diyebilir miyiz?
Genellikle fuar stantları üzerine çalışıyoruz; ama bununla birlikte mağaza stantları ve showroom’lar üzerine de çok çalışıyoruz. Firmalara uygulama alanında da destek oluyoruz. Şöyle söyleyebilirim; yüzde 50 fuar, yüzde 50 mimari ve sabit ahşap uygulamaları kapsayan projeler üzerine çalışıyoruz.
Fuar uygulamalarında nelere dikkat ediyorsunuz?
Öncelikle bir standı tasarlamak çok basit değil, aksine çok zor. Örneğin Akbank için bir tasarım oluşturduğumuz süreçte öncelikle firmayı tanımamız ve rakiplerini bilmemiz gerekiyor. Bu nedenle CEBİT’te Akbank ile çalışıyorsak sadece Akbank için tasarım üretiyoruz; diğer bankalar için tasarım üretmiyoruz. Çünkü o bir yarış ve biz orada Akbank’ı bir numara yapmak zorundayız. Bu çok önemli bir kurgu.
Tercih yapıyorsunuz…
Mecburen tercih yapıyoruz. Tercih yapmazsak tüccar oluruz. Aynı fuarda Akbank için bir tasarım oluşturuyorken Denizbank için de bir tasarım oluşturamayız. Belki farklı fuarlarda olabilir ancak aynı fuarda olmaz. Çünkü rakipleri tanımak önemli; rakiplerin hangi tasarımcılar ile çalıştığını, onlar için nasıl bir kimlik oluşturulduğunu, bizim nasıl fark yaratacağımızı, birlikte çalıştığımız firmayı nasıl daha farklı ve güçlü tanıtabileceğimizi, fuarın nasıl en iyi standı ve en iyi markası olabileceğimizi tanımlamak çok önemli. Aslında yaptığımız tasarım sadece çizimsel değil, aynı zamanda psikolojik. Tasarımlarımız daha çok insan ve marka deneyimleri üzerine kurulu. Bunları baz alarak stant tasarımı yapıyoruz. Amacımız birlikte çalıştığımız firmayı o fuarın en iyisi yapmak.
Fuarlar, firmalar için nasıl bir öneme sahip?
İnanın, firmalar fuarlarla marka oluyor. Çünkü fuarlar dışında hiçbir yerde kendilerini o kadar etkin şekilde tanıtamıyorlar. Düşünün, aynı anda milyonlara insan o fuarı ziyaret ediyor ve bu insanların hemen hepsi profesyonel. Firmalar, insanlar üzerinde oluşturdukları imajı fuarlarda yaratıyor. Firmaların direkt binalarına gelen kişi sayısı çok azdır ama fuarlar başka alanlar... Tamamen bütün vizyonunu, imajını, rengini, karakterini firmalar fuarda insanlara tanıtıyor.
Fuar stantları için ne kadar zamanınız oluyor?
Genelde firmalar bir haftalık sürede istiyorlar. Ama bir haftada hiç tanımadığımız bir firma için tasarım üretmek doğru gelmiyor; o nedenle On Mimarlık’tan bu tip işlerin minimum çıkış süresi 1 ya da 1,5 aydır. Zaten o süreye sahip olabilirsek biz de başarılı oluyoruz.
Peki ideali nedir? Sizin içinize sinen bir tasarım oluşturmanız için gereken süre nedir?
Minimum 2 aydır. Çünkü şöyle düşünün, bunun 1 ayı sadece araştırmadır, yani hiçbir tasarım araştırma yapılmadan uygulanıyor olamaz. Olduğu zaman ise sadece çizgisel olarak kalır, doğru yerini bulamaz.
Türkiye’de işler genelde son dakikaya kalıyor ama biz zaten o işleri kolay kolay kabul etmiyoruz. Daha önce de belirttiğim gibi 2005 yılından bu yana Osman Bey ile birlikte çalışıyoruz, bugün bizim çalıştığımız firmaların hemen hepsi bu sürecin başında çalışmaya başladığımız firmalar, çok azı ile yollarımızı ayırmışızdır. Fuarda oldukça yoğun alanlar… Çok renkli, gürültülü ve çok fazla insan dolaşımının olduğu mekanlar; firmaların ilgilileri çekebilmesi ve kendini doğru anlatabilmesi büyük öneme sahip. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Ancak sadelik ve bütünlük ile mümkün olabilir… Siz tasarımcı olarak o firmayı diğerlerinden farklı kılacak en iyi sadeliği yakalamalısınız. Stant tasarımında karmaşık bir dil kullanırsanız, insanlar o standı hiç algılayamayabilir. Çünkü bahsettiğiniz gibi fuar alanında çok fazla karmaşa oluyor. O noktada renkler de çok önemli; firmanın imajını en iyi belirten dikkat çekici renkler kullanmak çok önemli. Ama onları da inanılmaz bir sadeliğin içinde çok iyi oranda kullanıyor olmanız gerekiyor. Standın iyi okunur olması ve insanların o standı bir bütün olarak algılamaları gerekiyor.
