15 Şubat 2010 tarihli Milliyet Gazatesi'nin 13. sayfasında "Depreme
Tampon" başlıklı bir haber. Habere göre "korkunç afette can kaybını
azaltacak önemli bir adım" atılıyor. 'Deprem Riski bulunan yerleşim
alanlarından geçen aktif fayların üzerinde tampon bölge oluşturulacak. Bunun
için Deprem İdaresi Başkanlığı'nın iki uzmanı Kentsel
Planlamaya Esas Diri Faylar Etrafında Tampon Bölge Oluşturulması Hakkında
Yönetmelik taslağını, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Yeni
Zelanda'nın fay yasaları örnek alarak hazırlamış.
Depremlerin ülkesi Türkiye
Türkiye, Alp-Himalaya deprem alanı üzerinde bulunmaktadır. Dünyanın üç
büyük alanından biri. Deprem riski çok yüksek bir ülke. Kuzey Anadolu Fay Hattı
ülkeyi boydan boya kesmektedir. Doğu Anadolu Fay hattı, Anadolu'nun güney-kuzey
doğu bölgelerinde ikinci büyük , riskli hattı oluşturmaktadır. Türkiye
topraklarının yüzde 92'si deprem riski altındadır. Nüfusun yüzde 95'i, sanayi
tesislerinin yüzde 98'i de bu riskli alanda bulunmaktadır.
1903 ila 1999 yılları arasında 132 deprem olmuş. 20'si 7 ve üstü büyüklükte
yaşanmış. Yüzbin kadar insan yaşamını yitirmiş, yüzbinlerce mesken yıkılmış ve
milyonlar mertebesinde insan evsiz kalmış. Özetle deprem ülkemizin can alıcı-
temel- en önemli sorunlarından başta gelenidir.
Depreme riskine karşı "Allaha emanet" Türkiye
Ne yazıktır ki deprem ülkesi Türkiye'de, deprem riskine karşı kapsamlı ve
bütünlüklü bir yapılanma söz konusu değildir. Devlet, uzun yıllar depreme
dayanıklı yapı üretme amacı ile yalnızca Deprem Yönetmelikleri
hazırladı-yürürlüğe koydu . Oysa 1950 li yıllardan sonra giderek büyüyen bir
kentleşme olgusuyla karşı karşıyayız. Köylerden kentlere ve özellikle deprem
riski yüksek Marmara Bölgesine insanlar seller gibi aktı.
Ne var ki günümüze kadar oluşmakta olan çarpık kentleşmenin rantından
beslenen sermaye sınıfı yönetti Türkiye'yi. Rant elde etmeyi insan yaşamına
yeğlemiş bu politikalar, bilimi ve tüm planlama ve imar kurallarını da yıktı
geçti. Türkiye'de hiç bir siyasi partinin programında bu yaşamsal soruna dair
bir vaat bir önlem önerisini bu nedenle bulamazsınız. Sonuçlar
ortada. Yapı stokunun yüzde 65-70'i kaçak olarak inşa edilmiş bir ülke. Yerleşim
alanlarının planlanmasında ve yapı üretiminde deprem riski dahil, gözetilmesi
gereken veriler gözardı edilmiş bir ülke.
Marmara depremi
1999 Marmara depremi Türkiye'nin hal-i pür melalini gözler önüne serdi.
Nüfusun üçtebirinin, sanayi yatırımlarının yüzde 43'ünün, işgücünün yüzde
47,4'ünün bulunduğu ve gayri safi milli hasılanın üçte birinin elde edildiği en
yoğun kentleşmenin yaşandığı Doğu Marmara Bölgesinde büyüklüğü 7,4 olan ve 40-50
saniye süren bir deprem oldu. Yirmi binin üzerinde ölüme yüzseksen bin binanın
yıkılmasına ve yediyüz ellibin insanın evsiz kalmasına neden olan depremden
çıkarılan ders ise bir hiçten ibaret oldu. Yapı Denetim Firmaları ihdas edildi.
