Çok İşlevli Türk Kahvesi



Fransa’da Türkiye Mevsimi’nin önemli etkinliklerinden sayılan Tuileries Bahçesi’ndeki Türk Kahvesi’nin açılışı biraz gecikmesine rağmen, Trakya Bohemleri’nin davul titreşimleriyle büyük ilgi uyandırdı ve enerjisi yüksek bir açılış oldu. Mimar Han Tümertekin tarafından tasarlanan Türk Kahvesi’nde üç hafta boyunca zengin bir program sunuluyor. Hat, tezhip, dans ve çocuklara yönelik atölyelerin yanı sıra tasarım ve fotoğraf sergisi, konserler, Türk mutfağı üzerine konferans, Karagöz tiyatrosu, tabii bir de her daim Türk kahvesi servisi yer alacak.

İçinde bulunduğu uzamın dokusuyla bütünlüklü, kendine mekân arayan bir mimari tasarımdansa mekânı tümleyen bir yapı Türk Kahvesi. Öyle ki Tümertekin’in bir mimari dokuya dair beklentisini tamamen olumlamakta: “Mümkünse özel bir yapı olmamalı, ama özel bir duygu sunmalı.”

Kendisiyle Paris’te Türk Kahvesi’nin tasarımı hakkında konuştuk. 

Türk Kahvesi’nin geciken ve bu nedenle Türk medyasının dikkatini üzerine çeken açılışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Orada üç hafta boyunca kırk kadar etkinlik olacağı için biraz sabırlı davranıp aslında sonuca bakmamızın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Bu proje size nasıl ulaştı?

Konu bana İKSV tarafından önerildi.

Mekânla nasıl bir iletişime girdiniz? Nasıl düşünüp tasarladınız?

Bunun bir bölümü eğlenceli bir süreçtir, çünkü bana ulaşan ilk bilgiye göre Türk Kahvesi’nin mekânı şu anda bulunduğu yer değil de Paris’in ana aksı olan Tuileries Bahçesi’nin ortasından geçen yaya yoluydu. Bunun iletişim sürecindeki bir yanlış anlama olduğu sonra meydana çıktı. Paris’in o büyük aksına müdahele eden, oradaki ilişkileri yeniden tanımlamaya yönelik bir şey düşünmüştüm. Louvre’daki ilk toplantıda mekânın orası olmayacağı açığa çıktı. Eğlenceli bir toplantıydı o. İyi hazırlanmıştık, çok iyi bir sunuştu. Ancak sunuşun ortalarında bir sorun olduğunu hissettim. Ve bunu açıkça söyledim Louvre Müzesi müdürüne. Projeyi teknik olarak iyi götürüyorduk ama ifadelerden bir sorun olduğu anlaşılıyordu. Bunun üzerine kendisi, tarihinde o bölgeye böyle bir müdahalenin yapılmadığını, bu yüzden bize bahçe içinde başka bir yer verilebileceğini söyledi. Şu anda Türk Kahvesi’nin bulunduğu o alan zaten bu tür etkinlikler için ayrılmış bir yer. Bunun üzerine tasarım süreci başladı. Ben çok sonra çizime ve tasarıma başlayan bir yapıya sahibim. İçinde bulunduğum durumu ve oradaki davranışları kavramadan hareket edemiyorum.

Mekânı biraz gözlemlemeniz mi gerekiyor?

Tercihim mümkün olduğunca sorularımı sormadan mekânı görmemekten yanadır. Çünkü mekân sizi hemen o anki ruh halinizle etkiler. O bahçeye hava güneşliyken ya da dolu yağarken giderseniz üzerinizde farklı izlenimler yaratır. Paris’te daha önce yaşamış olduğum için Tuileries Bahçesi’ne ilk defa gitmiyordum, ama bu gözle gitmek yine de ayrı bir şey. O nedenle en başta mümkünse yazılı ve teknik tabanlı verilerle tasarıma başlamak gibi bir alışkanlığım var. Bunun üzerine İKSV ile yoğun bir şekilde orada neler olacağını konuşmaya başladık. Önceleri bu da çok tanımlı değildi, benzeri durumlarda olduğu gibi. Daha sonra tanımlar gitgide arttı. Tanımların artması mekânda çok farklı ölçekte ve karakterde etkinliğin gerçekleşeceğini bize gösterdi. Dans, atölye çalışmaları, sürekli kahve servisi, konser ve sergi mekânı olarak çok kullanımlı olması gerektiği ortaya çıktı. Bu arada, Türk Kahvesi adı da zihnimin bir yerinde duruyordu. Örtüşme olabilir mi, gibi. Her benzeri durumdaki tipik tartışma da kendini gösterdi. Ne kadar Türk, neresi Türk olacak, Türk olan nedir, bunun Türklüğü mekâna nasıl yansıtılır gibi bir dolu sıradan tartışma gündeme geldi. Herhangi bir tasarımımda eğer Türklük varsa, bunun benim o coğrafyada doğup büyüyüp yaşamış olmamdan kalan tortuyla yansıyacağını düşünür, kendimi öyle rahatlatırım. Bir de tabii eminim o kültürün içinde yetişmiş olmamın kazandırdığı bazı özellikler vardır. Mekân kültürü olarak vardır. Bu anlamda sokaktaki yaşantıyı çok izlerim ben. Bu yüzden tarafsız, içinde o sırada yer alacak işlev ne ise o işlevin mekânıymış gibi algılanacak bir yapı çözümlemesine yöneldim. Bunun sonucu olarak da iklim koşullarından korunmayı sağlayacak iki tane çatı yaptım. Bir tanesi sürekli kahve servisi gibi daha tanımlı davranışların yer aldığı küçük bir örtü, diğeri de pek çok etkinliğin içinde yer alabileceği ikinci bir örtü. Külliye ya da manastır mantığı gibi bir avlunun çevresinde oluşmuş iki yapı olarak kurgulandı. Böylece aradaki avluda da üstü örtülü olmayan ama bu mevcut örtülerin gölgesini kullanabilen bir boşluk doğdu. Yani daha büyük olan çatının yöne göre yerleştirilmesi, avludaki gölgeyi daha uzun süre korumak içindir.

Tuileries Bahçesi’nin yürüyüş aksı üzerinde önerdiğiniz ilk proje nasıl bir tasarıydı?

Ölçeği çok daha farklı düşünülmüş, büyük bir çalışmaydı. Aksı bir an için kırıp, o çizgiselliğini bir noktada deforme edip sonra tekrar düzelten bir müdahaleydi. Aksın sağına ve soluna konacak standlarla yüzlerce yıldır dümdüz olan çizgiye hafif bir zikzak yaptırmaktı amaç. Onu da sunuşun başında, geleneksel bir Osmanlı yerleşmesinin hava fotoğrafıyla Paris’in akslar sistemine dayanan kentsel planının hava fotoğrafını yan yana koyarak, ikisini bir araya getirmek istediğimi söylemiştim. Paris’in o aksını yerinde tutarak aksa cetvelle çizilmemiş bizim tipik geleneksel kentsel dokuyu bir noktada monte etmek istedim. Ancak o bölgenin, o yolun bir dokunulmazlığı var ve o aks üzerinde hiçbir müdahaleye izin vermiyorlar. O toplantının yukarıda belirttiğim eğlenceli bölümü de Louvre yetkililerinin bu dokunulmazlığa müdahale etme cesareti göstermem karşısındaki şaşkınlıklarıdır.