"Borusan Neşe Fabrikası" Yarışması Kolokyum Notları



Hakkı Önel: Saygıdeğer konuklar, değerli meslektaşlarım hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarken kolokyum oturumunu açıyorum. Yapı-Endüstri Merkezi temsilcimizin de bahsettiği gibi; Borusan Firması “Annemin İşi Benim Geleceğim” teması ile Türkiye’de ilk defa hem eğitim yapılarını hem de okul öncesi 0-6 yaş eğitimini kapsayan bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. İki bakanlığın desteğini alarak, Mimarlar Odası ve Yapı-Endüstri Merkezi’nin de katkılarıyla böyle bir yarışmayı açması nedeniyle Borusan Firması’nı yürekten kutluyorum. Birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yarışmada 900’ün üzerinde, 1000’e yakın şartname alındı. Hepimizin yakından takip ettiği gibi,  Cumhuriyet tarihi boyunca yarışmalarla elde edilen projeler bağlamında, bu nitelikte ve sayıda şartname alınışı ilk defa bu yarışmada gerçekleşti. Yine bir ilk olarak eğitim yapıları konusunda bir yarışma ilk defa kamu tarafından değil, özel alanda açıldı. Alınan 1000’e yakın şartnameden 188’i proje teslimi yaptı. Açılabilir zarflarda görüldüğü üzere yarışmaya katılan 188 projede ortalama 4 meslektaşımız bu sosyal sorumluluk projesine katkı sağlamış. Yani kreş ve gündüz bakımevleri konusunda 1000’e yakın meslektaşımız kafa yormuş ve önemli bir destek sağlamış. Bunu önemsiyoruz.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Yarışmanın ilan edildiği tarihlerde Borusan, meslektaşlarımıza medya üzerinden bir çağrıda bulunmuştur; “Bu sosyal sorumluluk projemize destek verin mimarlar!”. Yarışmalar tarihine baktığımız zaman bu yarışma; 900 şartname ve 188 proje teslimi ile en fazla katılımın olduğu ikinci yarışma. Birincisi Kayseri’de düzenlenen cami yarışmasıydı. Şartnamelere baktığımızda 1000’e yakın meslektaşımızın destek sağladığını, 4000’e yakın meslektaşımızın da bu konuya yoğunlaştığını görüyoruz. Bu yarışmaya katılımı, şartname alımını, destekleri ve Borusan’ın girişimini mimarlık alanında önemli bir mesaj olarak algılıyoruz. Bu sebeple destek veren herkesi kutluyorum. Sergiyi de dolaştınız ya da açılıştan sonra dolaşacaksınız. Gökhan Avcıoğlu ile Sinan Kafadar meslektaşlarımız asil jüri üyelerimiz olarak ilan edilmişti. Bu iki jüri üyemiz yurtdışındaki görevleri nedeniyle şartname ve ihtiyaç programının hazırlanması sürecinde toplantılarımıza katılamamıştı. Bu nedenle Mimarlar Odası yarışmalar yönetmeliğine göre Burçin Hoca ile Selçuk kardeşimizi yedek üyelikten asil üyeliğe geçirerek yönetmeliğe uygun olarak değerlendirme çalışmalarına başladık.

Tutanaklarda da açıkça belirtildiği gibi; yarışmalar yönetmeliği 33. Madde A fıkrasına göre jüri üyelerinden bir kişinin proje hakkında olumlu görüş bildirmesi, o projenin bir üst aşamada değerlendirilmesi için yeterlidir. Bu bağlamda 13 proje tüm jüri üyelerinden olumsuz görüş alarak ilk turda elendi. 175 projenin ise ikinci turdan itibaren değerlendirilmesi kararlaştırıldı. İkinci turda yine yönetmeliğin belirttiği gibi genel bir görüşme yapıldı. 1-1,5 gün öncesinden jüri üyelerimiz bireysel çalışmalarını tamamlamıştı. Jüri üyelerimizin yarısından bir fazla oy alan projelerin 3. tura kalması kararlaştırıldı ve 3. tura 50 proje kaldı. Yarışmalar yönetmeliğinde, bu 50 projeden ödül ve mansiyon sayısı kadar proje belirleniyorsa 4. turda sıralama yapılması tanımlanıyordu. 4. turdan sonra, raporda da belirtildiği gibi, yapılan her proje üzerinde tek tek gerek akademik gerekse teknik yönden uzun tartışmalar yapıldı. Önyargısız ve keyifli bir jüri çalışması gerçekleştirdik. Bundan dolayı da mutluluk içindeyim. Jüri üyelerine de teşekkür ediyorum ve mesleğimiz adına şükranlarımı sunuyorum. Her defasında önyargısız, sürekli tekrardan sorgulayarak ve tekrar geri dönerek ortak aklı yakalamaya çalıştık. Her proje üzerinde yapılan tek tek görüşmeler sonucunda 4. elemede 23 proje kaldı. Bildiğiniz gibi üç ödül, üç mansiyonumuz vardı. Bir de jüri emrine tahsis edilmiş 15 bin vardı. Bu sayıyı aştığımız için yönetmeliğin belirttiği şekilde 5. tura geçtik. 5. turun sonunda da yaptığımız olağanüstü çalışmalar ve olağanüstü tartışmalar sonucunda 13 proje kaldı. Bu aşamada jürimiz, 15 bin liralık jüri emrine tahsis edilmiş projelerden satın alma olarak 5 satın alma, 6 tane de 3’ü ödül 3’ü mansiyon olmak üzere 11 derecelendirmenin yapılmasını kararlaştırdı.

Yönetmeliğin belirlediği gibi; evvela oy birliği ile derece ve mansiyon grubuna giren 6 proje ve satın alma grubuna giren 5 projeyi seçerek diğer 2 projenin elenmesine karar verildi. Tutanaklarda da belirlediğimiz gibi, dereceye girmemesine rağmen açabilir kaydı olan çok sayıda proje vardı. 23 Nisan geç saatlere kadar yaptığımız çok keyifli çalışmalardan sonra, o projeleri de açtığımız zaman bu yarışmaya daha çok genç yarışmacıların çok büyük destek verdiklerini ve katılım sağladıklarını gördük. Bu durumdan da sevinç duyuyorum. Benim bu genel açıklamalarımdan sonra, jüri üyelerinden de katkı sağlamak isteyen olursa onlara söz vereceğim. Daha sonra da kolokyumu yönetmek ve soru-cevaplara geçmek üzere değerli meslektaşım, Zafer kardeşimi davet edeceğim. Öncelikle Murat Hoca’dan başlayarak jüri üyelerimin genel düşüncelerini almak istiyorum. Daha sonra da kürsüyü Zafer’e teslim edeceğim, Zafer kolokyumu soru-cevaplar şeklinde yönetir.

Murat Uluğ: Teşekkürler söz verdiğiniz için. İlk etapta söylenmesi gerekenleri söylediğinizi düşünüyorum. Biz söyleyeceğimizi söyledik yarışmacıların söz hakkını çoğaltmak için fazla bir şey söylemeyeceğim. Tartışma ortamını tercih ederim. Teşekkür ederim.

Sinan Omacan: Ben de soru-cevaplara daha fazla süre kalsın istiyorum. Sadece kısa birkaç şey söyleyeceğim. 188 proje sayısı çok yüksek bir sayı. Ödül, mansiyon ve satın almalar dışında kalan projeler içerisinde, elemekte zorlandığımız ve elerken içimizin acıdığı projeler oldu.

Hikmet Sivri Gökmen: Borusan’a bu girişiminden dolayı teşekkür ediyorum. Çünkü özellikle ülkemizde okul öncesi eğitim bu işlevle yapılmamış yapılarda veriliyor. Çocuklarımızın evlerden dönüştürülmüş okul öncesi eğitim birimlerinde zamanlarını geçirdiğini bildiğimiz için böyle bir projeyi değerli buluyorum ve Borusan’a teşekkür ediyorum.

Burçin Cem Arabacıoğlu: Sözü uzatmadan kısaca bir şey söyleyeceğim. İlk kez, yapılan bir yarışmaya bu kadar yüksek katılım sağlayan tasarımcılara çok teşekkür ediyorum.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Ö.S.B: Ben daha çok yarışmacılardan gelecek düşünceleri, yorumları ve eleştirileri merak ediyorum.

