Tuzla tersaneleri, yaşanan ölümlü iş kazaları ile
Türkiye’nin ve dünyanın gündeminden düşmezken, nihayet Meclis de harekete geçti.
Oluşturulan Meclis Araştırma Komisyonu, ek süre talep edilmezse üç aylık bir
sürede tersanelere ilişkin araştırma ve inceleme yapıp, önerilerde bulunacak. Bu
önerilerin ne kadar dikkate alınacağı bilinmez ama, Araştırma Komisyonu üyesi
CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, getirilecek öneriler doğrultusunda
yaptırıma gidilmemesi halinde Meclis’in saygınlığının kaybolacağını söyledi.
Soysal tersanelerdeki izlenimlerini bizimle paylaştı.
Meclis
Araştırma Komisyonu üyesi olarak gittiğiniz tersanelerde neler
gözlemlediniz? Tersanelerdeki ölümler son yıllarda çok artış
gösterdi. Son bir yıl içerisinde 20’nin üzerinde ölüm oldu. Yine dikkat
çekilmesi gereken bir başka nokta da çok ciddi yaralanmaların olması.
Tanıklıklarımız ve incelemelerimiz, tersanelerde 19. yüzyıl koşullarının
olduğunu, vahşi kapitalizmin uygulandığını, insani duyguların ve yaşam hakkının
olmadığını gösterdi. Artan ölüm olayları üzerine 29 Ocak’ta konuyu Meclis İnsan
Hakları Komisyonu’na taşıdık. 1 Şubat’ta da Meclis Araştırması istedik. İnsan
Hakları Komisyonu önce sıcak bakmıyorken, ölümlerin artması ve bizim de
ısrarımız ile çalışmalarına başladı. Oradaki yaşam ve çalışma koşullarının
olumsuzluklarını İnsan Hakları Alt komisyonu tespit etti ve komisyon tarafından
da kabul edildi. ‘Yaşam hakkı ve insan hakkının ihlali olmaması için,
tersanelerde düzenlemeler ihtiyaç olduğu’ tespiti yapılmış oldu. İnsan Hakları
Komisyonu çalışmalarını tamamladı ancak Meclis bu konuda hantal kaldı. Üç ay
sonra ancak Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulması sağlandı. AKP grubu
komisyon için isimlerini çok geç verdi. Komisyon hemen çalışmalarına başladı.
‘Ölümlerle ilgili tespit ettiğimiz en önemli unsur, elbette ki bilgi
eksikliğinden söz ediliyor, ama yaşam ve çalışma koşullarının ağırlığı, kayıt
dışılığın olduğu, alınan ücret ile SSK’da gösterilen ücret arasında farklılık
olduğunu daha önce İnsan Hakları Komisyonu’nda tespit etmiştik. Ama bütün
bunların dışında orada bir iş yoğunluğu olduğunu da tespit
ettik.
Yoğunluk neden kaynaklanıyor? Ulaşım, trafik,
altyapı, tersanelere dönük yoğunlukla beraber çevreye dayalı olumsuzlukları da
beraberinde getiriyor. Tersanelerin hacminin dar oluşundan ötürü, orada dolgu
alanları yaratılmaya başlanmış. Gemilerin tonajlarının çok yüksek olması sosyal
donatı alanlarını da yok ediyor. Örneğin yemekhanelerin, soyunma kabinlerinin,
dinlenme alanlarının olmadığını söylemek de mümkün. Bunlar çok ciddi
sıkıntıların yaşanmasının nedenlerini oluşturuyor. Tuzla tersaneleri sektör
açısından da istihdam açısından da önemli. Ama bunun önemi yeterince
kavranmıyor. Örneğin ağır ve tehlikeli işkolu olmasına rağmen işyeri hekimliği
yeterince uygulanmıyor. Ortak işyeri hekimliğine de 22 tersane iştirak etmiş,
diğerleri etmemiş, o da çok kötü koşullarda idi. Neyse ki, bir hastane hayata
geçecek. Hastane ile beraber sanırım tedavileri mümkün olacak ama bu,
yaşanacakları ortadan kaldırmıyor. Çünkü orada yeni ölüm tarlaları
oluşuyor.
‘Deniz dolduruluyor’ dediniz... Özellikle
43 tersane dışında, yeni tersanelerin yapılmasına dayalı deniz doldurma olayı
yaşanıyor. Kurum ve kuruluşların görüşü alınmıyor. Örneğin orası deprem bölgesi.
