Bir Paradigma Değişikliği Olarak 'Yeşil Bina'



2007 yılında kurulan Çere Dostu Binalar Derneği (ÇEDBİK), 'yeşil binalar' konulu bilgilendirme etkinliklerinin ilkini 10 Ocak Cumartesi günü Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryum'unda gerçekleştirdi. Yapı sektöründe konuya yaşam döngüsü çerçevesinde yaklaşılmasının ve üretim-işletim süreçlerinin bu çerçevede düzenlenmesinin sorunların çözüm sürecine sağlayacağı katkı açısından öneminden yola çıkan Dernek, bütüncül bir yaklaşım ve çevre duyarlılığıyla oluşturulmuş binalar ve yerleşimler aracılığıyla daha sağlıklı, adil ve kaliteli bir yaşam ortamına kavuşmanın, doğayla uyumlu ve dengeli bir yaşam sürmenin mümkün olacağını savunuyor. ÇEDBİK, ulusal standartların bu anlayışla düzenlenmesi ve ülke koşullarına uygun ulusal bir sertifika sistemi geliştirilmesi için de çalışmalarını sürdürüyor. 

www.yapi.com.tr'nin sorularını yanıtlayan ÇEDBİK Başkan Yardımcısı Dr. Duygu Erten, aynı zamanda, Avrupa’da ilk kez verilen PAN-EU BREEAM sertifikalı bir denetçi ve LEED-Platin proje yonetimi deneyimi de var. Yeşil bina yapmanın, yeşil malzeme seçerek yeşil bir tasarım yapmak anlamına gelmediğine işaret eden Dr. Duygu Erten, yaşam konusunda bir paradigma değişikliğinin gerekliliğine vurgu yapıyor.

MesutT: Yeşil ideoloji, kökleri oldukça eskiye giden bir yaklaşım. Sizce neden özellikle son yıllarda yoğun bir şekilde gündemimize girdi?

DuyguE: Bunun birinci nedeni, belki de küresel ısınmanın çok ön plana çıkması. Şu an konuşulan yeşil binaların, yıllar öncesinin doğa ile uyumlu binalarından farklı olarak gerçekten dünyada var olan bir soruna çözüm üretmek adına yapılmaya başlandıklarını, mimarların olaya bu bilinçle yaklaştıklarını düşünüyorum. Çünkü bugünkü yeşil binaların asıl amacı karbon emisyon oranını düşürmek. İstatistiksel olarak son 10 – 15 yılda yapılan binaların, karbondioksit emisyon oranını yaklaşık yüzde 40 düşürdüklerini ispatlamak mümkün. Yapı sektörü, küresel ısınma konusunda önümüzdeki en önemli problem karbondioksit olduğu için, aslında biraz da mecburiyetten yeşil binaya yöneliyor. Yeşil yapılaşma artık bir zorunluluk ve bütün yapış biçimleri de bu şekilde mutasyona uğramak durumunda. Artık neredeyse bütün doğal hammaddeler tükenme tehlikesi altında ve inşaatın da belki de en önemli bileşeni malzemeler. Risk altında olmayan ya da dönüştürülebilir malzeme kullanmak, hep bu mecburiyetin yansıması. Sürdürülebilirlik tanımının üzerinden geçersek, ‘gelecek nesillere nasıl bir çevre, nasıl bir dünya bırakmak istiyoruz’a dönmek durumundayız. Bu nedenle bugün ‘yeşil iş yapış şekilleri’ ile devam etmek zorundayız.

MesutT: Bu çerçeve bu beklentiyi karşılamak için ne kadar gerçekçi? Çünkü bir yandan yeşil yapılar yapmak zorunluluğundan bahsediyoruz, ama öte taraftan da hala örneğin toplu taşıma kullanmak yerine özel otomobillerle yolculuk yapmayı tercih ediyoruz.

