‘Demokratik’ Entrikalar...



Geleceğin tarihçileri bugünlerin Türkiye’sini tanımlarken kim bilir ne kadar zorlanacaklar... Başta “adalet” ve “kalkınma” olmak üzere, “demokrasi”den “bilim”e ne kadar çağdaş kavram varsa, günde beş vakit söylenerek “tersi”nin yapılmasına ne denebilir ki?.. Özellikle de şu “demokratik açılım” sürecindeki, topluma ve gelecek kuşaklara ait ulusal değerleri “pazarlama yasaları”nın nasıl adlandırılacağını keşke bilebilseydik. Böylece köklü “üniversite”lerimizin bile kimi “rektör”lerce “satış”a hazırlanmasına ne söyleyeceğimizi de öğrenmiş olurduk...

YTÜ’de kara bulutlar

Devletimizi “tapusuz” bırakma politikasında sıranın tarihi “okul”larımıza geldiği biliniyor. Bazı “üniversite”lerin bulunduğu arsa ve binaların artık “bilim” yerine “rant”ın hizmetine sunulacağı ise şimdiye kadar “duyum” halindeydi... Ne var ki Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (YTÜ) yaşananlar, bu duyumların “gerçek”leşeceğinin de ilk işaretleri... Çünkü “en çok oyu almadı”ğı halde Cumhurbaşkanı’nın atadığı Rektör Prof. Dr. İsmail Yüksel, bir süredir “satılacağı” söylenen tarihi yerleşkedeki Sanat ve Tasarım Fakültesi binalarının hemen boşaltılarak “Davutpaşa’ya taşın”(!)malarını emretti!..

Üniversitenin “demokratik” organlarına danışmadan, hatta fakülte kurulu ve senato bile dışlanarak; üstelik tam da yeni öğrenim yılının başlangıcında “çıkın gidin” denmesi ne anlama geliyor?

Arkadaşımız Orhan Bursalı, YTÜ’nün kullandığı saray binalarına geçen yıllardan beri “göz kondu”ğunu; Sanat ve Tasarım Fakültesi’nin de sarayın Agavat (Saray ağaları) ve Kiler-i Hümayun (Saray mutfağı) binalarında bulunduğunu; Bülent Arınç’ın da TBMM Başkanı’yken önceki Rektör Ayhan Alkış’tan saray binalarının boşaltılmasını istediğini anımsatarak şunu yazdı: “...aslında AKP iktidarı, YTÜ’yü oradan tamamen atmak istiyor...” (Cumhuriyet- 01 Ekim 2009)

Kimi YTÜ’lü akademisyenler ise aynı binalar için ünlü bir holdinge söz verildiğini belirtiyorlar. Dahası sadece YTÜ’nün değil; örneğin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin bulunduğu Fındıklı sahilindeki tarihi Meclis-i Mebusan binalarının, hatta Özal döneminde otele çevrilmek istenen İTÜ’ye ait Taşkışla’nın da henüz “açıklanmayan” gizli pazarlama listelerinde bulunduklarından söz ediliyor.

Başkentteki kandırmaca

Demokratik açılım tarihi bilim yuvalarımızın para uğruna söndürülmesiyle mi gerçekleşecek?

Ankara’daki 7. Cadde için Büyükşehir yönetiminin sakinler arasında düzenlediği “trafik anketi” de “bilim dışı demokrasi”nin yeni bir örneğiydi... Medyaya pek yansımayan asıl neden ise Çankaya Belediyesi’nin “yayalaştırma” kararını sözde “halk desteği”yle geçersiz kılmaktı. Nitekim anketin 12 sorusu da “araç”ların sınırlanması durumundaki “düzenleme”lere aitti. Çankaya Belediye Başkanı Şehir Plancısı Bülent Tanık’ın, bu tür sorulara “halk bilgilendirilmeden” yanıt istemenin “yanıltıcı” olacağını açıklaması ise bir uzman itirazı yerine, sıradan siyasi muhalefet olarak anlaşıldı...

Oysa asıl sorgulanması gereken, caddenin sadece “ora”nın değil, tüm “kent”in olması; trafik düzeninin ne olacağına da yine sadece “ora”da oturanların değil, tüm kentlileri gözeten ve tüm Ankaralıları temsil eden kurullarca kabul görecek “kentsel planlama”yla karar verilmesi gereğinin “unutulması” değil midir?

Nitekim bu “unutturma”nın “kandırık” sorularını yanıtlayan 1831 sakinden 1003’ünün “araçlar da geçsin” demesi üzerine Büyükşehir Başkanvekili Ali İhsan Ölmez bakın nasıl sevinivermiş: “Karar Ankaralılara hayırlı olsun...” (ntvmsnbc-27 Eylül 2009)

Söyler misiniz; önemli bir caddenin “işlev”ini şehircilik biliminin “kentsel bütünlük ilkeleri”ni çiğneyerek birkaç milyon kentli adına 1000 kişinin kararıyla belirleyen bir “demokrasi”yi, geleceğin tarihçileri nasıl tanımlayacaklar?