Libya’da mahsur kalan 25 bin Türk işci ve çalışanı
kurtarılmayı beklerken yaşadıklarını internet ve telefon aracılığıyla dünyaya
duyurmaya çalışıyor. Tekfen İnşaat’ın Libya’nın güneyindeki
Kufra kentine yakın şantiyelerinden birinde çalışan
inşaat mühendisi Koray Tüy, dün gece saat 02.32’de Milliyet’e
gönderdiği e-postada yardım istedi. Tüy, “10 dakika kadar önce eli silahlı
Libyalılar kampımızı bastılar, araç istediler. En son elimizde ambulans kalmıştı
onu da alıp gittiler. Sanırım telefondan bana ulaşamadınız ama internet hızımız
şu anda iyi durumda isterseniz skype’dan görüntülü konuşabiliriz. Ama en kötü
yetkililere durumumuzu iletirseniz sevinirim” diye yazdı. Milliyet’in sorularını
yanıtlayan Tüy, konsolosluğun kendilerine yardımcı olmaya çalıştığını ancak
bölgedeki koşullar nedeniyle hala tahliye edilemediklerini söyledi. Diğer
şantiyelerdeki arkadaşlarının da korku içinde beklediğini anlattı.
Milliyet’e ulaşan Yusuf Özcan isimli okuyucu ise oğlunun
Misurati kentinde mahsur kaldığını anlattı. Özcan TML İnşaat
isimli şirkette topoğraf olan oğlu Ferhat’ın (28) ve 200 kadar
çalışma arkadaşının şantiyeleri yağmalandıktan sonra bir ofise sığındıklarını
söyledi. Burada çetelerle çatışmaya girdiklerini, havaalanlarına ulaşamadıkları
için aç susuz kurtarılmayı beklediklerini anlattı. Endişeli baba oğlunun
sığındığı büronun koordinatlarını verdi, resmi makamların kendisine yardımcı
olmasını istedi.
Halk ayaklanmasının sürdüğü Libya’dan Türkiye’ye gelen 150 kişilik ilk
kafiledeki işçi Mesut Kahraman (48) ise ayaklanma çıkaran
grupların Türklere karşı herhangi bir düşmanlığı bulunmadığını söyledi. Libya’da
halkın tepkisini genellikle insanlara değil mallara zarar vererek gösterdiğini
söyleyen Kahraman yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Geçen cumartesi günü bizden Türkiye’ye dönüş için hazırlıklı olmamız
istendi. Eşyalarımızı toplayıp valizlerimizi hazırladık ve beklemeye başladık.
İnşaat sahası Al Marj kent merkezine 10 kilometre uzaklıktaydı. Buraya kadar
geleceklerini tahmin etmiyorduk. Cumartesi gecesi kalabalık bir grup geldi ve
bizim şantiyeden çıkmamıza izin verdiler. Daha sonra kaldığımız koğuşları yıkıp
ateşe verdiler. Biz de şirkete ait ciplere valizlerimizi yükleyerek Bingazi’ye
doğru yola çıktık. Bingazi’de şirketin bir kimya tesisi vardı. Orada Türkiye’den
gelen uçağın inmesini beklemeye başladık. Arap bekçiler bizi koruma altına aldı,
bulunduğumuz yeri kimseye belli etmediler. Daha sonra uçağa binip İstanbul’a
ulaştık.”