Bu önlem de yolsuzluk batağına saplandı. Deprem riskleri en üst düzeyde devam
ediyor ve Türkiye hazırlıksız.
Depreme tampon mu ulusal ölçekli planlama mı?
Deprem Araştırma Dairesi uzmanları uluslararası deneyimlerden yararlanma gibi
önemli ve doğru bir karar almışlar. Ancak 1999 depremi
sırasında-sonrasında meslek odalarının yaptıkları tespit ve
değerlendirmelere de bakmak gerekir. Mesela Türk Mühendis Ve Mimar Odaları
Birliği'nin hazırladığı 17 Ağustos 1999, 12 Kasım 1999 Doğu Marmara Depremleri
ve Türkiye Gerçeği kitabı böyle bir çalışma.
İlgili diğer tüm kurumların devreye sokulması gerekir. Fay hatları üzerinde
inşaat yasağı zaten yürürlükteki mevzuatta da var. İmar planları yapılırken
birinci derece tarım toprakları, yeraltı su havzaları, ormanlık alanlar,
bataklıklar, sel yatakları ve havzaları, heyelanlı alanlar, zemini yapılaşmaya
elverişli olmayan alanlar her türlü yapılaşmaya kapalı tutulur. Bunlar
kentleşmenin değişmez kurallarıdır. Ancak bu kuralların tümü ihlal edilmiştir
Türkiye'de.
Yasaklı alanlarda yapılaşmaya göz yumulmuştur. Yapılaşmada kamu denetimi
resmi yapılarda kısmen gerçekleşmiştir. Yanlış yer seçimi kararları nedeniyle
Türkiye en verimli topraklarını kaybetmiştir. Çukurova, Bursa ovaları,
Trakya'daki tarım alanları heba edilmiştir. Depreme Tampon
düzenlemesi de ihlal edilir. Yönetmeliğin öngördüğü Fay Denetim Komisyonu
Herhangibir Belediye Meclisine dönüşüverir. Bakanlar Kurulu'nun da afete maruz
bölgeleri tayin ederken, bugüne kadar edindiğimiz deneylerden çıkardığımız
sonuca bakarak, sermayenin altyapı yatırımlarını en aza indirecek, ucuz iş
gücü ihtiyacına cevap verecek bir yol izleme ihtimali yüksektir. Marmara
bölgesinde fiziki çevre böyle oluştu.
Meslek odalarında toplam 19 yıl görev yaptım. Türkiye'nin kentleşme
serüveninde insan, doğal ve tarihi çevrenin feda edildiğini gözlemledim.
Sermayenin hizmetkarı hükümetlerin depremlere karşı önlem almak gibi bir derdi
olmadığını gördüm. Zira depreme karşı hazırlanmak; ulusal ölçekte sosyal
kültürel derinliği olan planlama yapmak gerekir. Kurumsallaşmış açık bir
denetimin mekanizmasının sağlanması gerekir. Kamu adına denetimin
yollarını açık tutmak gerekir.
Yazımıza konu olan deprem sorununun çözümü bu güne kadar iktidar olmuş siyasi
partilere altarnatif oluşturacak siyasi partilerin işidir. Onlara sesleniyorum.
Kapitalizmin çözmeyeceği insani bir soruna el atın, farkınızı gösterin. Haiti'de
deprem büyüklüğü 7.0 oldu. İkiyüzbinden fazla can kaybı, bir milyondan
fazla insan evsiz kaldı. Başkent Port-au-Prince yerle bir oldu. Deprem
sonrasında Haiti'nin yeniden kurulmasından başka çare olmadığı görülüyor.
Türkiye için de sorun benzerdir. Parçacı çözüm önerileri çözüm değildir.
Hafızaları diri tutalım, çok disiplinli çalışmalarla soruna yaklaşalım. Biraz
ciddi olalım.