Bu Kadar Çok Elektrik Yatırımına Gerçekten İhtiyaç Var mı?



Günümüzde rüzgâr için 750, hidroelektrik santral ile elektrik üretmek için 142 proje lisans bekliyor. Son yıllarda hidroelektrik santralı yapmak için özel sektörün yaptığı başvuru sayısı ise 1550. Nasıl, suyunu iyi çıkartmışız değil mi?
 
Zaman zaman yazıyorum, bu enerji işi tüm dünyada çetrefilli, karmaşık bir iş. Kavgalar, savaşlar çıkartıyor, ayaklanmalara iç savaşlara neden oluyor. Bizim gibi işi karıştırmakta, sulandırmakta başarılı ülkelerde, enerjiye meraklı bir kısım işadamları ile ilgili bürokratların muhabbetleri de zaman zaman hapishanelerde bitiyor.

Biz elektrik üretimine dönük projelerde işi karıştırmada, oyalamada her nedense pek mahiriz. Geleceğe dönük elle tutulur bir elektrik ihtiyacı tahminimiz de yok. Benim yaşım altmış altının baharı. Kırk senedir endüstri ile iç içeyim, hep dinlediğim şey bizim elektriğimizin yetmeyeceği. Ne zaman ki dönemin iktidarlarınca arzu edilen yatırımlara akılcı nedenlerle karşı çıkılıyor, hemen korkutmalar ve elektrik kesintileri başlıyor. Hep böyle oldu; Karadeniz altına gaz borusu döşeme öncesi, Rusya'dan gaz alım sözleşmeleri zamanı da böyle oldu, hatta, gaz gelene kadar ara çözüm için yapılan mobil santralların yapımında da. Sanırım bu santralların tamamı bugün hurda olarak duruyor.
Elektrik üretimimiz kimine göre yeterli, bu kadar çok yatırım gereksiz, kimine göre daha çook su kaldırır. Ancak ortada doğru dürüst bir hesap da yok. Kimi iddia ediyor, "Devlete ait su ile çalışan (hidroelektrik) santrallar tam kapasiteyle çalıştırılmıyor" diyor. Gerekçesi öncelikle doğalgaz ile üretim yapan santrallar çalışmalı. İki nedenle çalışmalı: Bize gaz satan ülkeler ile öyle bir gaz anlaşması yapılmış ki, gazı almasan bile parasını ödeyeceksin. "O zaman gazı yakalım bari, su nasıl olsa akar gider, yağar gelir, para isteyeni yok" deniyor. İkincisi özel sektörün doğalgaz ile elektrik üreten santrallarından devletin elektrik alma zorunluluğu var, sözleşmeler böyle yapılmış. Büyük alıcı devlet, bu nedenlerle hidroelektrik santrallar kapatılıyor, sular boşa akıyor iddiası var. Kamunun tüm barajları, tüm elektrik üretim tesisleri yakında satışa çıkartılıyor, özelleştirme adına. Diğerlerinde olduğu gibi yağmalanıp gidecek. Böylece dedikodu da bitecek.
 
Şeytan fikirliler de var

Bu arada garip bir durum var dostlar. Önüne gelen elektrik üretmek istiyor. Su ile, rüzgârla, doğalgazla, kömürle, güneşle, yeraltı sıcak sularıyla ve devletin inadı nükleer güçle. Nükleeri sanırım takip ediyorsunuz, tam kırk yıllık bir hikâye, geçen günlerde yine hukuka takıldı, ihalesi iptal edildi. İlginçtir, doğalgazla elektrik üretecek santral yatırımları doludizgin gidiyor. Var olanlara göre en büyüğü de şu sıralarda Bandırma'da hızla gerçekleştiriliyor. Allahın suyu, rüzgârı, yeraltı sıcak suyu gibi kullandıkça bitmeyecek, her daim yenilenebilir, kendi kaynaklarımızla elde edilebilir enerjiyi üretmek isteyenler ise 2007 yılı kasım ayından beri lisans için izin bekliyor. Çok iyi niyetlilerin yanında tabiidir ki şeytan fikirli olanlar da var, bir ruhsat alıp İstanbul'da taksi plakası satar gibi devredip havadan para kazanmayı planlayabiliyorlar.

Bu uzun girişten sonra gelin diğerleri hariç sadece rüzgâr ve su ile çalışacak santral yatırımları için müteşebbislerimizin durumuna bakalım. Sanırım pek nadir görülebilir bir durumla karşı karşıyayız. Günümüzde lisans bekleyen rüzgâr için yedi yüz elli (750), hidroelektrik santral ile elektrik üretmek için tam yüz kırk iki (142) toplam sekiz yüz doksan iki elektrik üretme projesi var. Son yıllarda hidroelektrik santralı yapmak için özel sektörün yapmış olduğu başvuru sayısı bin beş yüz elliymiş. Nasıl suyunu iyi çıkartmışız değil mi? Projeler iktidar tarafından hem destekleniyor hem de ilginçtir 2007 yılından beri lisans için bekletiliyor. Ülkemizin bugün için kurulu gücü 45.000 (kırk beş bin) megavat civarındaymış. Sadece bekleyen rüzgâr santrallarının, yapılırsa toplam gücü 78.000 (yetmiş sekiz bin) megavat. Bekleyen hidroelektrikler de 22.000 (yirmi iki bin). Toplamları bugünkü mevcudun iki katından fazla. Buna diğerlerini de ekleyin, ortaya çıkan karmaşayı bir düşünün. Daha sırada güneş enerjisi de var.
Batıda rüzgâr, doğuda-güneydoğuda su ve güneş. Aslında bizim kaynaklarımız gerçekten çok zengin ama sanırım bunu doğru kavrayabilecek, değerlendirebilecek rahmetli Türkân Saylan Hoca'nın deyişi ile "helal süt emmiş" insanlara ihtiyacımız var.
 
Dağıtım altyapısı yetersiz

İşin bir diğer hoş tarafı da bu elektriği üreterek problemleri çözemiyorsunuz. Bir de işin dağıtım bölümü var. Türkiye'nin mevcut dağıtım altyapısı zaten bu kadar elektriği dağıtmaya yetmiyor. Gerçekten böyle bir ihtiyaç varsa kaç yılda ne kadarı gerçekleşmeli ve bunun nakil hatları, büyük dağıtım merkezleri nasıl yapılacak onlar da planlanmalı. Bu yatırım için gerekli devasa para kaynaklarının da bulunması gerekiyor. İlginçtir rüzgârla elektrik üreteceklere ülkenin en temel dağıtım ağını oluşturan 380 kilovatlık yüksek gerilim hatlarını ve trafo merkezlerini kullanmayı yasaklamışlar. Bunun Türkçesi rüzgârla elektrik üretmeyi hem desteklemek hem de engellemek oluyor.
Durum bir hayli karışık dostlar, bu enerji işi daha çok babayiğidi Ankara'nın Ulucanlar Hapishanesi'ne gönderir. Bu ülkenin elektrik mühendisleri, koca koca profesörleri, meslek odaları var; Allah rızası için birileri çıksa da bizim ne zaman, ne kadar elektriğe ihtiyacımız var, örneğin önümüzdeki yirmi beş sene için ne yapmalıyız, bir doğruya yakın hesap koysa ortaya, olmayan kıt kaynaklarımızı gereksiz yatırımlar ile heba etmesek.