'Çimento Satarken Temiz Havamızı da Satıyoruz'



Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanvekili Erdoğan Bayraktar da bir ara 'çimento ihracatında çevre vergisi konulması gerektiğini' savunmuştu. Çimento üreticileri fazlasıyla tepki gösterdiği gibi Erdoğan Bayraktar da sözünün takipçisi olmadı.

Her yıl, aynı sayfiye yerleşimlerine giden dikkatli gözler zaten farkındadır, ormanlık arazilerin her yıl biraz daha kemirilip, yerine yazlık evlerin inşa edildiğini. Her yaz olması gelenekselleşen orman yangınları da bu yıl bir kez daha canımızı fazlasıyla acıttı. Ağaçları sadece yakarak, yerine beton dökerek ormanlarımıza zarar vermediğimizi söylüyor Işın Çelebi. Ortaya koyduğu rapora göre çimento sektörü, ülkemizin karbondioksit (CO2) filtre etme kapasitesinin beşte birini tüketiyor. Aslında bu rapor müzakere sürecinde 'çevre-sosyal sorumluluk kıstaslarını yerine getirmeyen üretim biçimlerinin' fazlasıyla tartışılacağının da ön haberini veriyor.

Siyaset defterini kapatan (ki bu tabir kendisine ait), ANAP'lı ekonomiden sorumlu eski Devlet Bakanı ve şu an Morgan Stanley'in Türkiye'deki kıdemli danışmanı, Işın Çelebi neredeyse her cümlesine kaynak göstererek çevre açısından çimento endüstrisinin raporunu yazmış. 'Çimento üretimi sırasında, hammaddenin mamule çevrilmesi için yaklaşık 45 dakika 1100 derecede pişmesi gerekmektedir. Tüm süreç boyunca 1 ton çimentonun üretimi 1 ton CO2 emisyonu üretilmesine sebep olmaktadır' şeklindeki bilginin ardından Işın Çelebi şunları vurguluyor:

1 dekar normal orman yılda yaklaşık 2.5 ton CO2 filtre etmektedir. Ormanlarımız yılda 265 milyon 530 bin 500 ton CO2 filtre etme kapasitesine sahiptir. Çimento sektörü ülkemizin CO2 filtre etme kapasitesinin beşte birini tüketmektedir. Diğer taraftan üretiminin yüzde 18'ini ihraç etmektedir. Yani başka ülkelerin çevresel yükünü biz çekmekteyiz. İhracat da yurtiçi satış fiyatlarının çok altında fiyatlarla yapılmaktadır. Ülkemizde ciddi bir çimento açığı baş göstermişken ülkemizi kirleterek üretilen mal, halkın kullanımına da sunulmamamıştır.

AB 1 ton CO2'nin direkt ve dolaylı sosyal maliyetinin 14-80 avro arasında değiştiğini belirtmektedir. Taban rakamı baz alsak bile bu gelişmekte olan ülkemizi için ihracattan sağlanan döviz katma değerinden bile yüksek bir maliyettir."

Çimento üreticileri rahatsız edecek bu rapor elbette "Yok edin tüm çimento üretimini" demiyor. İç piyasa yönelik üretimin sürdürülüp, ihracatta vergi getirilmesini öneriyor. Ki bu öneri de zaten kamu adına 'Çimentocular fırsatçılık yapıyor, üretimi kısıp, iç piyasada fiyatı yükseltiyor' diye yakınan Toplu Konut İdaresi'nin derdine de çare olabilir.

Üretimden değil ihracattan çevre vergisi alınmalı
Işın Çelebi raporunda 'Türkiye'nin Avrupa'nın üçüncü büyük çimento üreticisi ve en büyük çimento ihracatçısı' olduğuna vurgu yaparken, şuna dikkat çekiyor:

"Gelişmiş ülkeler dolayısıyla Avrupa, enerji yoğun endüstrileri teşvik etmeyip, ve bu ürünleri gelişmekte olan ülkelerden ithalat yoluyla tedarikine yöneltici politikalar uygulamaktadır. Türkiye'de çimento sektöründe ihracattan (üretimden değil) vergi ve/veya fon almalıdır."

Işın Çelebi, dünyadan da örnekler veriyor:

"İsveç, 1991'de CO2 vergisini yürürlüğe koydu. Akabinde Finlandiya, Norveç ve Hollanda benzer uygulamaya başladılar. Direkt verginin dışında CO2 kotası sistemi de uygulanabilir. Verilen kotalar 'serbest kota pazarında' para karşılığı el değiştirebiliyor. Bu sistem fabrikaları CO2 emisyon üretimi konusunda çevreye daha duyarlı teknolojiler seçmeleri sağlıyor. İtalya, Almanya 1999, Fransa, İngiltere ise 2001 yılında bu sistemi uygulayarak emisyon regülasyonuna başlamışlardır. İngiltere'de sistem sayesinde yıllık bazda 5 milyon tondan fazla CO2 emisyon azalması meydana gelmiştir.