DuyguE: Bizde herkes ‘yeşil bina’ işini, yeşil bir bina yapmak ve içine girip oturmak olarak algılıyor. Oysa bütünsel bir yaklaşımdan bahsediyoruz. Düzenleyeceğimiz bir konferansa konuşmacı olarak İngiltere’den Yeşil Binalar Konseyi’nin Genel Müdürü Paul King’i önermiştim. Ancak King’in buraya gelmeyi kabul etmediğini öğrendik. Gerekçe olarak da buraya gelerek harcanmasına neden olacağı karbon emisyonlarını göstermiş ve organizasyona tele-konferans yoluyla katılmayı önermiş. Teknoloji o kadar ilerledi ki, gerçekten onu buraya getirmemize gerek yok. Olaya bu şekilde bakabilenler bu hareketi ileriye götürebilecekler. Jipinden inip yeşil binaya girmek yerine, “ortalama küçük bir araca göre 6 ile 32 kat arası daha fazla emisyon yayan bir arabam olmalı mı” sorusunu sormak gerek. Ya da uzun bir süredir bizde ‘cool’ bulunmayan toplu taşımaya dönmeli. Bunun için de eko-şehirleşmeye yonelmek gerek.  Paris’de bunun cok guzel orenkleri var. Yeşil bina yapmak, sadece yeşil malzeme seçerek yeşil bir tasarım yapmak demek değil. Bir bütünsellik içinde ulaşım politikaları, sürdürülebilir arazi seçimi kriterleri sağlanmış, malzeme tercihini doğa dostu ürünlerden yana kullanan, doğal havalandırmayı öne çıkaran, yağmur suyuna kadar dönüştürebilen sistemleri olan bir bina yapmaktan bahsediyoruz.
 
MesutT: Aslında çok köklü bir değişimden bahsediyoruz değil mi?

DuyguE: Kesinlikle, yaşam konusunda bir paradigma değişikliği gerekli.

MesutT: Yıldız’da gerçekleştirdiğiniz eğitim öncesi beklentileriniz ne yöndeydi, katılımı nasıl buldunuz?

DuyguE: Açıkçası yoğun bir ilgi bekliyordum. Fakat bu ilgi kendini son birkaç günde kayıta döktü. Sürdürülebilirlik ve yeşil binalar konularında o kadar çok soru alıyordum ki, derneğin kuruluşunda da bu soruları yanıtlayacak bir platform oluşturma hissiyatı önemli bir etken oldu. Bir yıldır da sertifikalı bina yapmak isteyen profesyonellerden ‘LEED nasıl alınır’, ‘binama LEED sertifikasi ile mi, BREEAM ile mi yapayım’, ‘ne kadar enerji tasarrufu sağlanır’, ‘ne kadar finansal bir yük getirir’ gibi sorular alıyorduk. Bu soruların hepsini derlediğimizde, bu sertifika sistemlerini yaratan kurumlarin temsilcilerini,  Türk profesyonellerin karşısına çıkarmamız gerektiğini düşündük. Türkiye’de henüz ancak birkaç yeşil bina uzmanı var. Bu nedenle, dünyada da sertifikaları genel anlamda en çok kullanılan iki kurumun, LEED ve BREEAM yöneticilerini ilk ağızdan konuşmaları için getirdik. İlgi nedeniyle kayıtları kapatmak zorunda kaldık. Eğitime 190 kişi katıldı; bu ilgiyi biraz da konuşmacıların en iyiler olmasına bağlıyorum. İlginin yoğun olarak devam edeceğini inanıyorum; ama 100 binlere gelecek mi şüpheliyim. Amerika’daki ya da İngiltere’deki o çok büyük kitlelere ulaşmak, ancak bu sertifika sistemlerini Türkçeleştirerek mümkün olabilecek gibi geliyor. Çünkü İngilizce hala bir bariyer. Bu bariyeri aşabilmek için de ÇEDBİK, belki, uluslararası sertifika sistemlerini kısa zamanda Türkiye’ye adapte edebilmek için Türkçeleştirecek ve bir ÇEDBİK sertifika sistemi olarak sunacak. Dediğim gibi katılımdan memnunum; beklentimin ne altında ne de üstünde.

MesutT: Bir yapı neden sertifikalandırılmalı? Sizce Türkiye yapı sektörünün bu anlamdaki algısı nedir ve bu algının motivasyonu ne?

