Deprem Riski Yüksek İller, Yapı Denetimi Kapsamı Dışında Kaldı



Devlet, son depremlerden sonra yeni yapılan binaların yapı denetimini özel sektöre devretti. Ancak Afyon, Erzurum ve Erzincan gibi 1. dereceden deprem bölgesi birçok il denetim dışı bırakıldı. Denetim sadece 19 ille sınırlı tutuldu. Kamu binaları da kapsama alınmadı.

Yaşadığımız son depremlerden sonra devlet, yapılan binaların daha iyi denetlenebilmesi için yetkiyi belediyelerden alarak özel sektöre devretti. Ancak yasadaki boşluklar yapı denetiminin uygulanmasında önemli problemleri ortaya çıkardı. Öncelikle Türkiye genelinde yaygın olması gereken yapı denetimi 19 ille sınırlı tutuldu. Muğla, Kütahya, Afyon, Erzurum, Erzincan gibi 1. dereceden deprem kuşağında yer alan iller yapı denetimi kapsamı dışında bırakıldı. Kamu binalarının yasa kapsamı dışında tutulması eleştirilerin odağındaki bir diğer konu. Ayrıca yapıların güvenliğinden sorumlu tutulan denetim firmalarına sigorta zorunluluğunun getirilmemiş olması bütün yükü firmaların üstüne yıkıyor. Çünkü yapı denetim firması, bir binanın taşıyıcı konstrüksiyonundan 15 yıl, yapı ince işlerinden 5 yıl sorumlu tutuluyor. Bir deprem durumunda yapı denetim firmalarının, sigorta mecburiyeti getirilmemesi nedeniyle büyük sıkıntı yaşayacakları ve yıllarca sürecek mahkemelerle uğraşılacağı belirtiliyor. Denetim firmaları kendi aralarında da bankalar gibi puanlamaya gidilmesi gerektiğini savunuyor.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde meydana gelen depremlerde 377 bin civarında yapı çeşitli oranlarda hasar gördüğünde, yıkılan binaların çoğunun denetimsiz olduğu ortaya çıkmıştı.

Ortaya çıkan manzara şuydu: Projelerin yüzde 91’inde tasarım, hesap ve çizim hatalarının olduğu, uygulamanın hiç denetlenmediği, şantiyelerin yüzde 90’ında yönetmelik ve standartlara aykırı beton döküldüğü, beton mukavemet değerlerinin öngörülenden yüzde 40 daha az olduğu ortaya çıktı. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ortaya çıkan bu sonuçtan vazife çıkartarak 595 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hazırladı. Ancak bu kararname iptal edilince 4708 sayılı yapı denetimi hakkındaki kanun yürürlüğe sokuldu ve yapı denetim şirketleri kuruldu.

Yapıda can ve mal güvenliğini sağlamak, kaynak israfına neden olan plansız, kontrolsüz ve kalitesiz yapılaşmayı önlemek, çağdaş norm ve standartlarda yapı üretmek ve denetimini sağlamak amacıyla çıkarılan kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Türkiye genelinde bugüne kadar kurulan faal durumdaki yapı denetim şirketlerinin sayısı 337’yi buldu. Bu şirketlerin büyük çoğunluğu İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerde bulunuyor.

Deprem bölgesi denetim dışında

Kamu binalarının yapı denetimi dışında bırakılması; sadece 19 ilin yapı denetim kapsamı içinde bulunması ve Muğla, Erzurum, Erzincan, Kütahya, Afyon gibi 1. dereceden deprem kuşağında bulunan illerin kapsam dışında tutulması dikkat çekiyor. Halihazırdaki yapı denetim firması, bir binanın konstrüksiyonundan 15 yıl, yapı ince işlerinden ise 5 yıl sorumlu olmasına rağmen, avukat bürosuyla ortak kullanılan, bir nalbur dükkanında açılan ve hatta cep telefonuyla seyyar olarak kurulan yapı denetim bürolarının bile bulunduğu iddiaları dikkat çekiyor. Hatta hapishanede üç dört aydır tutuklu olarak yargılanan bir mimarın imzası bile kullanılarak 3–4 tane yapı denetim kuruluşunun projesi denetlenmiş. Konu ile ilgili olarak görüşlerini aldığımız Yapı Denetim Kuruluşları ve Laboratuvarları Derneği Genel Başkanı Kürşat Kahratlı yasada birtakım değişiklikler yapılması gerektiğinin altını çizerken, denetim eksikliği üzerinde durdu.


Öte yandan İstanbul Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Üyesi Sami Yılmaztürk yapı denetim şirketlerinden çok, yasayı eleştirdiklerini ifade etti. Yılmaztürk, “Uygulamada birçok sorun yaşıyoruz. Örneğin bir üyemiz başka bir suçtan dolayı 3–4 yıldır tutuklu yargılanıyor. Ancak imza atma yetkisi bulunmamasına rağmen 3–4 tane yapı denetim kuruluşu projesinde imzası var. Projenin kimler tarafından sunulduğu, proje yapmaya yeterli olup olmadığı gibi konular havada kalıyor. Denetlenmiyor. En azından bize bilgi sorulması gerekir.” Yılmaztürk, yapı üretim süreci ve teknik ayrıntılarının yer aldığı bilgilerin tutulması ve her yapının imar durumunu en ince ayrıntılarına kadar anlatan kara kutu benzeri bir sistem oluşturulmasını da istedi.