Kendi Gözünden Boyamak



Resmimizin tanınmış isimlerinden Komet (Gürkan Coşkun), çalışmalarını insan yaşamı için uzun sayılabilecek 20 yılı aşkın süredir yaşadığı Paris'te sürdürüyor. Onun resmini, Türkiye'de de açtığı sergilerinden tanıyoruz. Artisan'da sürmekte olan sergisinin hemen öncesinde de Dirimart Sanat Galerisi'ndeydi.

1960'lı yılların İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitiren sanatçı; o günler ve kendisiyle aynı yıllarda orada öğrenci olmuş sanatçı arkadaşlarıyla yaptıkları üzerine konuşurken, ''Ne pahasına olursa olsun yalnızca sanatımızla yaşamamız gerektiğine inanıyorduk, bu düşünce büyük ölçüde bizim kuşağımızda ortaya çıktı sanırım'' diyor. Hadi Bara, Zeki Faik İzer, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar 'ların eğitmenliğinde geçen günlerden söz ederken de sanat tarihi dersi vermekte olan Burhan Toprak 'la bir anısını hatırlıyor. Ona ''yaşamı ve var olmayı sorguladığını'' söylediğinde, Toprak'ın kendisini o an alıp kütüphaneye götürüşü ve Epikür 'ün 'Yaşamak Zevki' kitabını istetmesi, okumasını söylemesi... Resmin resminin yapıldığı, kötü olsun yaratıcı olsun gibi bir yaklaşımın pek de sözünün edilmediği bir dönemde, ''Daha şiirsel, dışavurumcu, bazen fantastik, kendimize göre kendimizi sanatçı sayıyorduk, daha etütler yapmadan öyle bir tavra girmiştik'' diye anlatıyor aldıkları tepki ve cezanın öncesini. ''Ama'' diyor, ''öğrenci öğrenciyi daha fazla etkiliyor belki, başkaldırıcı bir ortamımız oldu, o zaman Akademi'den başka bir çevre de yok, dışarıda bazı edebiyatçılar var.''

''Sonradan da sevdiler, biliyorlar ne kadar heyecanlı olduğumuzu!..''

Farklı denemeler ve pentür
Komet, o yıllarda farklı denemelere de yer veriyordur sanatında, yerleştirmeler gibi. ''Tüm bunlarda içtendik'' derken, pentüre yoğunlaşmanın günümüze özgü zorlukları da olduğunu belirtiyor: ''20. yy'da gelmiş geçmiş bütün görsel sanatın arkeolojisi yapıldı, başındayken bir sürü şey, geçmiş uygarlıkların bıraktığı eserler gibi... Yeterince ilgi gösterilmiyordu asrın başında bir Rönesans primitiflerine ya da mağara devri resimlerine... Bugün ise farklı ve bütün bunlardan sonra hiç kolay değil pentür yapmak...''

Komet, ''Sanat eseri bir öneri, o önerinin radikal olması lazım, öneriyi nasıl daha iyi sunabilirsin sorusuyla biçimlenir kompozisyon'' derken özellikle şu sözcüklerle destekliyor bu savını: ''Yoksa üçgen olmuş vb bu değil. Fazlalıklar atılır, söylemek istediğin şeyi daha rahat sunabilmek için. Ama azlık da iyi değildir... Genellikle dikdörtgen içinde çalışıyorsak, nasıl bir biçimde yerleştirilmesi gerekiyorsa o 'şeylerin' ...'' Batılı sanatçı yapıtı yalnızca biçim olarak algılamıyor, resmin hikâyesini de görmek onun geçmişinden geliyor. Ya da onun başka bir tanımlamasıyla önemli olan 'neden' yapıldığını, özünü görmek, tam da bu meselenin içinde olmak... Biçim ve özün buluşturulması, karıştırılması sanatçının meselesi.

Pentürü çok seviyor, sanat tarihiyle bir sanatçının sınırlanmaması gerektiğine inanıyor, öğrencilik yıllarında çağdaş denemelere kalkışmış bir sanatçı.. diyor ki Komet, ''Bir Montmarte ressamı olmayı tercih edebilirim gerekirse.'' Geçmişte modernizmi sorguladığı sırada romantik manzara resimleri yapışı gibi.

Onun resimlerinde insanlar da birer 'şey' ler, şeylerin içinde bulunduğu espas çok önemli bir parçası anlatımın. Romantizmle 'humor' u buluşturmaktan söz ederken aslında o büyülü havanın, romantizmin ve mizah duygusunun içinde yaşattığı 'gerçeklik' olduklarını vurguluyor.

Herkes bir şey aslında
''Var olmamızı irdeleyen bir taraf aradım. Mutlaka sanat tarihi bağlantısına gerek yok... Sanat tarihi günü gününe de yazılabilir, bir sanatçı çekinebilir bundan. Uzun yıllardır bazı şeyleri sorguladığım bir dönem içinde olduğum söylenebilir, sanki Matisse görmemiş gibi.''

''Şey derken, herkes bir 'şey' aslında, değil mi? Birbirlerine göre konumları, espas da bir şey, fikirler de... Soyutlama ya da figür de. Bazen espası bu şeylerin kendi kişiliklerini kazanmalarını desteklemek için geri plana atabilirim, yine azaltarak yapılan bir çalışma olur bu. Ama fakirliğe düşmemeli'' diye anlattığı, az elemanlı, espasta yaratılan duyguyla var olan çalışmalarında, aslında fark edilesi bir duygu ve okumadan söz ediyor: ''Şeyler arasındaki gerilimler, arkadaşlıklar, itmeler, tuval üzerinde böyle bir dünya... Akılla duygu o kadar ayrı şeyler değil.''

Pentürü sevdiğini söylerken sanatçının yalnız başına bir dil ürettiğini de vurguluyor, çok da bir arada yapılan bir sanat değil... Resimlerinde boyayı kullanmadaki incelikli tavrı üzerine sorulan soruyu da şöyle yanıtlıyor sanatçı: ''Sahte olmamalı, açıklamak gerekirse eğer, sanat bir tür maddenin ruha, ruhun da maddeye dönüşmesi... Malzemenin görülmemesi gerek ve boyanın bir form, biçim veya 'şey' halini alması...''

''Kısıtlayıcı değilim, her şey olabilir. Ve benim için her resmin sorunsalı çok ayrı. Belli bir seri üzerinde durmak değil, o dönem nasıl bir yola kendiliğimden girersem oradan yürümeyi seviyorum. Değişen makyaj oluyor, öz aynı...''