DuyguE: Özellikle uluslararası şirketler, hangi ülkede olurlarsa olsunlar iş yapış şekillerini kendi uluslararası standartlarına uydurmak zorundalar. O nedenle bir Phillips, bir Siemens ya da Redevco, Türkiye’deki ofislerinde de bir Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ya da Avrupa’daki ofislerindeki gibi iş yapmak durumundalar. Bu anlamda bu harekete dogal olarak giriyorlar. Türk şirketleri de geride kalmamak, bilinçli olanları da küresel ısınma kaygısıyla bu işe girmek istiyorlar. Kimileri de bir parça moda olduğu, “Ben de yeşilim” diye bağırmak için.  Bazıları bunu bir pazarlama aracı olarak ele alıyor; binaları yeşil olursa daha hızlı satabileceklerini, daha kolay kiralayabileceklerini düşünüyorlar. Çünkü yeşil binaların iç hava kalitesi artıyor. Ayrıca bu sertifika sistemleri gerçekten çok faydalı. Bu kriterleri izleyerek, sertifikaya başvurmasanız bile yeşil bir bina yapmış oluyorsunuz. Böylece sudan ve enerjiden tasarruf ediyorsunuz, uzun vadede masraflarınız kısılıyor. Türkiye’de yeşil binaların yüzde 20 – 25 daha pahalıya malolduğu gibi çok yanlış bir inanç var. Oysa başlangıçta yaptığınız yüzde 1-2 gibi ekstra bir harcama, uzun vadede size geri dönüyor. Ancak solar paneller, rüzgar gülleri gibi pahalı teknolojiler kullanırsanız, on yatirim maliyeti artiyor.  Bunun en güzel örneği de Siemens’in LEED Gold için başvurduğu Gebze’de yapmakta olduğu proje. Maliyetin yüzde 1 arttığını açıkladılar.

MesutT: Neden birden fazla sertifika sistemine ihtiyaç var?

DuyguE: Global bir standart belirlemek, hemen hemen mümkün değil. Bunun nedeni de her bir sertifika sisteminin o ulkeye göre tasarlanmış olması. Sertifika sistemlerinin, ülkelerin fiziksel yapısından iklimselliğine, kültüründen bina standartlarına kadar birçok parametresi var. Bu nedenle her ülke kendine göre modifiye ediyor. Örneğin ASHREA 90.1 ABD’de kullanılıyor, ama Türkiye’de birçok grup henüz haberdar bile değil. Özel sektör kullanıyor, ama kamu binalarında kullanılmıyor. Oysa LEED, ağırlıklı olarak ASHREA 90.1’e referans veriyor. Bu nedenle ülkelerin bu standartları adapte ederken, aynı zamanda da kendi standartlarını yükseltmelerini bekliyorum.

MesutT: Türkiye, yenilikleri izlemek ve benimsemek konusunda oldukça hevesli görünüyor. Ancak bu heves çoğu durumda geçici oluyor. Bu anlamda yeşil binalara ve malzemelere olan ilginin sürekli olacağını düşünüyor musunuz?

DuyguE: Burada ‘yeşilmiş gibi görünmek / yapmak’ durumu kaçınılmaz. Ancak AB’de ‘uluslararası eko etiket’ çıktığı zaman, belki de bu malzemelerin belli bir standartta olmasını teşvik edecek. LEED ve BREEAM, belli bir süre yurt dışındaki ajanslardan, kurumlardan alınacak. Ben bunun, profesyonelleri bu şekilde iş yapmaya alıştırmasını bekliyorum. Önce uluslararası platformlarda bu iş yapış şekline alışacağız; bu nedenle kendi sertifika sistemimizi oluşturmak icin Turk profesyonellerin uluslararasi sertifikalari ve kendi akreditasyonlarini alarak CEDBIK bunyesine katilmasini ve yeterince YESIL profesyonel isin icinde olduktan sonra kendi sertifikamiz uzerinde calismaya baslamak istiyoruz.  LEED almak bir ekip calismasi isidir.  Ve ekibin her elemaninin bu sertifikayi alirken, bir rolu vardir. LEED AP ise LEED puanlari toplanmasinda kordinator rolunu ustlenir.  Ayrica toplanan puanlarin USGBC’ye yollanmasi ve USGBC den gelen yanitlarin proje ekibiyle paylasilmasi rolunu ustlenir.  Ayrica sadece tasarim ekibinin degilde bina sahiplerinin de LEED ve BREEAM icerigini anlamalari gerek. Cunku sertifikali bina yapma kararinin bina sahibi, yatirimci ve mimar ILK el sikisirken alinmasi gerek.  Bu yesil bina maliyetinin minimum olmasi demek.  Ayrica LEED ve BREEAM almak commissioning diye anilan binanin enerji sistemlerinin bagimsiz bir kisi tarafindan daha tasarimdan baslayarak monitor edilmesini sagliyor ki, bu da yeni cikan kanunda bazi binalar icin sart kosulan ENERJI Yonetici bulundurmakla birebir ortusuyor.