H.Ö: Değerli meslektaşlarım sizlerle bir bilgi daha paylaşmak istiyorum. Bu anlamda ilk defa ortaya çıkan bir yarışma olması dolayısıyla ve mimarlar ortamında da bellek oluşturması adına Borusan ilgilileri ve Yapı-Endüstri Merkezi ile yaptığımız toplantıda jürinin bu çalışmalarının tamamının bir yayın haline dönüştürülmesi önerisi uygun görüldü. Bu çalışmaları bir yayına dönüştüreceğiz. Bu bilgiyi de sizlerle paylaşmak istedim. Söz sizde Zafer.

Zafer Akdemir: Teşekkürler Hakkı Hocam. Özellikle bu onurlu görev için hem jüri başkanımıza hem de jüriye bu süreci başarıyla kurtardıkları için teşekkür ediyorum. Kolokyum başlangıcından önce, katılım anlamında projelerin bir bölümünü görme olanağı buldum. Çok değerli ve önemli projeler var. Katılan herkesin eline sağlık. Onlara meslek yaşamlarında başarılar diliyorum. Sözü fazla uzatmadan sorular varsa onları almak istiyorum. Soru-cevap bölümünü daha değerli buluyorum ve olabildiğince uzun tutmak istiyorum.

Boğaçhan Dündaralp: Merhabalar. Öncelikle Borusan’a mimarlar arasında fırsat eşitliği yarattığı için teşekkür ediyorum. Fakat Borusan’ın oldukça zor ve çetrefilli bir yarışma açarak zor bir yola girdiğini de biliyoruz katılımcılar olarak. Zor bir şeye kalkışılmış durumda. Umarım sonucu da bu zorluğu açabilecek şekildedir.  Ben bir katılımcı olarak konuya nasıl yaklaştığımızı ve bunları nasıl değerlendirdiğimizi kısaca aktarmak ve bunu tartışmaya açmak istiyorum. Biz yarışmalara çok katılan bir ekip değiliz fakat yarışmaları çok seven ve buna inanan bir ekibiz. Yarışmalara çok katılan bir ekip olmamamızın sebebi; tek tipleştirilmiş bir yarışma yönetmeliği üzerinden kurulan yarışmaların kendine özgün koşullara göre yarışmanın biçimlenmesini engellemesi. Her defasında bütün koşulların olağan olarak iyi biçimde bir araya gelmesi ile iyi yarışmaların ortaya çıkacağı gibi bir sonuca bizi itmesi… Yarışmaları her defasında jürisiyle, şartnamesiyle, bunu açan kurumla, talep edilen şeyle, bunun karşısındaki gerçekliğiyle değerlendiriyoruz. Sözüne inandığımız, arkasında duracağımız ve kendimizi sorumlu hissettiğimiz bazı konular da söz konusu oluyor.

Borusan’ın açtığı yarışma öncesinde yapılan hazırlıklarla, şartnamesiyle, jürisiyle ve konunun içeriğiyle bizi cezp etti. Uzun süredir çocuk, eğitim ve mekân üzerine çalışmalar yapıyoruz. Böyle bir yarışmanın ilk defa açılmış olması ve özellikle çocuk-eğitim-mekân üzerine bizi düşünmeye yönlendirmesi bizim için çok önemli bir durumdu. Yarışma çok katmanlı bir içerik barındırıyordu. Çünkü sosyal sorumluluk projesi olarak bir kurumun uzantısıydı. Bunun 10 ilde devam etmesi gibi bir düşünce vardı. Aynı zamanda 75 ile 150 öğrenci sayısıyla 0-2 ve 3-6 yaş grubu farklı ölçüt ve boyutlarda çocukların bir arada kullanacakları bir mekân talep ediyordu. Çocuk ve mekân üzerine çok fazla kafa yormuş bir ekip olarak çok zor bir konu ve çok katmanlı bir yarışma olduğunu fark ettik. Çalışmalarımız sırasında önceliğin neyin üzerine kurulması ve böyle bir problemin neyin üzerine inşa edilmesi gerektiği üzerine çok kafa yorduk. Hepsini birleştirmek çok kolay olmadı. Eksenimiz çocuk ve mekân ilişkileri üzerine odaklandı. Bu yaş gruplarının programatik ilişkileri, mekân kullanımları ve birbirleriyle kurdukları ilişkiler mimariyi biçimlendiriyor. Ancak baştan beri korktuğumuz bir konu vardı. Bu konu; önceliğin bu düşündüklerimiz üzerine değil de mimarların genelde kapsayıcı ve her şeyi çözücü olduğuna inandıkları genel kavrayış ve yaklaşımlarının bu ilişkiyi kapsayacak biçimde değerlendireceğiydi. Sonuçlara baktığımız tüm ödül grubundaki projelerin bu anlamda oldukça çözümsüz olduğunu gördük. Özellikle yaş ilişkileri ve ölçek ilişkileri yeterince çözülmemiş. Projeler; hijyen ilişkilerinde ve aynı zamanda ölçek ilişkileri ile bağlantılı olarak birçok alan kullanımı ve yapı dili üzerinde kurulacak ilişkilerde oldukça çözümsüz noktalar içeriyor. Bu yarışmanın daha sonrasında kendi süreçlerini nasıl belirleyeceği ile ilgili bir önemi olduğunu düşündüğüm için bunu gündeme getirmek istedim.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Yarışma bir fikir yarışması değil; 1/100 ölçekli uygulamaya dönük, gerçekten bir sonuç almaya odaklı bir yarışmaydı. Sonuçlara bakınca bunun bir defada sonuçlanan bir yarışma değil de kademeli sonuçlanması gereken bir yarışma olduğu görülüyor. Fikir durumu ağır basan ancak içerik olarak bunu dolduran projelerin çıkmadığı bir sonuç var. Jüri önüne gelen durumla ve elindeki şartlarla bunu değerlendiriyor ve konuları tartışma noktasına getiriyor. Ortaya çıkan sonucu kabullenmek kurumsal olarak Borusan’a kalmış. Ancak bu durumda jürinin açık yüreklilikle şöyle bir şey söylemesini önemserim; “Bu sonuçlar ve ortaya çıkan durum uygulamaya dönük aşamalarda; ödül grubundaki birinci, ikinci, üçüncünün şöyle bir yöntem üzerinden devam etmesi ya da şöyle bir metot izlenmesi gerekir”. Çünkü bazı projelerin gerçekliğe temas ettiği noktada yeterli çözümleri üretemeyeceğine inanıyorum, özellikle konuya çocuk ve eğitim merkezli baktığım zaman. İlk etapta bunları söyleyeceğim daha sonrasında projeler üzerinden daha somut tasarımsal kısımları da tartışmak isterim.

