Çatalhöyük’e Dönük Binbir Yüz, Çatalhöyük’ün Binbir Yüzü

'Topraktan Sonsuzluğa Çatalhöyük' sergisinden bir kare.

Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde açılan “Topraktan Sonsuzluğa” başlıklı sergiyle yeniden gündeme gelen Çatalhöyük SİT alanındaki kazıların bu yılki bölümü başladı. Projenin yöneticisi olan arkeolog Ian Hodder’ın yenilikçi yaklaşımı ile pek çok bilimsel disiplinin bir araya geldiği kazı etkinliğinin önemli kısımlarından biri de Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden antropolog Yar. Doç. Dr. Ayfer Bartu Candan’ın yürüttüğü çalışmalar.

1997 yılından itibaren çalışmalarda görev alan Ayfer Bartu Candan, kadınlara ve erkeklere slayt gösterileri ile sahada yapılan işlerin anlatılması, yakında bulunan Küçükköy’de ve Çumra ilçesinde yaşayan kişilerin kazıda çalışması, kazı bulgularının yorumlanmasında yerel bilgi ve tekniklere başvurulması gibi, kazı ile yöre halkını bir araya getiren etkinlik yürütmüş.

Bunun yanında, Ayfer Bartu Candan ve Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Can Candan, projeye ilişkin gelişmeleri bir belgesel film formatında birleştirerek, başka bir alana daha taşımaya karar vermişler ve 2001 yılından itibaren sadece kazı alanında değil, Çatalhöyük’le ilgili çalışmalar yapılan pek çok yerde çekimler gerçekleştirmişler.

Projenin içeriğinden söz edebilir miyiz?

Ayfer Bartu Candan: 9000 yıllık bir arkeolojik SİT alanı düşünün. O alanla ilgilenen pek çok farklı grup ve görüş ortaya çıkıyor. Fakat hem arkeologlardan hem de diğer gruplardan önce de orada yaşayan insanlar var. Çumra kasabası ve Küçükköy alana çok yakın. Konya Ovası’nın ortasında 9000 yıllık bir medeniyet etrafında bir araya gelen bilim insanları, feminist gruplar, köylüler, MHP’li yerel yönetim ve bürokratlar. Bu grupların karşılaşmaları, bir araya gelişleri ve Çatalhöyük hakkında ürettikleri farklı bilgi biçimleri ve o tavırların karşılaşması benim ilgilendiğim alan.

Projenin uygulama tarzı hakkında dikkat çekici örnekler neler?

A.B.C.: Klasik arkeolojide uzmanlar genellikle kazı alanında bulunmazlar. Kazı sezonu bittikten sonra bulgular bu uzmanlara götürülür ve alanın dışında incelenir. Hodder’ın tavrının önemli farklarından biri, bulguları anlamlandırmak için bağlama odaklanması: Bulguya nerde ulaşılmış? Diğer maddi kültür kalıntılarıyla olan ilişkisi nedir? Bu nedenle, kesin bir işbölümü yerine, bütün farklı ekipleri kazı alanında buluşturup fikir sahibi olmalarını ve birbirleriyle fikir alışverişinde bulunmalarını sağlamak istiyor. Etkileşim, anlamlandırma sürecine büyük katkıda bulunuyor.

Hodder’ın projesinde, köylerden gelip çalışan kişiler sadece işlerini yapmakla kalmıyorlar, tüm kazı hakkında bilgilendirme turlarına katılıyorlar ve “çalışma sezonu”nda bulguların değerlendirilmesine de katkıda bulunuyorlar. Slayt gösterileri yaptık mesela, ama bunun arkasında “Şu cahil köylülere medeniyet getirelim” gibi bir tutum yatmıyor. Küçükköy ekibinin, bitkilerin kullanımına, topluluktaki cinsiyet ilişkilerine dair bir bilgi birikimi var. Bulguların yorumlanmasında önemli olabilecek bir birikim bu. Mesela, kerpiç evde nasıl yaşanır, ocak nereye yerleştirilir, nasıl yakılır? Bütün tartışmaların içinde bu ekip de vardı ve yayımlanan kitapta (Catalhoyuk Perspectives: Reports from the 1995-99 Seasons, McDonald Institute Monographs, 2006) onların da yorumlarına yer verildi.

