Çimsa Bir İlke İmza Atıyor: Atık Gazdan Elektrik



BATI nicedir “düşük karbon ekonomisi”ni konuşuyor.

Küresel ısınmanın maliyetini düşürmenin tek yolunun “düşük karbon ekonomisi” olduğunu yaklaşık 10 ay önce TÜSİAD’ı ziyaret eden İngiltere Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Lord Hunt’ın ağzından duymuştuk.
Hunt, Türk sanayisine de bu konuda adımlar atmasını tavsiye etmişti.
Batı’daki bu trende ayak uyduran beton sanayinin önde gelen ismi Çimsa Türkiye’de bir ilke imza atmış durumda.
Mersin’de hem beyaz, hem gri çimento üreten tesislerinde bacasından çıkan atık gazdan elektrik elde edecek.
Bu adımın beton sanayiinden gelmesi önemli.
Zira beton sanayi Türkiye’nin “karbon emisyonunun” yüzde 5 ila yüzde 10’nundan sorumlu.
Çimsa’ya dönersek, Mersin’deki fabrikasının 1. ve 2. üretim tesisinin elektrik tüketiminin yüzde 50’sini geri kazanacak.

MUT İLÇESİNİN ELEKTRİĞİ

Bu ne anlama geliyor?
Çimsa, Mersin’in Mut ilçesine yakın bir nüfusun yaklaşık 1 yıllık elektrik ihtiyacına eş değer miktarı atık gazdan üretecek.
Mersin’deki fabrika için ödediği aylık elektrik faturası 2.5 milyon dolardan 2 milyon dolara düşecek.
Diğer yanda fosil yakıtlardan tasarruf edeceği için karbon emisyonunu azatmış olacak.
Nereden bakarsanız bakın bir kazan-kazan durumu.
Çimsa’nın Japonya’nın devlerinden Marubeni Grubu’yla gerçekleştirdiği “atık gazdan elektrik üretme” projesinin imza töreni için Çimsa Genel Müdürü Mehmet Hacıkamiloğlu ve ekibiyle Tokyo’nun yolunu tuttuk.
Hem İstanbul’un çok üzerinde bir sıcak dalgasıyla, hem Japon misafirperverliğiyle karşılaştık
Japonlar’da imza atma töreni meşhur çay töreni gibi bir şey.
Herkesin nerede oturacağı, hangi sırayla söz alacağı, ne söyleyeceği çok önceden planlanmış.
Japon tarafı da doğrusu hayli kalabalıktı.

KAWASAKİ TEKNOLOJİSİ

Zira Çimsa’nın Mersin projesi için Marubeni ile yaptığı anlaşmanın bir ortağı daha var.
“Atık gazdan elektrik üretme” teknolojisini geliştirmiş olan Kawasaki.
Yani ünlü motosiklet markasını üreten grup.
Ağır sanayi şirketleriyle ün salmış ancak son yıllarda “atık dönüştürme” teknolojileri üzerine yoğunlaşmış.
Kawasaki, Çinlilerle yaptığı ortaklıklarla dünya piyasalarında at koşturuyor.
Marubeni’yi ise Kawasaki gibi Japon sanayinin ünlü markalarını yurt dışında pazarlayan bir şirket olarak düşünmek mümkün.
Japon sistemi böyle yürüyor.
Marubeni Grubu’nun Tokyo’daki merkezinde gerçekleşen imza töreninde bir sürpriz bekliyordu bizi.
İki Türk öğrenci.
Sabancı Üniversitesi, master programından iki genç öğrenci Dicle Evliyaoğlu ile Berk Gürcay Marubeni’ye staj için gelmişler.
Bizi kırmadılar.
Çimsa Genel Müdürü Mehmet Hacıkamiloğlu ile Marubeni Genel Müdür Yardımcısı Naoki İzumi’yle birlikte fotoğraf karesinde yer aldılar.



Düşük karbon ekonomisine geçiş için 160 milyon dolar

ÇİMSA Genel Müdürü Mehmet Hacıkamiloğlu’nun verdiği bilgiye göre, Çimsa kullandığı enerjinin yüzde 4 ila yüzde 5’ini atıklardan sağlıyor.
Hedef bu oranı yüzde 10’lara çekmek.
Atıktan enerji elde etmek için ne kullanıyor diye soracak olursanız.
Ağırlıklı olarak araba tekerlekleri, gemi sintineleri gibi sanayi atıklarını saymak mümkün.
Esasında çimento fabrikalarında fırınların ısısı 1400 dereceye çıktığı için her türlü atığı yakabiliyorsunuz.
Mehmet Hacıkamiloğlu, belediyelerin topladığı “evsel atıkların” da yakılabileceğini vurguluyor.
Ne ki, Batı’daki çimento fabrikaları “evsel atıkları” yaktıkları halde Türkiye’de belediyeler bu işe pek gönüllü değiller henüz.
Zira “evsel atıklara” kamu malı gözüyle bakıp, çimento fabrikalarından bunları yakmaları için ücret talep ediyorlar.
Şaka gibi ama belediyeler çöplerini “bedelsiz” vermiyorlar.
Mehmet Hacıkamiloğlu, “Sanayi, evsel atıkları yakarak ortadan kaldırmak hem çevre, hem çimento fabrikaları iyi bir çözüm. Hatta Batı’da çimento fabrikalarının giderek buna kaydıklarını görüyoruz.. Çimento üretmek, yakında yan işleri olursa şaşmam” diyor.

