'Depremden Ders Değil, Nimet Çıkartıldı'



Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Marmara depreminin 17. Yılında düzenlediği basın toplantısında hükümetin ve yerel yönetimlerin 17 Ağustos 1999 depreminin 17. yılında da yaşananlardan ders çıkartmadığını belirterek, Türkiye’nin ve Ankara’nın aksine yapay afetlerle, doğal afetlerin tetiklendiğini bildirdi.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 17 Ağustos Depremi’nin 17. yıl dönümü nedeniyle yaptığı basın toplantısına Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Gökhan Yıldırım ve Yönetim Kurulu Üyesi Burcu Ateş katıldı.

Basın toplantısında 17 yıllık süreci değerlendiren Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan “Marmara depreminin 17. yılında yaşananlardan ders çıkartılmadı, aksine hem Türkiye’deki hem Ankara’daki yapılaşmanın yapay afetle birlikte doğal afeti tetikleyen bir sürece taşındı. Yer altı ve yer üstü kaynaklarını tetikleyen yapı ve imar hareketiyle karşı karşıya kaldık. Ankara’da planlama ilkeleri ve şehircilik esasları ihlal edilerek 2023 Nazım İmar Planı 10 bin kez delindi.

Depremden ders çıkartmak bir yana afetten nimet çıkartma yaklaşımı ile hareket edilerek, dere yatakları, vadiler yeşil alanlar yapılaşmaya açıldı, plan değişiklikleri ile altyapından yoksun yapılaşma ile yapay afete davetiye çıkartacak bir süreç yürütüldü.1999 Marmara depreminden sonra kamu denetimi özel sektöre devredildi, 2011 Van depreminden sonra afet yasası ile afetten nimet çıkartılmaya çalışıldı” dedi.

Alınan kararlar deprem sürecini tetikliyor

Candan ülkemizin yüzde 92’sinin deprem kuşağında olduğunu, Ankara’nın ise üçüncü ve dördüncü deprem kuşakları arasında yer aldığını bildirerek, “Merkezi ve yerel yönetimleri depremden ders çıkartmadı. Plan değişikliği yapılarak emsal artışlarıyla yüksek yoğunluk yapılaşmalar inşa edildi.

Nefes aldığımız toplanma alanları olan yeşil alanlar, vadiler yapılaşmaya açıldı. Yer altı ve yer üstü kaynaklarını tetikleyen yapı ve imar hareketiyle karşı karşıya kaldık. Bu açıdan da kentsel düzeyde alınan önlemlerde birer yapay afet durumunu ortaya koyuyor. Merkezi ve yerel yönetimlerinin aldığı nazım plana aykırı plan değişikliği kararları da afet sürecini tetikliyor” diye konuştu

Ankara’da afet durumunda toplanılacak alan yok

Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak 2015 yılında afet durumunda Ankara’da nerede toplanılacağına dair resmi kurumlara yazı yazdıklarını da hatırlatan Candan, şunları söyledi:

“Resmi kurumlara ‘Doğal afet olduğunda toplanma alanları nerelerdir? Sığınaklar nerededir?’ sorusunu resmi yazıyla sorduk. Bir kısım cevap verdi, bir kısmı cevap vermedi. Ankara Valiliği bu konuda bütün kaymakamlıklara yazı yazmış. Kaymakamlıklar da toplanma yerlerinin bildirilmesi için belediyelere yazı yazmış. Büyükşehir Belediyesi’nden ilginç bir yazı geldi.

Valilik ve kaymakamlıktan kendilerine iletilen resmi yazıya, cevabın Ego Genel Müdürlüğü tarafından verileceği belirtilmiş. Şu ana kadar Ankara’da afet olduğunda nerelerde toplanacağız sorusuna net bir yanıt henüz alınamadı. Bütün kurumlar bir çırpıda nerede toplanacağımızı bize iletemedi. Bürokrasi bir yerlerde tıkanmış durumda, ya da kendisinden haberi yok"

Toplanma alanları da FETÖ terör örgütüne mi tahsis edildi?

Candan, Büyükşehir Belediyesi yetkililerine Ankara’nın bir afet durumunda toplanma alanlarının neresi olduğuna dair sorusunu tekrar sorarak, belediyenin bu konuda ada parsel ölçeğinde toplanma alanlarını açıklamasını,hatta web sayfası üzerinden herhangi bir afet durumunda nerede toplanılacağına dair buton açılarak verilerin kamuoyuyla paylaşmasını önerdi.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra tekrar gündeme gelen Ankara’nın parsel parsel satılmasını da anımsatan Candan, “Afet toplanma alanları da FETÖ/PDY terör örgütüne tahsis edilmiş mi? Buna dair alınmış Meclis kararı var mı, plan değişiklikleri yapılmış ada parseller var mı?” sorusunu da yöneltti.