 
M.U: Bu yarışma iki nedenle bir ilk; birincisi kreş olması, ikincisi de model tasarım olması. Model tasarımı olması konusunun belirsizliği yarışmada hissediliyor. Vurgusu çok yüksek. Neredeyse açılışı bununla yapıyor şartname. Şartname şunu diyor; “Bir model tasarım geliştirilecek ve bu model tasarımın Adıyaman’daki uygulamasına bakılacak, bu uygulamanın ikna ediciliği diğer 10 alım için tasarımın meşruiyetini sağlayacak. Yarışma geneline baktığımızda bununla ilgili sıkıntılı bir süreç var. Senin de bu konuyla ilgili tespitlerin doğru. Düşünme reflekslerimizle ilgili alışkanlıklarımız terk edilmemiş gibi görünüyor. Bir model üzerine değil de Adıyaman üzerine oluşturulmuş yere dayalı bir tasarım düşüncesi üzerine ya da bir tip proje araştırması… Bir projeyi başka bir alana nasıl uyarlarız? Model konusu çok kritik bir konu. Bir bünyenin farklı bir alan için nasıl dönüştürüleceği üzerine olan kurgusu, yaptığımız pratikler üzerine düşünce sistematiğimizi geri çalıştırarak gerçekleşmesi gereken bir süreçti. Çünkü bu bizim için de yeni bir deneyim. Bu yeni deneyim aynı zamanda bir fırsat. Mimarlık ortamının kendi düşünce alışkanlıklarını ve sistematiğini geliştirmesi için bir olanak. Örneğin bir model tasarıma çok basit baktığınızda önce bir kalıbı yani negatif bir şeyi oluşturursunuz. Pozitif olarak dolduracak. Daha sonrasında ortam ile olan ilişkisini gözden geçirirsiniz. Tasarımların tamamı baştan oluşturulmuş pozitif sonuçlar. Hepsi sonuç almış. Sonuç aldıktan sonra geri dönüp yeniden onun olabilirliği üzerine fikirler üretilmeye başlanmış. Bu eleştirilecek bir durum; ancak durum buysa bunun üzerinden düşünmek zorunda kaldık. Kritik bir şey karşımıza çıktığında, o karşılaşma üzerine bu belirleyiciliği merkeze alarak bunun üzerine düşünmek zorundasınız. Yarışmanın kendi kapsamına, içeriğine bağlı kalmanın hangi tasarım üzerinden olduğu üzerine bir bağlayıcılıkla başlıyorsunuz. Birinci bu açılımı yapan bir tasarım. Kreş olması kadar bu durum da var. Kreş olması bir sonuç. Model olması ise bir süreç. Ortada süreç yokken sonuçlar üzerine jüri bir değerlendirme yapamazdı. Bu tartışılması gereken çok önemli bir konu.

Reklam Goruntulenme Bolumu

S.O: Şartnameden itibaren çok katmanlı bir sorundu. Kreş, tekrar edebilecek bir tasarım, farklı iklimlerde ve farklı büyüklüklerde tekrar edecek. Çok katmanlı bir sorun olduğu belli. Jüri içerisinde de herkes farklı farklı yaklaştı. Örneğin ben Murat Abi’nin bahsettiği konudan tümüyle uzağım. Model düşüncesinde, tekrar eden şeyin doğrudan doğruya çok sorun çıkarmadan tekrar edilip edilemeyeceğine bakarım. Bütün kurgunun belirli bir model düşüncesinden gelip gelmediğine bakmam. Bu da şartnameye uygun bir bakış. Ancak benim verdiğim ağırlık farklıdır. Örneğin ben; bir çocuk, gelişimi içerisinde hemen hemen bütün hayatı boyunca belirleyici olacak mekân algısını 0-6 yaş aralığında kurduğu için, bu algıya katkı yapmasına bakarım. Böyle bir tekrar üzerine dayalı mimari bir model düşüncesini, biz mimarlar arasında kalacak bir şey olduğundan, çok da fazla önemsemem. Bu süreçte de bu şekilde davrandım. Herkes bu konuda farklı düşünüyor. Sadece bu konuda değil; şartnamede belli bir ağırlık verilmeksizin sürdürülebilirlik, çocukların mekânsal ihtiyaçları, güvenlik gibi sıralanan bütün kriterler için herkes farklı bir kombinasyonlar ve farklı ağırlıklar içerisinde görüştü. Ama bunların hangisinin önemli olduğu da uzan uzadıya tartışıldı; herkes de mutabık değildir.

Z. A: Kişisel görüşümü söylemem gerekirse eğitim yapılarında tipleştirmeden yana değilim. Sergiyi dolaştığımda yere özgü çözümlerin ağırlıkta olduğuna tanık oldum. Başka yere uygulanması konusunda çocuk mekânlarının gereksinimlerini karşılayacak mekânsal çözümler yer yer karşılık bulsa da ağırlıklı olarak yere özgü çözümler vardı. Sinan’dan sonra Ömer’de bu konuda bir şeyler söyleyecek

Ö.S.B: Yarışmada özellikle şartname üretim sürecinde tanımladığımız problemin oldukça çetin bir problem olduğunun farkındaydık. Bu çok da normal bir problem değil. Birçok yarışmada tanımlanan problemler; daha sonra yarışmacıların tasarımcıların bu problemlere belirli ağırlıklar vererek ürettikleri çözümlere göre onların seçimleri üzerinden şekilleniyor. Ama bu proje üzerinde bu durum biraz daha kontrastları olan bir durumdu. Tasarımcılardan çocuk ve onun dünyasına yönelik bir yapı yapmaları isteniyordu. Bunu endüstriyel bir alanda yapmaları isteniyordu ve bunun bir model olarak başka yerlere adapte edilmesi isteniyordu. Aynı zamanda yerle de orantılı bir ilişki kurması bekleniyordu. Bunların hepsinin bir arada mükemmel olarak bulunmasının imkânsız olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla yarışma kapsamında üretilen projelerin bu maddelerden bazılarını önceleyerek bazılarıyla da ilgili daha muğlak durumlar oluşturarak üretildikleri de kesin. Sergiyi gezdiğimiz zaman projeleri aşağı yukarı dört beş kanaldan kolaylıkla okuyabiliriz. Ama galiba bunlardan en zoru model üretmek ile ilgiliydi. Bunun ne kadar hakkıyla yapılabilir bir şey olduğu konusunda hala birtakım kaygılarım var. Bu kaygılar şöyle; tasarımda en kritik nokta üretilecek yapının, bizim algıladığımız dünyadaki bir yapının, insanla kuracağı ilişkinin ötesinde çocuk ve onun oyun dünyası ile onun zihnindeki dünya ile ilişki kurmasıydı. Tasarımın en çetin sorunu bence buydu. Çünkü biz yetişkinlerin paradigması daha farklı çalışıyor. Sergiyi gezip baktığınızda çok fazla yetişkin dünyasına ait yapı ve mekân kurguları gözlemliyorsunuz. Bunu bir çeşit ezber durumu, bir yapı yapma refleksi olarak algılıyorum. Bu tip yaklaşımlar jüride ilerleyen safhalarda daha çok yadırgandı. Ezber üzerinden öğrenilmiş bir durumu tekrarlayarak herhangi bir yapı yapma refleksi çocukla ilişki kuran ve çocuğu mekânla bütünleştiren ve onun oyun dünyasına hitap eden bir tasarımdan belki bilerek belki de bilmeyerek uzak durma halinin negatif yönde etkilediğini söyleyebilirim. Boğaçhan’ın söylediğine katılıyorum, çok çetrefilli ve zor bir problemdi. Dolayısıyla tüm bu parametreler üzerinden jürideki herkesin zihnindeki ağırlık noktasını bulup tartışmalarla bir sonuca ulaşıldı. Birçok yarışmada da olduğu gibi…

B.C.A: Ben de kısaca bir ekleme yapmak istiyorum. Jüri üyeleri arasında konuya farklı yaklaşımlar oldu ve çok uzun süren tartışmalar da yaşandı. Bunun bir zenginlik olduğu görüşündeyim. Jüri her konuda hemfikir olarak bir önyargı ile projelere yaklaşmadı. Bu da çıkan sonuçların değerlendirilme sürecinde zengin bir bakış açısının geri dönüşünün olduğunu gösterdiğini düşünüyorum. Uygulanabilir bir modelin geliştirilmesinde, modelin bir tip projeye dönüşmesi kaygısının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben değerlendirmemi bunun üzerinden, projenin tip projeleşmemesi üzerinden yaptım.