KARBON AYAK İZİ RAPORU

“Düşük karbon ekonomisi” bazı iş kollarının, bazı alışkanlıkların değişmesine yol açacak kuşkusuz.
Çimsa, sürdürülebirlilik adına yani “düşük karbon ekonomisi” için 2010 ile 2012 yılların arasında 160 milyon dolarlık bir harcama planlıyor.
Mersin’deki proje için 20 milyon doları yatırılmış ve bunun dört yılda amorti edileceği hesaplanıyor.
Hacıkamiloğlu, “Dünyada gidişat düşük karbon ekonomisi yönünde. Biz de yatırımlarımızla ayak uyduruyoruz. Ayrıca karbon emisyonlarına kota ve karbon ticareti kapımızda sayılır, yarın öbür gün karşımıza çıkacak. O yüzden bugünden hazırlıklarımızı yapıyoruz” diyor.
Nitekim Hacıkamiloğlu bizimle İstanbul’a dönmeyip, Çinliler’in evsel atıkları dönüştürme teknolojisini incelemek üzere Pekin’e uçtu.
Bu arada, Çimsa bu yıl sonunda ilk kez “karbon ayak izlerini” yani karbon emisyonunu ortaya koyan bir “sürdürülebirlilik” raporunun hazırlığında.
Bu işi ne kadar ciddiye aldığının bir başka göstergesi var.
Küçük ekibimizin İstanbul-Tokyo uçak yolculuğu, dört günlük Tokyo gezisinde harcadığı enerjinin neden olduğu karbon emisyonunu en küçük ayrıntısına kadar hesaplanmış.
Kişi başına yaklaşık 1800 kilogram karbon emisyonu çıkmış.
Çimsa bunu karşılamak için TEMA ile işbirliğinde her birimiz için Karapınar Hatıra Ormanı’nda 10 ağaç dikmiş.
Ağaçlarım giderek çoğalıyor.

İstanbul çöp sorununu çözdü mü

MARUBENİ Grubu 1960’lı yıllardan beri Türkiye’de faaliyet gösteriyor.
1980’li yılların başında Temsa’ya inşaat makineleri satmaya başlamış.
Şimdi üst düzey yönetici olan bazı bazıları birkaç yıllarını Türkiye’de geçirmişler.
Çimsa ile Marubeni arasındaki anlaşmaya imza atan Genel Müdür Yardımcısı Naoki İzumi örneğin İstanbul’da 4 yıl geçirmiş.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Belediye Başkanı olduğu dönemde İstanbul’un çöp sorunu için görüşmüş.
Erdoğan belediye başkanlığı koltuğuna oturmadan bir yıl önce 1993 yılında Ümraniye’deki çöplükte metan gazı sıkışmasından büyük bir patlama olmuş, 11 aile yok olmuştu.
Anladığım kadarıyla İstanbul’un çöp sorununa çözüm arayan Erdoğan, 1995 yılında  Marubeni’nin de kapısını çalmış.
İzumi, İstanbul’un çöp sorunu için bir proje hazırladıklarını ancak İstanbul Belediyesi’nden bir ses çıkmadığını söylüyor.
Ve merakla soruyor: “İstanbul çöp sorunun çözdü mü.”
Aradan 15 yıl geçtikten sonra bildiğim kadarıyla henüz İstanbul için gerçek bir çözüm ortada yok.
Hatta Hacıkamiloğlu’nun “vahşi depolama” diye tabir ettiği çöpleri gömme devam ediyor.
Bırakın bunu İBB atıkları ayırma işlemi dahi yapmıyor.
Oysa Tokyo, havalimanına adımı attığımız andan itibaren Japonların çöp kutularını katı, sıvı,  yanabilir vesaire diye ayırdıklarını gördük.
Çevrecilik lafta değil eylemde gerek.

Özdemir Sabancı cinayetini hatırlıyor

YABANCI bir işadamı için İstanbul’da birkaç yılını geçirmek, unutulmaz anılara sahip olmak demek.
Bizlerin yaşadıklarının onda birini yaşasalar bile öyle.
Recep Tayyip Erdoğan ile biraraya gelen İzumi, 1996 yılında öldürülen Özdemir Sabancı ile de iyi tanışıyormuş.
Birlikte üzerinde çalıştıkları bir proje için üç günlük toplantı planlamışlar.
İzumi, “İlk iki gün İstanbul’da bir araya geldik. 3’üncü toplantıdan önce Özdemir Sabancı Adana’daki fabrikayı gezmemizi önerdi. Adana’ya uçtuk. Fabrikaya girer girmez cinayet haberini aldık. 3’üncü toplantı kısmet olmadı” diye anlatıyor.
Türkiye’yi hem mutlulukla, hem hüzünle hatırlamamak mümkün mü?