Bugün bizden oy almak için gelecek nesillerin hayatı çalınıyor



Hükümetten gelen bir açıklamaya göre, "IMF'nin önerilerine dayalı bir program uygulanmış olsaymış, şimdi büyüme hızı daha düşük olurmuş". IMF'nin ne önerdiği, dolayısıyla bu önerileri hesaba katan bir programın ne olduğu belli olmadığı gibi, bu hesaplamanın nasıl yapıldığı da açıklanmamış. Bu durumda "eğer IMF'nin önerileri kabul edilerek bir program yapılıp yürürlüğü konulsaydı Türkiye'nin büyüme hızını yüzde 7'nin bile üstüne çıkmış olurdu" biçimindeki bir ters görüşü aynı ciddiyet(sizlik)le savunmak olanaklı.

İnsanın aklına bu açıklamanın "IMF ile yapılan anlaşmaların nitelikleri gereği, büyüme hızını düşürdükleri" biçiminde bir varsayımına dayandırıldığı geliyor. Eğer böyle düşünüldüyse, bunda da bir acayiplik var. Fazla uzağa gitmeden böyle bir varsayımdan hareket edilemeyeceği kolaylıkla görülebilir. Şu anda iktidarda olan partinin kurduğu bir önceki hükümet döneminde Türkiye hem IMF ile stand-by yapılmış, hem de ülke tarihinin en hızlı büyüme dönemlerinden birisini yaşamıştı. Özetle bu açıklamanın ciddiye alınacak tarafı yok. Ancak bir iktisadi programın sonuçlarının nasıl tartışılması gerektiği üzerinde biraz durmak gerekiyor.

Bir program etkilerini zaman içinde gösterir. Dolayısıyla bir makro iktisadi program, yürürlüğe koyulduğunun ertesi günü (ya da 6 ay içinde) ne olacağına bakılarak değerlendirilemez. Doğru dürüst bir değerlendirme yapılmak isteniyorsa, programın uygulama süresi ve ufku (bu ikisi fark edebilir, çünkü programın etkisi uygulama bittikten bir süre sonra da devam edebilir) hesaplanır. Bu süre içinde ekonominin nasıl seyredeceği (yani her zaman noktasında nerede olacağı) tahmin edilir. Son olarak da programın zaman içinde izleyeceği bu yol, diğer seçeneklerle karşılaştırılır ve hangisinin toplumsal açıdan daha iyi olduğuna karar verilir.

İki programın kıyası

Şekilde iki iktisat programının ekonominin büyümesi ile ifade edilen performansı gösteriliyor. (Bu zorunlu değil; bölüşümün düzelmesi, çevrenin korunması da seçilebilirdi. Hatta bunların hepsi dahill edilerek, çok amaçlı bir program da hazırlanabilir) Ufkun "T dönem" olduğunu kabul edelim. Her iki program da ekonomide kişi başına gelir aynı düzeyde iken uygulanmaya başlanıyor. Dikkat edilirse, "T dönemi"ne kadar geçen sürede "program B"nin sağladığı kişi başına gelir "program A"dan daha fazla. Ama sonra durum değişiyor, "prpogam A" daha hızlı büyüme sağlıyor ve "T" noktasına geldiğimizde "program A" ekonomiyi "program B"den çok daha yüksek bir kişi başına gelir düzeyine taşıyor.
Hangi program seçilmeli? Program uygulamasının ertesi günü, hatta "T dönemi"ne kadar, bulunulan duruma bakarak karar vermeye kalkışılırsa "Program B" seçilir. Ama bu sadece bu seçimi yapanın ufku olmadığı anlamına gelir. Ufku olmayan bir iktisat politikası yapımcısı ise görevini yapmıyor demektir. Bu durumda hangi program bizi ufkumuzda (T noktasında) daha yüksek kişi başına gelir düzeyin taşıyorsa onu seçmek daha doğru olur diye düşünebiliriz. O zaman da "progam A"nın seçilmesi gerekir. İşte bu noktada bu seçimi kimin yaptığı ve bu seçimi yapanın kime karşı hesap verme sorumluluğu olduğuna bakmak gerek. Seçimi bir diktatör yapıyorsa sorun yok. Bu durumda "memleket menfaati" diktatör tarafından belirlendiği için, seçimi de tanım gereği "memleket menfaatlerine" en uygun olandır. Demokrasiye gelince iş o kadar basit değil. Örnek vereyim:

Toplumda yaşlı insanlar ve genç insanlar olsun. Yaşlı insanlar, belki de kendi ömürlerinin yetmeyebileceği bir dönemde yüksek gelir sahibi olunmasındansa, bugünlerde yüksekçe gelir sahibi olup, emekliliklerini rahat geçirmeyi tercih edebilir. Buna karşılık gençler ise, kendi yaşamlarının önemli bir kısmında onlara daha yüksek gelir sağlayan programın uygulanmasını arzulayabilirler. Bu durumda ne yapılabilir? Çoğunluğun tercihine itibar etmek akla gelebilecek ilk yanıt. Ama bir sorun var. Bunlardan ilki azınlığın çok büyük zarara uğradığı, buna karşılık çoğunluğun çok az kazanç sağladığı bir durumu düşünelim. Herkes de kendi çıkarına uygun gelen seçeneğe oy versin. Bu durumda alınan karar toplumsal açıdan iyi midir?
 
Gelecek nesillere yüklen

Gazetelerde çıkan haberlere göre hükümet, ekonomiyi canlandırmak için kamu harcamalarını artırmak istiyor. Bunu bazı insanların refahını artıracak transfer harcamaları biçiminde ve yerel yönetimler aracılığıyla yapmak istiyor. Hükümete göre bunun nedeni, ihtiyacı olanlara ulaşmanın en etkin yolu bu. Bunu eleştirenlere göre ise esas neden yerel seçimler için oy avcılığı. Bu harcamaların nasıl finanse edildiğine baktığımızda ise bunun vergi olamayacağını görüyoruz. Çünkü, bütçede zaten açık var, vergi gelirleri böyle bir program uygulanmadan önce de yetersiz. Öte yandan, bu kriz ortamında vergi gelirlerinin bırakın artmasını, aynı kalması bile büyük başarı sayılmalı. Hükümet de vergi mükelleflerinin durumunu daha da kötüye götürmek istemiyor. Demek ki kamu kesimi bu harcamalar nedeniyle büyüyen açığını finanse edebilmek için borçlanacak. Yani bu yıl hükümetin yapacağı bu harcamaların bedeli faiziyle birlikte ilerideki yıllarda vergi mükelleflerinin omzuna yüklenecek. Peki, bu yıl ek transfer geliri elde edenlerin kazançlarının, bunun maliyetini ileride ödeyeceklerin kaybından daha fazla olduğunu hükümet nasıl biliyor? Henüz oy veremeyenler "seçmen" değildir. Bu doğru. Ama devletin ömrü sonsuz olduğuna göre, gelecek nesiller hükümetin düşünmesi gereken toplumun bir parçasıdır. Hükümet onları düşünmekten kaçınamaz. Eğer hükümet bu görevini yapmış, yani hükümet olmanın bu olmazsa olmaz koşulunu sağlamışsa, bu hesabı nasıl yaptığını da kamu oyuna açıklamalıdır.