Cahil Cesareti ve Neoliberalizm



Akkuyu ile ilgili olarak Alman radyo ve televizyonlarına belgesel filmler ve radyo haberleri hazırlayan gazeteci Orhan Çalışır, Cumhuriyet Gazetesi'nden Osman Çutsay'ın sorularını yanıtladı. Almanya’da 15 yıldır çevre konularında uzman habercilik yapan Orhan Çalışır, “Japonya’daki felaketten gerekli dersler çıkarılmalıdır” çağrısında bulundu.

- Akkuyu’nun çok tehlikeli bir macera olduğu uyarısında bulunuyorsunuz. Neden sakıncalı?

ORHAN ÇALIŞIR - Eğer Akkuyu’ya nükleer santral yapılırsa bu, ilk günden itibaren bir saatli bomba olur. Çünkü her şeyden önce burası bir deprem bölgesi. Aktif Ecemiş fayı, Akkuyu’nun sadece 25 km doğusundan geçiyor. Uzmanların, örneğin Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Hasan Çetin’in araştırması, bu fay üzerinde yakın zamanda şiddetli bir depremin olabileceğine işaret ediyor. Cumhuriyet okuyucuları hatırlarlar, söz konusu araştırmanın kısa bir versiyonu, Cumhuriyet’in “Bilim Teknik” ekinde (6 Mayıs 2000, Sayı: 685) yayımlanmıştı. Araştırmaya göre Akkuyu’ya nükleer santral değil, bir deprem anında çevre ve insanlar için tehlike yaratacak hiçbir yapı yapılamaz. Tabii nükleer santralın bir deprem durumunda yaratacağı tehlikenin boyutları nasıl olur, bunu şimdi Japonya örneğinde görüyoruz. Akkuyu’ya nükleer santral fikri 1970’lerde oluşuyor. Eğer iyi niyetle hareket edersek, bu santrala o zaman lisans veren bilim insanlarının bugünkü bilgi ve birikimine sahip olmadıklarını söylemeliyiz. O zamanlar bir atık sorunu henüz bilinmiyordu. Fakat en geç 1986 Çernobil kazasından sonra, nükleer enerjinin sivil kullanımına da çok farklı bir biçimde bakmak durumundayız.

Kaza olmasa bile büyük bela

- Türkiye, nükleer enerjiyle nereye varabilir? Erdoğan hükümetinin bu pervasız atağı Avrupa’dan nasıl bir destek alıyor?

- Türkiye, nükleer enerjiyle -hiçbir kaza olmasa bile- başına müthiş bir bela alır. Her şeyden önce nükleer santral dışa bağımlılığı arttırır. Bunun sadece teknolojisi değil, aynı zamanda yakıtı, yedek parçası da yurtdışından gelecek. Bu yakıt, falanca ilden, topraktan çıkarılıp kürekle santralın kazanına atılan bir şey değil. Ayrıca bir veya iki nükleer reaktör zaten ekonomik olmaz. Nükleer enerjiyi sakıncasız görsek bile, bu teknolojinin kendi mantığı içinde ekonomik olması için en az sekiz on reaktörden oluşan bir sistemin kurulması gerekir. Tabii bu ekonomik kavramı, bu teknolojinin örneğin atık gibi binlerce yıl insanları uğraştıracak sorunlarını görmezden gelirsek geçerli. Hükümetin istediği gibi Akkuyu ve Sinop’a nükleer santral yapıldığını varsayarsak, bu santralların ürettiği toplam enerji, Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde 6’sını karşılamaya yeter.

Aygaz tüpü trajikomik

Hükümetin Japonya’daki kazadan sonra bile Akkuyu’da nükleer santral kurmakta ısrar etmesi bize şunu gösteriyor: Türkiye’yi yöneten bu kadroyu hareket ettiren iki faktör var: Cahil cesareti ve sınırsız neoliberalizm. Biz dedik oldu! Bugün rant getirsin de yarın insana, doğaya ne olursa olsun anlayışı. Bir çeşit “Benden sonra tufan” yaklaşımı olan neoliberalizm, cehaletle birleşince maalesef ortaya “O halde eve Aygaz tüpü de almayalım” gibi trajikomik şeyler çıkıyor.

- Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri nükleer riskleri ve Türkiye ayağını sizce yeterince ciddiye alıyor mu? Yoksa Almanya ve Avrupa bu tehlikeli gidişte kararlı AKP’yi nükleer enerji konusunda açıkça teşvik mi ediyor?