H.Ö: Proje bir taraftan tip proje olmayacak, bir taraftan bu karmaşık konuların arasında bir model oluşturacağız. Sonra bu kavramsal modeli bir alana uyarlayacağız. Bu durum Boğaçhan Bey’in bahsettiği gibi, acaba yarışma tek aşamalı değil de iki aşamalı bir yarışma olabilir miydi sorusunu çağrıştırıyor hemen. Biz bu soruyu kendi içimizde tartışmıştık. Evvela bir model oluşturup ikinci aşamada bu modeli alana uyarlama konusunda geliştirici bir model yakalayabilir miyiz diye düşündük. Maalesef bu olanağı bulamadık. Hem Borusan hem de ilgili bakanlıklarımız projeyi hemen hayata geçirmek istiyorlar. Hatta bana jüri başkanı olarak sordukları şey; “19 Mayısta temel atabilir miyiz hocam?” oldu. 19 Mayıs bu haftasonu biliyorsunuz. Hepinizin Gençlik Bayramını şimdiden kutluyorum. Böyle bir olanağı yakalayamadık. Süremiz yoktu. Olabilseydi çok iyi olurdu Boğaçhan Bey. Ancak ikisini bir araya getirip tipleştirmeden, olabildiğince esnek, az önce Selçuk’un da söylediği gibi çocuk ve oyun temalı bir tasarım ortaya koymak gerekiyor. Burada kimlikli mimari bir yapı mı bekliyoruz? Çocuk gözüyle bakma, mimar gözüyle bakma, bizler gözüyle bakma birbirinden çok farklı. Algılar da çok farklı. Bu mekânları hem kavramsal hem de bağlamsal anlamda yalın bir biçimde nasıl yorumluyor meslektaşlarımız? Bu soruların cevaplarını aradık. Az önce Burçin Hoca’nın da söylediği gibi jüri üyelerimizin de yapısına bakarsanız çok değişik yapılardayız. Farklı görüşlerimiz var. Fakat hiçbir arkadaşımın önyargısının olmaması beni sevindirdi.  Daima her seferinde tekrar tekrar tartışarak kendi benimsediklerimize rağmen bazı konuları ortak aklı yakalamaya çalıştık. Çok uzun tartışmalar sürdürdük bu projeler bağlamında. Bunun da mutluluğunu ve keyfini yaşıyorum. Dilerim ki bu nitelikteki bir çalışmayı başka jürilerde de sürdürürüz.

Mehmet Şenol: Modelin doğru olup olmadığına değinmeden önce şartnameye değineceğim. Şartnamede kanun baz alınır. Birinci olan projenin 1/100 istenmesine rağmen 1/200 yapıp birinci olmasını doğru bulmuyorum. Buradaki yönetmeliğin ne dediğini merak ediyorum. Jürinin şartname ihlalini kabul etme hakkı var mıdır, bunu öğrenmek istiyorum. İkincisi şartnamede jürinin ölçüm kriterlerinin başında esnek olması, bir model oluşturması yazarken, soru-cevaplarda birinci kriterin yere ait olması cevabı vardı. Bu cevap sizin tarafınızdan verildi. Size sorulduğunda; birinci kriterin model oluşturmak değil, Adıyaman’a ait olan bir yapı olduğu söylendi. Tabi ki model karakteri aranabilir. Ama bunları öne çıkaralım. Üçüncü konu ise; benim hayatımın uzun bir dönemi Almanya’da geçti birkaç yıldan beri Türkiye’deyim. 25 yıldan beri yarışmalara katılıyorum. Kreş ve yuva konusunu çok iyi bilen bir ülke İsviçre, Almanya, Avusturya, Japonya olsun. Ödül alan hiçbir proje fonksiyon açısından yurtdışında olan; Almanya’da veya Japonya’da olan yönetmeliklere uyum sağlamıyor. Örneğin açık alan yaptığınızda her çocuğun 10 metrekare bir alana ihtiyaç duyduğu her yerde yazar. Bizim 150 tane çocuğumuz var, 50 tanesi emekliyor diyelim 1000 m2’ye yakın açık alan gerekiyor böyle bir yapıda. Bunu sağlayan çok az proje gördüm. İlk sıralarda olan projelerde hiç göremedim. Teşekkür ederim.

Z. A: Bizde teşekkür ediyoruz. İki kapsamda soru geldi. Ölçek konusu ve değerlendirme kriterleri konusunda.

Reklam Goruntulenme Bolumu

H.Ö: Boğaçhan’ın açtığı gibi; bu karmaşık konuyu bir model haline getirip sonra da bunu alana uyarlamak ve bağlamak çok kolay bir iş değil. Bu zorluğa rağmen, bu karmaşık problemin içinden olabildiğince sorunları ayıklayıp, basitleştirmeyip yalınlaştıran çözümlerin çok başarılı çözümler olduğunu sizler de gördünüz. Biz de gördük. Bahsettiğim konu basitleştirme değil. Yalın mimarlık, lean architecture gibi kavramlar bağlamında iyi yaklaşımlar var projelerin içerisinde. Bu bağlamda az önce meslektaşımızın da sorduğu gibi soru ve cevaplarda model değil de Adıyaman örneği ön plana alınıp o şekilde yanıt verilmişti. Halbuki şimdi ki söylemler model öncelikli. Biz baştan beri önce bir konsept tasarım modelin oluşturulması, esnek, çocuk temalı mekanların oluşturulması ve bu modelin daha sonra Adıyaman örneğine uyarlamasını istedik. Adıyaman alanında olduğu gibi başka OSB alanlarında da uygulanacak. Ölçek konusuna gelince sizin de bahsettiğiniz gibi ilk defa yapılan bu yarışmada hem konsept tasarımı, hem de sistem detayı isteniyor. Sistem detayı bağlayıcı… Sistem detayı istememizin sebebi tüm ölçeklerde ölçek kavramını bırakarak; alan, proje, konsept yaklaşımlar, strüktürel malzeme ve konstrüksiyona yönelik öneriler, hem kurduğu kavramsal model üzerinde hem de değişik OSB’lerde uygulanacak yönlere göre nasıl bir çeşitlilik gösterecek? Bunları istedik. Gerek yarışmalar yönetmeliğinde gerek bizim şartnamemizde bu ölçeklere uyup uymama konusu yarışma dışı kalmayı gerektirmiyor. Birinci ödül alan projesini 1/200 ölçeğinde sunmuş. Jürimiz bunun üzerinde çok fazla durmadı. Konuyu anlatmasını önemsediğimiz için durmadık. Ancak jüri tavsiyelerinde de bahsettiğimiz gibi; olabildiğince oyun ve çocuk temasının işlenmesi, etkinlik mekânlarını esneklik biçiminde çözümlerken onu yalın bir yapı kabuğu içerisine alıp sonra da belirli yerlerine açıklıklar getirilmesi bir jüri üyesi haricinde diğer altı jüri üyesinin beğenisini kazandı. Bu anlayış bağlamında yapı kabuğunda sistem detayına bakarsanız ki jüri tavsiyesinde de bahsetmiştik, açık alan ve kapalı alanların korelasyonu bağlamında bu dengenin çok da sağlıklı kurulamadığı birçok projede görülüyor. Bu gerçekten önemsenmesi gereken bir konu. Jüri tavsiyelerinde birinci ödüle tavsiyede bulunduk. Daha da önemlisi yalın yapı kabuğunun sıcak iklim bölgelerinde, soğuk iklim bölgelerinde, ılıman yağışlı iklim bölgelerinde tek bir malzeme ile aynı anlayışta çözülemeyeceği ortada. Bununla ilgili çözüm arayışlarında da belli bir olgunluğa ulaşmadığını gördük ve bunun geliştirilmesini tavsiye ettik.

Ö.S.B: Jüriler birkaç kategoride değerlendirilebilir. İstenenler ve verilenleri bir check-liste dönüştürürsünüz, vermeyenleri elersiniz. Bu böyle bir jüri değildi. İstenenler tabi ki çok önemli. Ölçek ve kurallara yarışmacıların uymasını beklersiniz. Ama tüm kurallardan çok daha önemlisi çocuk ve onun dünyasıyla mekânsal olarak bir bağ kurabilmek. Bu tema üzerinde fikir geliştirebiliyor olmak. Başka bir paradigmayla da bakabiliriz. Mesela böyle bir paradigmayla gelişmeyen projeleri elemek kadar ölçeğe uymayan bir projeyi de elemek aynı zihnin çalışma prensibine uygun. Bir projenin istenenleri veriyor olması nitelik ve nicelik olarak çok önemli. Ama bunu sadece bir parametre olarak alamazsınız. Bir tasarımcı ve mimar olarak fikre bakarsınız. Bu fikrin gerçekten farklı koşullarda uygulanabilir ya da uygulanamaz olmasına bakarsınız. Almanya ile ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum. Ben Almanya’da doğdum. Almanya’da bir anaokuluna gittim. Sizin söylediğiniz 10 m2 kuralını karşılıyordu. Ama öyle bir kreşte çocukların yaşıyor ya da yetişiyor olmasını istemem açıkçası. Standartlar ve kurallar her şey değildir. Hele ki böyle bir yarışma söz konusu olduğunda yaratıcı bir düşünce beklersiniz. Teşekkür ediyorum.