MesutT: Süreç elbette bir işbirliğini gerektiriyor. Bu işbirliğinin zemini oluştu mu sizce?

DuyguE: ABD’de, ASHRAE, Ulusal Aydınlatma Derneği’nin ve Devletin birlikte yazdığı 189P  diye bir kod var. Türkiye’de de devletin, Bayındırlık Bakanlığı’nın bina standartlarına koyacağı böyle yeşil bir kod oluşturması gerek. Bu bir platform oluşturacak. Bu, sadece ticari, yüksek binaların, parası olan zengin grupların değil, herkesin yeşil bina yapmasını sağlayacak. Bu, devlet desteği ile olabilir ancak. TOKİ gibi kurumlar, bu anlamda öncü olmalılar.

MesutT: Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşarı, geçenlerde yaptığı bir açıklamada yeni yapı stoğunun da önemli bir bölümünün yıkılıp yeniden yapılması gerektiği şeklinde bir açıklama yaptı. Temel standartlar konusunda bile bu kadar eksik varken, yeşil hassasiyeti nasıl beklemeli?

DuyguE: Çok doğru, ne deprem ne de çevre standartlarına uyuyorlar. Ama temel standartlar derken, yeşil standartların buzdağının tepesi olmadığını söylemeliyim. Tam tersi; yeşil standartlar son derece basit ve kolaylar. Tek zor kısmı belki, yenilenebilir teknolojilerin kullanıldığı bölümü. O da on yatirim maliyetinden dolayı. Bakın bugün Türkiye’de bütün kapılar hala içeri açılır. Oysa deprem durumunda kolayca çıkabilmek için dışarı açılıyor olmaları gerek. Peki pahalı mıdır bunu yapmak? Bu bir vizyon, bir bakış açısı meselesi. Siz kapının montajını dışarı açılacak şekilde yaparsanız, dışarı açılır. Burada gittiğim her dükkanda söylüyorum kapıyı dışarı açılacak şekilde değiştirmelerini. Yeşil bina konusu da böyle. Yağmur suyunu toplayıp, daha sonra bahçe sulamada kullandıracak bir sistem kurmak çok kolay. Bu teknolojiler zaten hazır, bu konuda kitaplar, yol göstericiler var. Ben Türkiye’de eğitim ve vizyona yüklenilmesi gerektiğini, bilinç kazandırılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun sonrasında gerisi gelecektir. Sonuçta uzaya roket fırlatmak gibi bir şeyden bahsetmiyoruz.

MesutT: ÇEDBİK bu anlamda okullarla nasıl bir diyalog yürütüyor?

DuyguE: Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ), İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), Yeditepe Universitesi, Mimar Sinan ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) MATPUM’dan mimarlik ve muhendislik hocalari, ve bu alanlarda calisan ogrencilerle sürekli iletişim halindeyiz. Bize gelip gidiyorlar. Oluşturduğumuz Akademik ve Sertifika Komitelerinde bu üniversitelerden kişiler var. Koordinatörümüz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde (MSGSÜ) bu alanda doktora yapıyor.   ITU’de bir grup ogrenci genc CEDBIK olusturma girisiminde bulunuyor.

MesutT: Eğitim çalışmaları, önümüzdeki dönemde nasıl bir yol izleyecek? Herhangi bir değişiklik öngörüyor musunuz?

DuyguE: İlk seminerimiz, bir bilgilendirme toplantısıydı. 28 Şubat Cumartesi günü, İngiltere’deki BREEAM sertifika sistemi hakkında yarım günlük bir bilgilendirme programı olacak.
Nisan basinda,  3 gun surecek ve sonunda sinav alinan ve sertifikanin BRE-Global tarafindan verilecegi egitimler olacak.  Bu egitimleri alanlar  sinavlarini gecip, bes proje odevini yaptiklarinda BREEAM-denetcisi olacaklar.

Mayis 2, 16 ve 30’da LEED Sertifikası eğitimleri başlayacak. Bu eğitimleri alanlar, yeni LEED sertifikasi sınavına hazırlanacaklar.  Mart’da eski LEED sinavi kaldiriliyor. Egitimi verecek kisi LEED-Egitimci sertifikasi almak uzere Amerika’ya gitti.

Bekleriz...