Bir Keyfiyet Düzeni



Acayip bir duruma tanık olan insan sayısı arttıkça, tepki veren insanların sayısı düşebilir. Hatta bu acayip durum yüz binlerin, milyonların gözlerinin önündeyse, ses çıkaranların sayısı parmakla sayılacak kadar azalabilir. Sosyal psikoloji araştırmalarından çıkma bu genelleme ilk bakışta size ters gelebilir. Ama İstanbullular her gün bu genellemeyi doğru çıkarır bir keyfi düzenle yüz yüze. Bu düzenin adı, metrobüs düzeni. Ses çıkaran ise çok az.

Metrobüs düzeni, planlama aşamasından bugüne sosyal psikoloji dersi ile gerçeküstü bir film arasında gidip geliyor. Bir belediye, akıl sorulabilecek ve akıl vermek isteyebilecek milyonların olduğu bir kentte, kimselere danışmadan kendi kafasına göre devasa düzenlemeler yaparsa, bu acayip değil midir? Peki, meslek odalarına ve kente sahip çıkma derdindeki sivil kuruluşlara danışılmazsa? Buna verilen yanıt, “Kardeşim burası Türkiye” kalıbından türetilmiş, “Aloo, burası İstanbul!” türünden bir şey veya “Ben seçilmiş başkanım, yaptım işte” ise, milyonlar kendilerini bir acayip hissetmezler mi?

80 günde devr-i İstanbul

Metrobüs yeterince gerçeküstü bir eziyet değilmiş ve Mercedeslere ödenen para yetmezmiş gibi, devreye bir de adı duyulmamış ama “akıllı” olduğu söylenen Phileas otobüsler girdi. Ödenen servet bir yana, “akıllı” olduğu söylenen bu ince uzun araçlar acayip metrobüs düzenine “akılsız otobüs” olarak sokuldu ve ayrıcalıksız kitlelerin her gün dayandığı eziyetlere dayanamayıp hemen bozuluverdi.

Hollanda’dan getirilen otobüslerin markası, Jules Verne’in 80 Günde Devr-i Alem başlıklı romanında dünyayı gezen seyyahın adı Phileas. Sanki İstanbulluların her gün türlü cambazlık yaparak kilometreleri katetmelerinin olağan görülmesinin aslında ne denli gerçeküstü olduğunu vurgulamak istercesine seçilmiş. Gelin görün ki, Phileas devr-i İstanbul’a 80 gün dayanamadı.

Keyfilik olağan

Metrobüs düzeninde keyfiyetin bini bir para. Hak gibi kavramlar ise yok. Engellilerin toplu taşımadan yararlanma hakları olabilir ama bu metrobüs düzeninde geçmez. Yaşlıysanız, merdiven tırmanmak ve inmekte yeterince dayanıklı değilseniz, bebek arabasıyla yola çıktıysanız, başka araç kullanmak zorundasınız. Metrobüs hattındaki otobüsler kaldırılmışsa, o zaman şansınıza küsecekseniz. Metrobüs düzeni, güçlülerin ayakta kalmasına dayalı. Belediyeyi yönetenler Darwin sevmeyenlerden de olsa, belli ki sosyal Darwinizm seviyorlar. Metrobüs düzeni, bu anlayışın toplu taşımaya uygulanmışı. Avcılar, Zincirlikuyu, Edirnekapı veya Söğütlüçeşme’de her gün kaba güç gösterileri yaşanıyor. Çünkü ilk durak sayılan bu noktalarda bile, sıra ile otobüse binmek için hiçbir düzenleme yapılmamış.

Metrobüs düzeninde keyfiyetin sizi nerede beklediğini bilmenize olanak yok. Deneyerek öğrenebiliyorsunuz. Söğütlüçeşme’de binip Zincirlikuyu’da inerseniz, Avcılar yönüne gidecek otobüse aktarma yapmak için ikinci kez para ödersiniz. Bir sonraki durakta inerseniz, ödemezsiniz. Yolcu aynı, gideceği yer aynı, bineceği otobüs de aynı. Ama ücret aynı değil. “Bu nasıl olur?” sorusunu Zincirlikuyu’daki İETT görevlisi şöyle yanıtlar: “O kadar çok nedeni var ki, saymakla bitmez.” Keyfiyet gizli saklı değil, apaçık ortada.

Bilanço

Ortada ciddi bir sorun var. Metrobüs düzeninde ölenler var, sayı endişe verici. Çalıştırılan otobüslerin yakıt, lastik, bakım, yedek parça masraflarının tutarı merak konusu. Çevreyi çok daha az kirletecek raylı sistem yerine kurulan metrobüs düzeninin çevreye verdiği zarar ise bilinmiyor. Bilinen, acayip metrobüs düzenine karşı çıkanların az olduğu. Kitleler önce hizmetten yoksun bırakılıyor, çok zor koşullar altında eziliyor. Sonra bu zorlukları bir nebze hafifleten bir düzen kitlelere bir lütuf gibi sunuluyor. Lütufun yükünü azalttığı insanlar ortadaki bilançoyu görmüyor, ses çıkaramıyor. Bu toplumsal bilanço sizce de acayip değil mi?

Serdar M. Değirmencioğlu / Doç. Dr.