Suat Güreşçioğlu: Mehmet Bey’in sorularına, jüri başkanının üzerinde durmadık demesi biraz hafif kaldı. 40 numaralı soruyu soranı kutlamak istiyorum. Çok net bir sorusu var. Bu soruda: 1/100 yerine 1/200 ölçekli projelerin 1/20 sistem detayı yerine 1/50 grup odalarının sistem detayından kesilip 200 yerine 1/500 ölçekli maket istenmesinden bahsediliyor. Bu şekilde istenenler 2 paftaya sığabilmektedir. Soruda; “şartnameye uyulacaktır’ yanıtını vermeden önce lütfen yarışmacı olduğunuzu düşünüp karar verin” diyor.  Jüri soruları yanıtlarken Ömer Selçuk Baz galiba yanıtlayanlar arasında değildi. Şartnamede pafta sayısı en fazla 4 olarak istenmektedir. Bu yarışmanın konusu ve içeriği bakımından yarışmacılardan istenen hususların özenle saptanmış olduğunu, jürimizin özenli tutumunu özellikle belirtiyorsunuz. Yarışmacıların da şartname koşullarına özenle uyması beklenmektedir. Bu bir jüri tavrıdır ve jüri burada toplu olarak bir tutum gösterir. Jüri bu tutumu, özellikle yarışma sonucunda, göstermezse hepimiz doğal olarak şüphelerimizi, kaygılarımızı ve jürinin bütününe olan şahsi görüşümüzü –onların şahsiyetleri üzerindeki değerlendirmemizi saklı tutmak koşulu ile- jüriye sorma ihtiyacı hissederiz. Söyledikleri sözü yediklerine göre, mutlaka bir bildikleri vardır.

Sonuç olarak herhalde burada kendi içlerinde bir tartışma yaptılar. Belki de geriye dönüş imkanları olsaydı “Keşke bu soruya bu şekilde cevap vermeseydik, daha esnek kalsaydık” derlerdi. Biz de kendimizi yeninden gözden geçirirdik. Belki de haklı bir nedenle Ömer Selçuk Baz’ın belirttiği gibi esas olan çocuk dünyasıydı. Belki daha fazla tartışmaya sebep olacak alanları incelemeleri için mimarlara bir şans vermek gerekliydi. Ancak sorunun kendisi zaten tartışmalı ve sıkıntılı bir soru. Acaba çocuk dünyası dediğimiz dünyayı biz büyükler ne kadar biliyoruz? Biliyorsak yarışmacılara bu dünya hakkında gerekli olan bilgileri, uzmanlardan ya da bilim adamlarından destek alarak neden aktarmadık? Aktarmadıysanız, o zaman bırakacaksınız biz büyükler bildiğimiz gibi bir proje yapacağız. Bu bilgiler bu proje üretim biçiminde kimisi katı kalabilir kimi çok esnek kalabilir. Ama katılığı çocuk dünyasından çok uzaklaşmış olarak algılayacaksak 0-6 yaş grubunun ne kadar algısı olduğu konusunda da uzun tartışmalar yapmalıyız.

Reklam Goruntulenme Bolumu

İkinci sıkıntı şudur; bu çocuklar muhteşem kreşlerden çıktıktan sonra evlerine döndüklerinde, o psikolojiyi de düşünen sayın jüri üyeleri çocukların hangi kültür şoklarıyla karşı karşıya kalacaklarının da hesabını yapmalıdırlar. Organize sanayi bölgesinde yapı yapıyoruz. Bu çok önemli… Organize sanayi bölgesi çalışanlarını, işçileri ve bu işçilerin çocuklarını kreşe götürüyoruz. Acaba burada kurulacak mekânsal kalite olağanüstü 21 yüzyıl yapıları mıdır? Tasarlanması gereken çok anormal, hiç görmedikleri çizgiler ve mekânlar mıdır? Yoksa aklı başında yapılmış, iyi çalışan, tıkır tıkır işleyen, basit ve tekrar edilmesi aranan, değişik iklim bölgelerine cevap vermesinin yanında değişik arsalara da cevap vermesi beklenen bir tasarım mı isteniyor? Ancak elimizdeki arsalar çok biçimsel olarak tam bir kare ya da dikdörtgen değil, bir yamuktu ve uygulanması istenen bir binaydı. Biz Adıyaman üzerine bir proje çözmek zorundaydık. Diğer alanlarla ortak tek nokta hepsinin OSB olmasıydı. OSB’lerde şart şudur; hemen hemen bütün OSB’lerde arsa düzlenir. Bu alanların yapıları böyledir çünkü büyük yapılar, fabrikalar yapılır bu alanlara. Eğimli, kotlu hatta kayalık bir arazi bile olsa hepsi belli kota düzlenir. Bu durumda, düzgün ve düz bir zeminde bina yapılmasını beklemek temel kriterlerden birisi olabilirdi. Seçimlerinize, 4. ve 5. elemelere giden sürece baktığımda; “Belli bir arazi var ve o araziye tek bir yapı yapılacak”, “Bu proje eğimli arazide de yapılabilir” gibi sonuçlar görüyorum. O halde bu projelerin tekrarları nasıl yapılacak, değişik iklim bölgelerinde nasıl uygulanacak? Kendi kriterlerine uymayan bir jüri ile karşı karşıyayız. Arayışlarınız varsa fikir projesi düzeyinde bırakabilirdiniz. Hiçbir arsa ve yer göstermezdiniz. Çünkü göstermeye gerek yok o zaman. Tekrarlanmasını söylemenize gerek yok. O yüzden yeterli olmadı Hakkı Bey, cevabınızı bir kez daha gözden geçirin. Bu oruya böyle bir cevap verilmesinden dolayı henüz bütün üzerinde kişisel bir değerlendirme yapmak istemiyorum. 

S.O: Suat Bey’in ilk sorduğu plan kesit ölçeği dışındaki sorulara yanıt vereceğim. Bunlar her hangi bir yerde tekrar edecek yapılar değiller. OSB’ler içinde tekrar edecekler. Yol erişimi plana uygun, otopark miktarı gibi belli bir standartlar var. Bunun dışında da OSB’de çalışan anneler için bir şey yapılması standardı var. Buradaki projeler içerisinde değişik yanıt üretenler var ama bunları tümden göz ardı eden bir şey görmedim. Sizin neyi kast ederek söylediğinizi bilmiyorum. Düz bir arazi üzerine yapılabilecek olması bence bir varsayım. Biz onu varsayamayız. Arazinin düz olduğunu varsayıyoruz tabi ama burası değil. Burası biraz eğimli. Çoğunun daha düz olduğunu varsayıyoruz. Eğimsiz bir arazi içerisinde topografik bir hareket yapmak o kadar zor bir iş değil. Eğer çocuğun ihtiyacı bunu gerektiriyorsa, ne kadar ikna edici olursa o ayrı bir konu, bu yapılabilir. Model, tekrar edilme, OSB içerisinde olma konularına şu gözle bakıyorum; bazı öneriler var ama 188 proje içerisinde 10 tane belki, iki defa tekrar etmeniz anlamsızlaşır. Kendi kalitesizliğinden değil. İki defa tekrar etmesi hem çok zor olur hem de pek mümkün değil.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Bunun dışında büyük bir kısmı içerisinde şu ya da bu şekilde OSB diye çerçevesini çizebileceğimiz, arsalar içerisinde çok zorlanmadan, anlamsızlaşmadan tekrar edilebilir şeyler var. Ama burada tartışılanlarda şöyle bir beklenti de var; sadece böyle bir edilebilirlik değil tasarımın kurgusunun bu tekrar edilme ve çeşitlenme üzerine kurulması gibi bir şey… Şartname ve soru-cevaplarda belli bir ağırlık verilmeksizin sıralandı bunlar. Bunlar jürideki bulunan herkes için ayrı şekillerde ve ayrı ağırlıklardaydı. Dolayısıyla da o şekilde tartışıldı. Örneğin bir model düşüncesinden kurgunun oluşması bana çok da gerekli gelmiyor. Bu kurum kimliği oluşturmaya çalıştığımız bir yapı değil. OSB’de bu anaokulu yapısını gören çocuk, bu yapılardan bir diğerini büyük olasılıkla hayatı boyunca bir daha görmeyecek. Bu, böyle bir model tekrarı gibi bir şey değil. Diyelim ki Borusan, 2 sene içerisinde hızlı bir şekilde 10 tane yapı yapacak, buna imkân vermesi gerekir. Bence model konusu örneği bu kadardır. Şartname ve soru-cevaplarda da buna aykırı bir şey söylenmedi.