Büyük stantlarda çalışmak mı daha kolay yoksa küçük stantlarda mı?
Tabii ki küçük stantlarda çalışmak daha kolay ama işi büyük küçük diye ayırmıyoruz. Emek olarak büyük stantlar çok yorucu. Şöyle düşünün; 50 metrekarelik bir stantta 10 kişi çalışıyorsanız, 1000 metrekarelik bir stantta en az 200 kişi ile çalışıyorsunuz. O zaman ne devreye giriyor? O ekibi çok iyi koordine etmek ve çok iyi yönetici olmak. Oradaki zaman planlaması ve süreçleri çok iyi planlıyor olmak. Bunu başaramazsanız uygulamayı gerçekleştiremezsiniz.
Her tasarım için farklılık gösterdiğine eminim ama fuar stantlarında özellikle tercih ettiğiniz bir malzemeler var mı?
Fuar stantlarında binlerce çeşit malzeme kullanabilirsiniz. Bir yapıda kullandığınız malzemelerin hepsini fuar standında da kullanabilirsiniz. Ama dikkat edilmesi gereken konu; montaj işlerinin, uygulama aşamalarının çok kısa sürede devreye girmesidir.
Biz genellikle stantlarımızda doğal malzemeleri tercih ediyoruz; tasarımlarımızda, cam, çelik, laminant ve ağaçlar görürsünüz. Kesinlikle sunta üzerine boya uygulamaları yapmıyoruz. Standın tasarımı, o tasarımı oluşturan elamanlar, o elemanların hangi malzemelerle ön plana çıkartılabileceği, nasıl demonte edileceği ve nasıl daha kaliteli olacağı bizim için çok önemli. Çünkü biz hazır stant yapmıyoruz, şu ana kadar hiç yapmadık…
Bir yandan da atölye gibi çalışıyorsunuz.
Burası çok büyük bir atölye… Bunun için bünyemizde çok ciddi birimlerimiz mevcut. Örneğin Üretim Müdürümüz Ahmet Bey, tam 30 yıllık üretim tecrübesine sahip. Atölyede çalışan çok iyi marangozlarımız, el sanatçılarımız, elektrik bölümü, metal bölümü mezunu arkadaşlarımız var.
Üretim birimini de bünyenizde barındırıyorsunuz öyleyse. Bu kararı nasıl aldınız?
Başlangıçta üretimi tamamen dışarıya veriyorduk. Biz, bir mimarlık firması olarak, üretim yapmayı istemedik ama insanlar sözünde durmuyor. Bizler de çok titiz insanlarız. Ayrıca zamanla yarışıyoruz.
Fuar standını insanlar yalnızca fotoğrafta görüyorlar ve o standı, 50 farklı malzeme ile 50 farklı kalite segmentinde hayata geçirmek mümkün. Bunu anlayan ve anlamayan insanlar olabilir. Ama sonuçta biz, mimarlar olarak bunu anlayabiliyoruz. Bir dönem sonra üretimi dışarıya yaptırdığımızda istediğimiz kalitede ürün alamaz olduk. Bununla birlikte çok fazla rakibimiz var. Biz tasarım üzerinden iş alıyoruz ve bu bağlamda değerlendirdiğinizde oldukça adaletli; dört firma teklif veriyor, hangi firmanın tasarımı beğenilirse o tasarım hayata geçiriliyor. Fakat böyle bir durumda, rakip firma üretim aşamasında sizinle aynı taşerona iş veriyorsa, sizin işinize taş koyabiliyor. Böyle süreçler yaşadık. Hatta CEBİT Fuarı’nda Akbank için bir proje üretmiştik, oldukça güzel bir projeydi… Böyle bir olay yaşadık ve bir gecede üretimi kurmak zorunda kaldık.
