"Burayı Tasarlarken İdeal Bir Banliyö Yaratmayı Amaçladık"



Charles Renfro, çalışmalarından farklı ve çarpıcı örnekler ile renklendirdiği konuşmasında, sanat uygulamalarındaki farklı ölçeklerden bahsetti. Renfro, tasarımlarında kamusal alana odaklarını ifade ederek, insan odaklı yaklaşımın kendileri için önemli olduğunu belirtti.

Rio de Janeiro’da, Kopakabana sahilinde "Görüntü ve Ses Müzesi" tasarımından bahseden Renfro, binayı şehrin dışına doğru yapmak istediğini söyledi. Katlanabilir bir mekan tasarımı gerçekleştirdiğini ifade eden Renfro, bu katların arasında müzenin bulunduğunu kaydetti. Müzenin bölgede yaşayan sanatçıların eserlerine evsahipliği yaptığını söyleyen Renfro, binanın tasarımının da bölgeye özgü olması gerektiğini düşündüğünü belirtti. Müzenin, eserlerin önüne geçmesini istemediklerini kaydeden Renfro, müzenin önüne silindir tüp yerleştirdiklerini, insanların yukarı çıktıkça manzaraya bakış açılarının değiştiğini anlattı. Renfro, manzaranın müzenin bir parçası haline geldiğini belirtti.

New York’ta yaptıkları düzenleme projesi “High Line”dan bahseden Renfro, terk edilmiş rayların üzerindeki alanı değerlendirdiklerini ifade etti. Renfro, bu projede rayları korumak için yarışma yapıldığını, yarışmayı ise kendilerinin kazandığını söyledi. Renfro, kent için ve kente ait bir şeyler yapmak istediklerini, bütün fikirleri de terk edilmiş bu raylardan aldıklarını dile getirdi. Orada bulunan malzemeleri kullandıklarının altını çizen Renfro, endüstriyel yıkıntılardaki bozukluklardan ilham aldıklarını anlattı. Renfro, sürekli dümdüz çizilmemiş bir peyzaj yaptıklarını belirtti.

HighHigh Line

Renfro, High Line’ın ardından, New York’taki projeleri Tower D’dan bahsetti. Renfro, geliştiricilerin para kazanması için tasarlanmış bu projenin, kamuya bir faydasının olmasının da amaçlandığını açıkladı. Renfro, binanın üst tarafının konut olarak ayrıldığını ifade etti.

Renfro, Çin’de Dongua bölgesinde bulunan tasarladıkları yaşa-çalış kampüsünden bahsetti. Renfro, batılıların Çin’deki çalışma koşulları hakkında kafa yormadıklarını belirterek, bu proje ile bunları düşünmenin kendisi için bir sınav olduğunu kaydetti. Renfro, bölgenin korkunç bir sanayi bölgesi olduğunun altını çizerek, alanın yüzde 40’nın inşa edildiğini, yüzde 40’ının ise yeşil olduğunu belirtti. Renfro, fabrikanın doğasını değiştirdiklerini vurgulayarak, projeyi önce parça parça bölerek ardından birleştirdiklerini ifade etti. Tasarımları ile burada farklı alanlarda çalışan herkesi birleştirmeyi hedeflediklerini dile getiren Renfro, alana okul, sinema, restoran gibi bölümlerin de eklendiğini anlattı. Renfro, “Fiziksel olarak bütün fikirleri bir araya getirdik, adeta ördük. İnce ince parçalar bir araya geldi. Bunları bağlarken de 7 tane bahçe alanı oluşturduk. Artık orada çalışanların kampüste yapacakları çok şey var” dedi. Kampüste aynı zamanda konutların da olduğundan bahseden Renfro, her yatağın bir penceresinin de bulunduğunu kaydetti.

ABD’de bulunan Lewittown’da yaptıkları “açık ev” projesini de anlatan Renfro, projeye başlamadan önce Lewittown’un çöküntü sürecine giren bir şehir haline geldiğini söyledi. Renfro, burayı tasarlarken “ideal banliyö” yaratma amacında olduklarını vurgulayarak, “açık ev”in geleceğe yönelik yeni bir ev düzenlemesi ve yasal değişiklik önerileri ile sunulan bir konseptte olduğunu kaydetti. Açık ev projesi ile gösterişli olmayan bir dönüşümün olabileceğine dikkatleri çekmek istediklerini ifade eden Renfro, çoğu işsiz olan burada yaşayan insanlarla kendi yeteneklerini ortaya çıkarma ve bunları metalaştırma olanağı bulduklarını belirtti. Renfro, “Lewittowm’u bir favellaya dönüştürmeye amaçladık. Bir yeri, yer yapan bütün özellikleri içinde barındırmak istedik” dedi.