M.U: Kuşkusuz usul çok önemli, ancak usulü içerikler belirler. İçerikler yok olmuşsa usuller kendi kendilerini tekrarlayamazlar. İçeriklere bağlıdırlar. Bu yarışma genelinde de bunu ihlal etmiş tasarım 1 tane bence. Bir tasarımın kendisinin yarattığı içerik onun usulünün önüne geçmek zorunda kalmalıydı. Bağlayıcı olan bir şey yapıyorsunuz, şartnameden şunu kaldırıyorsunuz. Hiç öngörmediğiniz bir durumla karşılaştığınızda esnek davranabilmek ve mimarlık adına bir karar verebilmek… Örneğin maket tesliminin olmaması da bunu yaratabilirdi. Kaldı ki maket teslim etmemiş yarışmacılar da elemelere devam etti. Yaptığımız tartışmalar paralelinde bunun kendisi bir içeriği oluşturamaz diye düşünüyorum. Genel bir yaygınlık olsaydı bu bağlayıcı olmak zorunda kalacaktı. Karşınıza çıkan örneği yarattığı içerik ve içeriğin sonucu kuşkusuz onun aynı zamanda usulüne de belirler. Her zaman bu kurallara uymama rağmen böyle bir mimarlık tavrının ihlalini birdenbire destekledim. 

Kuşkusuz usul ihlalleriyle ilgili değil, bu beklenmedik bir şey oldu hepimiz açısından. İkincisi kreşin yarattığı içerik; yapının çocuk dünyasında, kreşle çocukların evlerine döndüklerindeki uyumu bekleyemeyiz. Bunun garantisi de kent yaşantısıdır. Bu kopukluklarla yaşıyor ama çocuk da bu kopuklukların bir parçasıdır. Örneğin gecekondumuzdan çıkarız ve birdenbire bir alışveriş merkezinde ekranlı pisuarın karşısında çok kolaylıkla rahatlarız ve bu bir şok yaratmaz.  Bu çocuklar da bu şoku yaşamazlar. Tam tersi aradaki kopukluklarla o kopukluklar arasındaki ilişkileri kurmayı öğrenirler. Yani bence kültürel ve sürekli bir bağ yok. Özellikle metropoller hatta şehirler bu kopukluklar üzerine kurulu. Çocuklar da bu kopukluklara bizden daha uyumludurlar. Kültür şoku asla yaşamazlar çünkü öyle kültürel birikimleri ve donanımları yoktur. Kültürlü olmaya bir şekilde biz onları zorlarız.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Bu model meselesinde jürinin aradığı şey, benim kendi mimarlık düşüncemi de etkileyecek ve geliştirecek bir ortamdır benim için. Sadece yer değiştirdim. Burada kuşkusuz bir sorumluluğa cevap veriyorum. Bunu, sorumluluğunu kaybederek başka bir konuma geçmiş insan histerisiyle değil, yarışmacının zorunlu olarak kaydettiği kimliği koruyan biri olarak konuşmak zorundayım bu noktada. Onun için bu tavrımı burada sürdürmek zorundayım. Yarışma içindeki tavrım neyse o tavrımı bir jüri üyesi olarak da sürdürmek zorundayım. Artık bir paradigma haline gelmiş olan “tıkır tıkır işleme” meselesinin ne olduğunu ben bilmiyorum. Bir mimari yapı nasıl işler, inanın hiçbir fikrim yok. Bana göre mekân işlemez. Kontağını çevirdiğinizde araçlar, işler ya da işlemez. Mekânın kontağı yok. Deneyimlerinizle karşı karşıya kaldığınız meselelerde ancak öngörülerde bulunabilirsiniz. Onun için sıçrayışlar olabilir farklılıklar olabilir. Eğer tıkır tıkır işleyen bir şey varsa ona ait girdilerin kendisi de zaten belirlidir. Kontağı çevirdiğinizde bir motor çalışmıyorsa, sürecin çok başarılı olduğunu tartışıyor olmanız çok anlamlı değildir. Ama mekânsal bir sürece ait böyle bir sonucu bilmediğiniz için, onun sonuçları zaten yeni bir belirsizlik ve tartışma doğurur. Doğurması gerekir. Öyle bir donanımım olmadığı için neyin çalışıp neyin çalışmadığına orada bakamam. Bunu mekana yönelik öyle bir bakış açım olamayacağı için söylüyorum. Kişisel olarak da öyle bakmadığım için tartışmaya çalışıyorum meseleleri.

Birincinin tavrını ve onun bizim üzerimizde yarattığı tartışmaları bu şekilde düşünüyorum. Ben de Sinan gibi sonuçların pratiği üzerinden değil, sürecin benim üzerimdeki etkisi, o etkilerin mimarlık ortamına yayılması, yeni bir tartışma ortamının yakalanması, mimarlık düşüncesi üzerindeki etkisi bağlamında düşünüyorum. Çünkü pratik sonuçta tekrarlanabilen bir şey. Kendisini her seferinde aynı şekilde tekrarlama tehlikesi olan bir şey. Sadece düşüncenin yarıcılığı ya da negatifliği bunu etkileyebilir. Birincinin de böyle bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Eğer bunu yapmasaydı zaten yarışmanın bu şekilde olmasının bir anlamı yoktu. Bir kreş yarışması açardık, orada da bütün projelerden herhangi birini seçerdik, Adıyaman’a uygulanabilirdi. Benim açımdan hakikaten bu yönüyle hiçbir sıkıntı yok. Zaten bazı tartışmaları da böyle yapmak zorunda kaldık. Kendi açımdan böyle bir cevap verebilirim.

S.O: Projelerin sonuçları ve pratik dünya üzerindeki yararlarına baktığım için değil, eğer bir sonucu olacaksa bunun mimarlık dünyasında değil çocukların dünyasında olmasını beklediğimi söyledim.

B.C.A: Suat Beyin dedikleri arasında benim önemle üzerinde durduğum bir nokta var aslında; bu kültür şoku meselesi. Kendi şahsi görüşümle beraber, burada yarışmaya çıkarken Borusan’ın bir vizyonu var. Bu vizyon, orada eğitim alacak işçi çocuklarının hiç görmedikleri, belki hayatları boyunca göremeyeceği bazı şeylerle ilk kez ilişkilenip onlara kapı olabilecek bir mekan oluşturabilmeyi ortaya koyuyor. Vizyon çocukların sanat ve doğa gibi bazı kavramlarla ilk kez karşılaşacağı, bunları seveceği, etkileşim içerisine gireceği bir mekândan bahsediyordu. Seçilen örneklere baktığımızda bu vizyon mimari olarak da bir şekilde vücut bulmuş. Yani çocuğun mimari olarak da daha önce hiç karşılaşmadığı, belki karşılaşamayacağı mekanlar tasarlayarak, onlara vizyon ve katkı sağlayabilmek de bu yarışmanın sonucu olan ürünler arasında bir amaç olmalıydı diye düşünüyorum.