Bu bilinç bölge halkının projeyi sahiplenmesini sağladı mı?

A.B.C.: Evet. 1997’de ben kazı çalışmalarına katıldığımda köyde yaygın olarak, kazı alanında altın çıkarıldığı konuşuluyordu. Ama yapılan bilgilendirme çalışmasından sonra artık halk, Çatalhöyük’te altın ya da başka bir madenin bulunmadığını biliyor. Bu da verilen bilginin yarattığı olumlu bir etki.

Her yıl 600 çocuğun katıldığı eğitim gezisinin amacı nedir?

A.B.C.: Bu eğitim gezisinde, Çatalhöyük’ün “her şeyden önce” olmasını bir avantaja çevirerek çocukların çok farklı bir dünya kurgulama becerileri üzerinde çalışmak ve arkeolojiyi farklı becerilerini geliştirmek için kullanmak ve farklı sorular sorabilmek amaçlanıyor.

Projenin belgeseli de yolda
Bu projenin filmleştirilmesiyle ilgili ortak bir çalışmanız var. Bu proje ne zaman başladı, nasıl bir fikirle yola çıktınız?

A.B.C.: Çatalhöyük 9000 yıllık bir yer ve orada duruyor ama eşzamanlı olarak hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı yerlerinde bu alan üzerine bilgi üretiliyor, bu alanla ilgili çalışmalar yapılıyor. Bu eşzamanlılığın film yoluyla daha iyi temsil edileceğini düşünüyorduk. Ayrıca, konuyla ilgili olarak görsel açıdan çok çarpıcı kontrastların varolduğunu görüyoruz ve bunları yansıtmak istiyoruz.

'Topraktan Sonsuzluğa Çatalhöyük' sergisinden bir kare.
Can Candan: Orada sabit duran bir mekân var. Üstelik mekânda görsel anlamda pek bir şey yok. Esas önem atfedilen figürinler ve duvar resimleri gibi öğeler zaten başka yerde, müzelerde, sergilerde bulunuyor. Çatalhöyük aslında orada değil, belki daha çok, başka yerlerde yaşıyor. Bizim yapmak istediğimiz, Çatalhöyük’ün yaşadığı bu farklı yerleri görmek ve aktarmak. Filmde yaptığımız, farklı grupların Çatalhöyük’le olan ilişkilerini yansıtmak ve Çatalhöyük’ün geniş bağlamını sunmak. 2001 yılının Şubat ayında başladık çekimlere. Pek çok farklı yerde çekim yaptık. Çatalhöyük projesine ilgi gösteren ya da burada yer alan kişilerin hayatlarında bu alanın nasıl yaşamaya devam ettiğini göstermek için o kişileri kendi yaşamlarında görüntüledik.

BİR ANI: Köpek Lalesi
1997 yılından itibaren özellikle yöre kadınlarıyla iletişim hâlindeydim. Yorumlarını almak için kadınlarla konuşurken bir yerde bu süreç bitiyordu. “Sen okumuş insansın. Bize niye soruyorsun?” deyip susuyorlardı. Ben, “Benim ve sizin bilgilerimiz farklı farklı. Sizinkiler de aynı derecede önemli” desem de, onları ikna edemiyordum. Yürüttüğüm çalışmalardan biri, Küçükköy’den projeye katılan kadınların fotoğraf çekmeleri ve bunların sergilenmesiydi.

Sergi için dolaşırken kadınlardan biri bana “Ordaki köpek lalesini alsana” dedi. Ben bunun hangi bitki olduğunu bilmiyordum. Bir sessizlik oldu. “Sen bilmiyor musun hangisi olduğunu?” dediler. Önemli bir dönüm noktasıydı o. Bu bitki yörede hem ilaç, hem yiyecek olarak kullanılıyor. Orada yıllarca anlatmaya çalıştığım şeyi anlatabildim sonunda. Kadınlardan biri çıkıp bana “Size okulda ne öğretiyorlar peki?” diye sordu. Farklı bilgi türlerinin önemi hakkında ilk kez karşılıklı bir konuşma yapabildik. Bu olay hem bizim ilişkimizde hem de kadınların kendilerini algılayış biçimlerinde önemli bir kırılma noktası oldu.