- Avrupa, Türkiye ile ilgili konularda genelde ikiyüzlüdür. Nükleer santral konusunda da durum aynı. 2000 yılının 25 Temmuzu’nda, zamanın Ecevit hükümetince son anda iptal edilen Akkuyu nükleer santral projesini Alman ve Fransız şirketlerin öncülüğündeki konsorsiyumun kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. O zamanlar buradaki hükümet çevreleri, bu nükleer santral projesine hiç de eleştirel bakmıyorlardı. Akkuyu ihalesine katılan firmalar, devletten ihracat garantisi alıyorlardı.Atıkları kakalamayı planlıyor olabilirler

Tabii diğer yandan şunu da belirtmek lazım: Avrupa ülkeleri hangi yüzle Türkiye’ye “Nükleer santral kurma” diyecekler? Avrupa’da bir kısmı eski teknolojiyle yapılmış, birçoğu ciddi derecede tehlikeli olan onlarca nükleer santral var. Bunlara, şimdi AB üyesi olan eski Doğu Bloku ülkelerinin Rus yapımı santrallarını da eklemek lazım. Bir de çok ciddi bir nükleer atık sorunu var. Almanya bu atıkları ne yapacağını bilemiyor. Biraz komplo teorisi gibi olacak ama benim kanaatimce Avrupa’daki bazı çevreler, “Türkiye bu nükleer işine girse de biz de onlara bir yolunu bulup buradaki atıkları kakalasak” diye düşünüyorlar. Unutmayalım, 1980’li yıllarda bir TC hükümeti Almanya’dan zehirli çöp almıştı. Bildiğim kadarıyla bu “ithalatı” yapanlar hakkında hiçbir idari veya hukuki soruşturma açılmadı.

Merkel ‘Yeni Yeşilci’

- Türkiye ve Almanya’daki kamuoyu bu felaket projeleri konusunda yeterince duyarlı mı? Filminiz üzerine halktan nasıl bir tepki geldi?

- Alman kamuoyunu diğer Avrupa ülkelerininkinden farklı değerlendirmek lazım. Burada dünyanın en güçlü, en dinamik çevre hareketi var. Birlik 90/Yeşiller bugün Almanya’yı yöneten unsurlardan biri. Her ne kadar bu parti sisteme uyduysa da, hareketin yarattığı kurumların çevre bilincinin gelişmesine çok büyük katkısı oldu. Daha birkaç ay önce, bütün eski reaktörlerin kullanım sürelerini uzatan Angela Merkel hükümeti, Japonya’daki felaket üzerine planlarından çark etti. İlk elde 7 eski reaktör üç ay süreyle bakım için durdurulacak. Bazı yorumcular, Merkel için biraz da alaylı bir biçimde “Yeni Yeşilci” diyorlar. Türkiye’de bir taraftan yurtlarını, doğayı korumak için yıllardır mücadele eden Büyükeceli ve Bergama halkı var. Tabii bir de kitlesel olmasa da, çok etkin etkin bir çevreci bir hareket var. 2000 yılında nükleer lobiye rağmen Akkuyu ihalesinin iptal edilmesi, “Anti Nükleer Platform”un eseridir. Ancak halkın büyük bölümü manipülasyona açık.

Orhan Çalışır kimdir?

Orhan Çalışır, Almanya’ya 1960’lı yılların sonunda işçi olarak gelen bir ailenin dört çocuğundan biri. Almanya’ya liseden sonra üniversite okumak için geldi ve burada ekonomi okudu. 15 yıldır serbest gazeteci olarak Alman devlet radyo televizyon kurumu için çalışıyor. Daha çok radyo haberleri yapan gazetecinin son belgesel filmi Torf (Türkçesiyle: Yer Kömürü). Film, Amasya’nın bir köyünden yer kömürü çıkarmak için Kuzey Almanya’ya gelen bir grup işçinin hikâyesinden hareket ederek, üç kuşakta göçün öyküsünü anlatıyor. Orhan Çalışır’ın 2001 yılında tamamladığı Akkuyu filmi Almanya’da ilgi gördü. Filmin “Köy ve Nükleer Santral” adlı 15 dakikalık kısa versiyonu, Almanya’nın en büyük radyo televizyon kuruluşunun (WDR) okul televizyonu tarafından alındı ve defalarca gösterildi.