Ö.S.B: Ben özellikle Murat Hoca’nın içerik üretmeyle ilgili olan cümlelerine aynen katılıyorum. Gerçekten eğer içerikle ilgili bir kavram üretebiliyorsanız, onun arkasından çözümlere ve onunla ilgili dünyaya konsantre olabiliyorsunuz. Ben de çokça yarışma yapmış biri olarak aslında jüriden şöyle bir şey beklerim; en önemli bence adalet duygusudur. Burada bir tartışma yapılıyorsa zaten bunu söylemeye gerek yok. Jürilerin kendi öznel fikirleridir. Birçok jüri farklı farklı seçimler yapabilir. Bunu şunun üzerinden belki cevaplayabiliriz, böyle bir tavır alarak herhangi bir yarışmacı kendisine avantaj sağlamış mıdır? Yani diğerlerinden kendini öne çıkaracak bir konuma gelmiş midir? Ben o çerçeveden baktığımı söylemek istedim. Özellikle birincinin bu ölçekle ilgili ya da parselle ilgili bir ilişki kurma çabasıyla ilgili. Ben kesinlikle bir avantaj sağladığını düşünmüyorum. Hatta ve hatta kendini dezavantajlı bir konuma soktuğunu düşünüyorum. Bu çerçevede cevap verebilir.

H.S.G: Şimdi kültür şoku dediniz ama şöyle bir şey var; özellikle 0-6 yaş çocuk eğitiminde ve okul öncesi eğitim döneminde beklenen aslında çocuklara farklı deneyimleri yaşatmak çok önemli. Yani onları hep gündelik hayattaki mekânlarda yaşattığınız sürece ileriki yaşlarda nitelikli mekânsal beklentilerinde talepleri de o doğrultuda olur. Siz onlara ne kadar küçük yaşta daha nitelikli mekânlarda yaşama olanağı sağlarsanız ki bu yarışmanın amacı da onlardan biriydi. Aksine o şoku yaşamayacaklar. Ve birinci projede bir parçada o gündelik yaşamda çocuğun çok alıştığı mekânsal deneyimlerini kıran birtakım öneriler ve çözümler vardı.

Reklam Goruntulenme Bolumu

Mehmet Şenol: Şartnameye uyulmayacaksa ve bunu kabul ediyorsanız niye herkesi şartnameyi imzalamak zorunda bırakıyorsunuz?  Herkes şartnameyi imzalıyor ve katılıyor. İnsanların buna bir güveni olması gerekiyor. Şartname ilanı çok önemli bir konu. Bence bunu bir şekilde hep atlıyoruz. Bir mimarın elbette sınırlarını aşması lazım ki bir şeyler yaratsın. Bunları çok iyi anlıyorum. Yalnız yarışma ortamında zaman ve maddi şeyler var. Her yarışmada bir enerji sarf ediliyor. Maket yapımında bile dünyalarca para harcanıyor. Bunun herkese eşit bir standardı olması lazım. Ben 1/500 yapabilseydim o zaman belki daha çok görsel koyacaktım. O zaman belki de sizi daha çok etkileyecektim. Bazı konuları daha çok öne çıkarma şansım olacaktı. Ama 1/100 neredeyse Almanya’da belediye projesi seviyesindedir. Yaptığınızda o kadar zaman bulamayacaksınız çünkü detaya iniyorsunuz. 1/20 detay istemeniz çok doğru. Çünkü orada malzemeyi görebilmeniz de gerekiyor. Ama 1/200 ve 1/100 konusunda bunun çok yanlış bir karar olduğunu düşünüyorum.

Boğaçhan Dündaralp: Soru çıkmadığı için tekrar söz aldım. Sizlerin yaklaşımına dair fikir sahibi olduk ancak ben soruma yanıt aldığımı düşünmüyorum. Her jüri kendisinin farklı yaklaştığını, bu katmanlı problemin farklı değerler ve öncelikler taşıdığını ve jüri sırasında da bunları tartışarak belli bir noktaya gelindiğini ifade etti. Bu jüri ortamı tartışmalarının bir gereğidir. Bir sonuç çıkar ortaya. Farklı fikirler çıkar, oylanır. Belli bir ödül ve derecelendirme buna göre oluşmuş durumda. Türkiye’de pek çok yarışma projesi sağlıklı üretilemiyor ve farklı aşamalarda yarım kalıyor. Türkiye’de, yarışmaların nitelikli bir yapıya ulaşamamasından ve yarışma ortamının şartnamesiyle, jürisiyle oluşturduğu gerçekliğin problemin kendi gerçekliğiyle örtüşmemesinden kaynaklanan ciddi bir sıkıntı yaşıyoruz. Bu anlamda benim sorduğum soru şuydu; yarışmanın kendi gerçekliği ve tartışma koşullarıyla bu işin gerçek koşulları arasındaki mesafeyi, jüri kendisini tartarak ve tartışma yaparak buna ilişkin bir öneride bulundu mu? Bulunacak mı? Ödül grubunda bu kadar farklı projeler var. Birinci olan projenin 10 ilde tekrarlanması üzerine kurulu bir yaklaşım mı var? Yoksa jüri Borusan bu değerlendirmeyi yaparken, belli bir grubun 10 ilde farklı biçimlerde değerlendirilebileceği konusunda tavsiyelerde bulundu mu? Bulunacak mı? Sırf bu yarışmanın kendi gerçekliğiyle işin kendi gerçeği arasındaki mesafeyi tartmak için…

Reklam Goruntulenme Bolumu

M.U: Tatmin edici bir cevap veremeyeceğim çok açık… Sadece ben de tartışmaya devam edeceğim. Böyle bir şeyin tatmin edici bir cevabı yok. Bir şeyin yarattığı sonuçların beklentisi vardır. Tavsiyeler oldu. Jürinin burada ikinci bir denetleme mekanizması olmasını ahlaken doğru bulmuyorum. Bunu idare yapar. Yarışmacı gider kendisine danışman tutarsa, bunu o yapar. Bu yarışma geleceğe dönük olarak kendi bünyesindeki potansiyelini aklen bu böyle yapılacaktır ve çalışacaktır diyemem. Ama kendi deneyimlerinize göre bir öngörüde bulunursunuz. Onun oluşturmuş olduğu mekânsal ilişkilerden, tartıştığı meselelerden oyun ve çocuk meselesi, model meselesi gibi… Başka da bir mesele yok ortada konuşulacak. Bunlara kendimce cevap vermiş olduğumu, tıkır tıkır çalışma meselesi hariç, bunun bir danışmanlık meselesi olduğunu düşünüyorum. Bu birinci dereceden bir mimarlık meselesi değil. Örneğin bir hastane yapıyorsak da onun danışmanıyla birlikte bu konuyu geliştiririz. Önemli olan sizin oluşturduğunuz atmosferdir. Genel olarak hastaneye nasıl baktığınızla ilgili bir meseledir. Burada da çocuğa ve oyuna… Bir bunu oyun oynayarak yaparsınız; tasarımcı kendi çocukluğuna dönerek, tasarımı bir oyun haline getirerek bunu yapar. Halbuki gün olarak baktığımızda tasarım çok ciddi bir mesele olarak ele alınmıştı. Birincide de bunun kırıldığı bir aralık var. Böyle bakınca da bu sadece bir olanak ve bunu merakla bekliyorum. Bunun yapılıp inşa edilmesini, 10 bölgede de olmasını arzuluyorum ve bunun merakı içerisindeyim. Açıkçası kendi ortamımızın da buna ihtiyacı var. Biz hep ciddi şeyler yaparak, sağlam şeyler neyse onlar, çürük bir mimarlık dünyası kurduk. Çevremize baktığımızda bu böyle… Bu riske girmek zorundayız. Ayrıca böyle bir şeyin ne kadar risk olduğunu da bilmiyorum. Çok riskli olduğunu da düşünmüyorum ama anladığım kadarıyla genel ortam risk olarak görüyor. Riskse, yarışma zaten buna geleceğe yönelik karar verme süreci. Bunun için de birincinin yeterli olduğunu düşünüyorum.