Heyelan bölgelerine, dere yataklarına yapılar inşa edildi

Candan, İmrahor, Dikmen ve Büyükesat Vadisi’nin yapılaşma anlamında riskli yerler olduğuna ve bu alanlar üzerinde yaşanmış yol çökmeleri ve afetlere de dikkat çekerek sözlerine şöyle devam etti:

“Yakın zamanda yaşadığımız en büyük yapay afet Büyükesat Vadisi’indeki yolun çökmesi ve yolun kaymasıdır. Bunun için deprem olmasına gerek yoktu, yolun çökmesi bir fay hattı üzerine kurulmuş yapılaşma gibiydi. İmrahor Vadisi'nde Sinpaş’ın yapıldığı alan Danıştay kararlarında da heyelan alanı olarak görülüyor ve kesinlikle yapılaşma yapılmasının uygun olmadığı söyleniyor.Ancak hukuk kararlarına rağmen inşaatlar devam ediyor. Mamak’ta dere yatağına evler yapıldı. Bu açıdan Ankara’nın zaten bir dolu açık ve yeşil alanının tehdit altında olduğu bir deprem sürecinde en yakın toplanma alanları olarak görebileceğimiz potansiyel yerlerden olan askeri alanlar da tehdit altında.Askeri alanların kentin nefes alan yeşil koridorları ve toplanma alanları potansiyeli göz önüne alındığında kesinlikle yapılaşmaya açılmaması gerekiyor.”

Bilimsel planlamaya uygun yer seçimi yapılmalı

Mimarlar Odası gibi meslek odası denetimlerden de uygulamalarından kaçırılan bir sürecin de yaşandığına işaret eden Candan, şu uyarılarda bulundu:

“Kimin nerede nasıl yaptığı belli olmayan, projeyi çizenin mimar mı, değil mi belli olmadığı Mimarlar Odasının denetiminden geçmemiş yapıların denetimsiz yapılar olarak yarın başına ne geleceğinin sorumluluğu, denetimsizliği öngören yöneticilere aittir.

Denizleri doldurarak dolgularla yaptığınız yapıyı denizler alır, dere yataklarını yapılaşmaya açarsınız sel felaketi olur, deprem olur ve doğa cevabını verir. Özellikle bilimsel planlama ilkeleri ve kentselleşme esaslarına uygun yer seçimi yapılmalıdır. Doğayla uyumlu bir yaşam ve kentleşme sürecini herkes öğrenmek durumunda.”

Halkın bütününü kapsayan kararlar alınmalı

Mimarlar Odası Ankara Şubesi Sekreteri Gökhan Yıldırım ise, özellikle insanların yaşam hakkını ilgilendiren konularda kentin tasarımında halkın bütününü kapsayıcı kararlar alınması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

“Mevcut hükümet yalnızca kendi yandaşlarına sorun teşkil edecek konularda çözüm önerileri geliştiriyor. Son süreçte de bunu görüyoruz.

Kızılay Kent Merkezi ve Taksim Meydanı'nın meşruluğu hükümet tarafından ancak 15 Temmuz sonrasındaki demokrasi nöbetlerinin ardından algılanabildi. Kentin nefes alabileceği boş mekanlar aynı zamanda doğal afetler sırasında da büyük önem taşıyor. Vadilerde, parklarda, kent meydanlarında ve kentte bulunan boş alanlarda sadece kendi başlarına gelecek yapay afetler sonrasında çözüm bulunması ihtimalinden korkuyoruz. Halkın bütünün yaşam hakkı değerlendirerek çözüm üretilmesini istiyoruz. Ancak her boş alana rant amacıyla bakılıyor. Sermaye ağzı sulanarak oralardan rant elde etmeye çalışıyor. Buna gündemdeki askeri alanlarda da dahil.”

Yaşam hakkına saygı gösteren bir yönetim istiyoruz

Askeri alanların taşınması durumunda boşalacak arazilerin yeşil alan ve nefes alma mekanı olarak değerlendirilmesi önerisinde bulunan Yıldırım, “Aslında depreme yönelik bir sığınak yönetmeliğimiz var. Ancak bu yönetmelik yerel yönetimlerin denetim anlayışının noksanlığından ötürü çok fazla aşılıyor. Sığınaklar farklı fonksiyonlara dönüştürülüyor.

Huzurlu kentler istemenin yanı sıra deprem anında ayakta kalabilecek kentler istiyoruz. Hem yapay ve hem de doğal afetlerde insanların yaşam hakkına saygı gösteren bir yönetim anlayışı talep ediyoruz.”