Üretim yaptırıyorken de yanımızda üretimle ilgili marangoz şefleri, ustabaşları, elektrikçiler vardı; üretimi atölyede yaptırıyorken bu ustalarımız, şeflerimiz işin başında olur, takip ederlerdi. Fakat öyle olunca bir gecede makineleri topladık ve ekibi kurduk. Ondan sonra üretim sistemi ve ekip genişledi ve tamamen üretici olmaya başladık. Şu anda tam anlamıyla üretici bir firmayız. Başka firmaların proje işlerini de üretiyoruz.
Firmaların fuar stantlarını, mağaza ve showroom’larını tasarladığınızı belirttiniz, bu anlamda tasarımda ortak bir dil oluşturmak sizin için ne kadar önemli?
Oldukça büyük bir öneme sahip... Bir firmanın binasının girişinden ofisine, ofisinden showroomuna, fuar alanındaki standına varana kadar tutarlı bir vizyona, kimliğe sahip olması gerekiyor.
Bu anlamda firma kimliği gerçekten çok önemli. Bir insan bir mekana girdiğinde o mekanı 3-5 saniye içinde algılıyor. Bu mekan güzeldir veya çirkindir; kurumsal ya da güçlüdür kararını söz konusu 3-5 saniye içinde veriyor. Bu nedenle tasarımın bütüncül olması ve ortak bir kimliğe sahip olması çok önemli.
On Mimarlık’tan üretim aşamasında destek alan firmaların sizi tercih etmesinde mimarlık temelli bir firma olmanız bir öncelik sağlıyor olabilir mi?
Kesinlikle, o çok büyük bir avantaj... Biz kendi tasarladığımız projelerde de başka arkadaşlarımız tasarlamış olduğu projelerde de en iyi olsun diye uğraşıyoruz. Firma olarak negatif bir yapımız yok. Meslektaşımızı kötülediğimizde kendimizi kötüleriz. İyi-kötü mimar diye bir olay yoktur. Mimarlık fakültesinden mezun olmak oldukça zordur ve mezun olan herkese de saygımız sonsuz.
Beğeni, zevk ve görsellik başka bir olaydır. Bir insan bir şeyi beğenebilir, beğenmeyebilir; ama bu, o mimarın kötü olduğu anlamına gelmez. Bu oldukça önemli bir konu, Türkiye’de böyle bir şey var; “O lambayı, ay hiç beğenmedim, ne biçim mimarmış”. Yok böyle bir şey. Gerçekten bu durumda maalesef… Onun teknik bilgisi, deneyimi, yaşadıkları, bunların hepsi hiçe sayılıyor. O yüzden benim gerçekten saygım sonsuz bütün mimarlar arkadaşlarıma. İnşallah, umut ediyoruz ileriki yıllarda biz mimarların, iç mimarların, tasarımcıların, endüstriyel tasarımcıların kıymet daha da bilinecek.
Son olarak, On Mimarlık’ı güçlü kılan şeyler nelerdir?
Önce güven. Bizim bir pazarlama birimimiz yok. Şu anda kurmaya başladık, ama şimdiye kadar hiç kurmadık. Kuruluşumuzdan itibaren hiçbir müşterinin kapısına gitmedik, sadece referansla iş yaptık. Bizim en büyük pazarlama birimimiz müşterilerimiz oldu, müşterilerimiz bizi birbirlerine önerdiler.
İşi gerçekleştiririz ve gerçekleştirirken de işimize severek ve heyecanla bakarız. O eser başka bir şeydir ve başka hiçbir mutluluk bu kadar güzel değildir. Biz müşterilerimizi mutlu ediyoruz ama kendimizi de mutlu etmiş oluyoruz. Bizim vizyonumuz önce güven üzerine kurulu. Bize bir müşterimiz güveniyorsa, biz o güven için ne gerekiyorsa yaparız zaten, çoğunlukla paraya bakmayız. Güveniyorsa maliyetine ya da bazen zarar ederek yaparız, yapacak bir şey yoktur çünkü onun bütçesi odur… İnsanlara da bir şeyin bütçesini anlatmak çok zor, ancak üretici olan biri bunu gerçekten anlayabilir. Bizim yüzde 10’larla iş yaptığımız zamanlar oldu ama bereketi oldu. Çünkü biz sadece çalışan insanlarız, işimizi sevgi ile yapan insanlarız, çoğu zaman işimize odaklı yaşadık. Öyle olunca bizim hiçbir lüksümüz yok işten başka…