S.O: “Tıkır tıkır işleme” konusunda ben de Murat Ağabey gibi düşünüyorum. Birinci proje için şerh yazdım. Ama tıkır tıkır işlemeyle ilgili bir sorunu olacağı için değil. Eğer işlemek her neyse bir şekilde işleyecektir o. Ama onun işleyişini beğenmiyorum bu kadar basit. Çünkü bunun çocuğa katacağı zenginliği göremiyorum. Daha fazla katılabilecek bir şeyler olduğunu kanısındayım. Her şeyin kendisi içinde bu gereksinimleri yerine getirme şekli vardır. Bu da kabul görmüş. Şartname yazım sürecinde; jüri içerisinde idareyle ve danışman jüri üyeleriyle birlikte, bu projenin her yerde aynı boyutta tekrar edilebilecek tip proje olarak yapılması, bir model düşüncesiyle birlikte çeşitlenerek yapılması ve değerlendirilebilir 10 projenin 10 ayrı yere yapılması seçenekleri konuştuk. Hız ve pratik sebeplerden dolayı, özellikle de idarenin isteği üzerine, bir modelin başka yerlerde uyarlanması daha uygun görüldü. Ama buradaki yapılar içerisinde başka yere uygulandığında değecek projeler yok mu, bence 11 taneden daha fazla var. Model düşüncesinin bize çok büyük zenginlik getirmediğini sonuçlara baktığımda görüyorum. Diğeri bize daha fazla bir zenginlik getirirdi. Mimarlık dünyasından bahsetmiyorum. Çocuklardan bahsediyorum.

Mine Arslan:  Merhaba ismim Mine Arslan. Katılım zarflarını açılabilir yazmamıza rağmen katılımcılar arasında ismimizi görmedim. Acaba benim gibi böyle bir problem yaşayan başka bir ekip var mı? Neden bizim zarfımız açılmadı ve burada ismimiz yazmıyor? Bunu öğrenmek istiyordum. Veya bununla ilgili kime itiraz ediyoruz? Açılabilir yazmasına rağmen ekibimizdeki hiç kimsenin ismi yazmıyor.

Reklam Goruntulenme Bolumu

M.U: Bu teknik bir arızadır. Bunun için özür dileriz. Çünkü tek tek zarflar ayıklandı ve ayrıldı açılabilirler. Açılması istenmeyenlere dikkat edildi. Demek ki atlanmış. Kolokyumdan sonra bakılıp düzeltilir.

Mine Arslan: Atlandı denmesi çok basit bir şey. Çünkü ciddi bir emek var. Başka şeylerde mi atlanmış oluyor? Başka kriterler de atlanmış mı oluyor? Bunlar gibi sorular aklıma geliyor.

M.U: Sonuçta bir mekanizma oluşturmuyor bunu. Hepimiz insanız. 8 kişi de olsak mükemmel bir mekanizma oluşturmuyoruz. Hataların öznesiyiz. Hata yapılabiliriz ve bunun düzeltilmesi için uğraşacağımızı söylüyoruz. Yapabileceğimiz başka bir şey yok. Özür dileriz. Raporatör arkadaşlarla irtibata geçilerek tutanaklara geçilir.

H.Ö: Acaba ana zarfa yazmadınız da içindeki zarfa mı yazdınız? Onun için raporatör arkadaşlar açmamış olabilirler. Mine Arslan: Bilemiyorum. Burada vardır zaten. Kontrol edelim. Biz projemizi kurya yoluyla teslim ettik. Defalarca burayı teslim alındı mı diye aradım. Elimde kurye tutanağı var teslim edildiğine dair. Fakat ne Yapı Endüstri Merkezi’nden veya ne raporatörlükten cevap alamadım. Projeniz teslim alınmıştır, şu numarayla kayıt edilmiştir vs gibi hiçbir muhatap bulamadım kendime. Faks çektim, e-mail attım, hiçbir şey bulamadım. Üstüne de yarışma açıklandığı zaman adımızı göremeyince haliyle aklımıza başka şeyler geldi. Bu günde burada maketimizin hasar görmüş olduğunu gördüm. Ben 11 senedir faali olarak uygulama yapan bir mimarım. Yaptırmış olduğum maket oldukça pahalı bir
imalat sonucu yapılmıştır. Üstündeki parçanın kopmuş olma ihtimali çok düşük. Bilinçli bir şekilde mi düşürüldü diye üzülerek düşünmek durumunda kaldım. Adımızı da göremeyince… Kolokyumdan sonra raporatörlerle görüşebilirsem çok memnun olurum.

H.Ö: Zeynep Hanımla da temas edebilirseniz, lütfen bu durumu açıklığa kavuşturalım.

Meltem: Merhabalar ismim Meltem. Ödül alan projeleri çok detaylı inceleme fırsatım olmadı. Şu anda küçük imajlardan incelemeye çalışıyorum. Çok emin olmamakla birlikte, siz ya da yarışmacı arkadaş bu konuyla ilgili detaylı bilgi verebilir ya da birlikte bakabiliriz. Bu küçük imajlarda birinci olan projede arazi eğiminin değerlendirilmediğini görüyorum. Böyle bir şey atlanmış bir durum olabilir mi? Tamamen düz bir araziye göre çözüm yapılmış. Aslında birçok proje maketinde arazinin kendi yerel eğimlerine saygı duyularak çözüm üretildiğini gördüm. Bu konuda ne söylersiniz?

H.Ö: Birinci proje topografyayı değerlendirmiş. Yani modelini kurduktan sonra topografya değişikliğini açık alanda kullanmış. İncelerseniz görebilirsiniz bunu. Yapının kendisinde değerlendirilmemiş topografya. Zaten bu nedenle iyi bir model kurgusu… Topografya değişecek zaten. Halbuki topografyanın kendi bünyesiyle dışarısı arasındaki bağı ayırıyor. Bu da iyi bir model oluşturuyor. Çünkü içeri ile dışarı arasındaki süreklilik her zaman bir yer üretiyor. Burada yeri dışarıda bırakarak o yeri her defasında tasarlama olanağı tanıyor. Bunu da açık alanda yapıyor. Birincinin başarılı taraflarından biri olduğunu düşünüyorum. Bu başka bir jüri arkadaşım tarafından eleştiri almasına rağmen bana göre iyi bir model önerisi.

Meltem: Diğer bir problem ise ölçeğin küçük tutulması… Bu bazı şeylerin net olarak anlaşılmamasına yol açıyor. Hatta arkadaşımız biraz vurgulamaya çalıştı ama ben tekrar vurgulamak istiyorum. Ölçeğin küçük tutulması belki de yarışmacının zaman kazancı da oluyor. Bu anlamda diğer yarışmacılara haksızlık oluyor. Çünkü daha büyük ölçekte, daha fazla detay, daha fazla tefriş çözme, daha fazla ifade etme ihtiyacı hissediliyorken ölçek ihlali durumunda görsellerle daha avantajlı duruma geçilmesi söz konusu. Teşekkürler.

M.U: Elektronik ortamın bunu giderdiğini biliyoruz. Başka bir cevap verilemez buna. Elektronik ortam bütün ölçekleri ölçeksizleştiriyor zaten.İlker Fatih Özaran: Öncelikle yaptığınız çalışma için teşekkürler. Çok büyük emek harcadığınız belli. Model oluşturma, büyüyüp küçülebilme meselesini çok önemseyerek hareket ettik. Dolayısıyla bilinen, alışılmış bir şema içinde bir zenginlik arama gayretinde içinde olduk. Bizim hatamız galiba buradaydı. Ama birinci olan projenin büyüyüp küçülebilme bakımından o lineer formuyla nasıl bir olanak sunduğu, bunun değişik arsalara nasıl adapte edilebileceği konusunda bir takım kuşkularım var. İkincisi yön meselesi. Birinci ödülde de ödül grubundaki başka projelerde de var. Batıya bakan çocuk oyun alanları ve sınıflar. Biz eğitimimizde yön olarak bu tip mekânları doğu güney gibi yönlerin tercih edilmesi gerektiğini öğrenerek bu günlere geldik. Ama bu sonuçları gördükten sonra bizim bu güne kadar bildiğimiz şeyler yanlış mıydı diye düşünmeye başladım. Bu önemsenmeyecek bir mesele midir? Çünkü önlem almayı gerektiren bir durum. Batıyı tercih ederseniz, tercih edilebilir ama birtakım sıkıntıları olacaktır. En önemlisi bunu tercih etmeyenler için doğru yöne baktırmakla projesini biçimlendirmek isteyenler için her bir arsa için başka olanakları sınırlayan bir durum olduğunu da herhalde kabul edersiniz. Bu önemsenmemesi gereken bir mesele midir? Teşekkürler.