Orada yeni onlarca tersane daha kurulduğu zaman, oraya yeni bir yoğunluk
katacaktır. Bunun çok ciddi sakıncaları var. Orada çok ciddi çevre katliamı var
ve maalesef Çevre Bakanlığı ‘olur’ vermiş. Ayrıca orası deprem bölgesi ve bir
önceki felakette orada liman yok oldu. Buna rağmen deniz dolduruluyor. Üstelik
gazetelere ilan verilerek orası İstanbul’un toprak dökümünün sağlanacağı adres
olarak gösteriliyor. İlanlarla ‘dolgular burada yapılır’ denilerek yeni bir rant
alanı yaratmaya çalışıyorlar. Denizin öyle doldurulmaması gerekiyor. Hele deprem
bölgesinde olan; hele ki, yoğunluğun olduğu bir yer. Burada çevreye, İstanbul’a
hem de sektöre yönelik ciddi bir ihanetle karşı karşıyayız. Çevre Bakanlığı,
Denizcilik Müsteşarlığı, Bayındırlık Bakanlığı işbirliği yaparak, deprem
etütleri yapılmadan, kurum ve kuruluşların görüşleri alınmadan, yeniden rant
yaratacak bir anlayışla ölüm tarlalarının oluşuma ön ayak oluyor. Burada da
uyarmak istiyorum, önümüzdeki süreçte yaşanacak bir felakette yerle bir olma
ihtimalinin çok yüksek olacağı bir ölüm tarlası oluşuyor orada. Bunu görmemek,
bu konuda denetleme yapmamak maalesef büyük bir ihmaldir. Denizin doldurulması,
yüksek tonajlı gemilerin yanaşıp çıkması halinde, deniz kazalarını da son derece
artıracaktır. Bunları bilim adamları söylüyor. Orada çalışan insanlara dönük
yarınlarda doğacak bir felaketi görmemek herhalde aymazlık olur. Son yaşanan
ölümün nedenini tersanedeki güvenlik birimleri dahi çözemiyor, gerekçe
gösteremiyorlar. En son ‘sabotaj olabilir’ iddiasını ortaya attılar. Yoğunluktan
kaynaklı, elektrikçi, kaynakçı, yağlıboyacı aynı yerde, dar bir alanda, aynı
anda çalışıyorsa kaza kaçınılmazdır, olacaktır. Bunu işçiye, emekçiye yüklemek
aymazlık olsa gerek. Bunlar önlenebilir ölümler. Aşırı kar hırsı ile, rant
politikası ile...
Meclis’e düşen görev... Bu
sıkıntıları aşmak için devletin bütün kurumlarıyla ilgi göstermesi,
parlamentonun ilgi göstermesi, objektif değerlendirmeler yapılması lazım. İnsan
Hakları Komisyonu’nun, ‘önlenebilir ölümler’ olduğu yönünde muhalefet şerhim
dışında tümüyle katıldığım bir çalışması ortaya çıktı. Ölümlerin çoğunun nedeni
bile araştırılmıyor. Gaz birikmesi oluyor, aynı anda bir kaynakçı çalışmaya
başlayınca, gazla kaynak birbiriyle buluştuğunda patlamalara neden oluyor.
Yüksekten düşmeler, o dar alanda. Hepsi ölüm nedeni.
İstihdam
paketinde taşeronlaştırmaya ve işçi sağlığı güvenliğine yönelik önlem alındığı
iddiasına katılıyor musunuz? Taşeronlaştırmaya iki türlü, bir yan
sanayinin üretime katkısı açısından, bir de devletin kendi taşeronluğu açısından
da bakabiliriz. Devlette, devleti yönetenlerde maalesef öyle bir anlayış egemen
oldu ki, devlet artık çalışanların sorumluluğunu üstlenmemek için taşeronlaşmayı
teşvik ediyor. Genel ve yerel yönetimlerin yapması gereken işleri
taşeronlaştırarak, kendi çalışanının sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmaya
çalışıyor. İnsan hakkı ve yaşam hakkı ihlaline neden olacak şekilde
taşeronlaştırarak, o taşeronlara yeni rant alanları oluşturarak, yani kayıt
dışılıkla işbirliği yapıyor devlet.
Başbakan Çalışma
Bakanlığı’nın denetim eksikliğinden ceza verdiği Dearsan Tersanesi’nde açılış
yaptı... İşte bu, oradaki kayıt dışılığı, çalışma ihlallerini,
çalışma koşullarını meşrulaştırmaktır. Ülkeyi yöneten erkin bu yaklaşımı,
oradaki insan hakkı ihlalinin göstergesidir.
Meclis’ten ne
bekliyorsunuz? Meclis oralarda bütün tespitleri yapıp, taraflarla,
konunun uzmanları ile ayrıntılı konuşursa daha duyarlı olacağını düşünüyorum.
Orada tespitler yapıp, o tespitlere rağmen orada bir yaptırıma gitmemek,
TBMM’nin inisiyatifini yok eder. Objektif değerlendirmeler yapıldıktan sonra
elbette orada yaptırımlar da kaçınılmazdır.
Eğitimsizlik değil denetimsizlik
Yetkililer kazalarda
eğitimsizliği öne çıkarıyor. Eğitim sorunu çözülürse kazalar önlenir
mi? Hayır önlenmez; eğitimli olan, onlarca yıldır çalışanlar da
yaşadı bu kazaları. Elbette eğitim önemli, ağır ve tehlikeli bir işkolu. Ancak,
Çalışma Bakanlığı’nın yeterince duyarlı olduğu, yeterince denetlediği kanaatini
taşımıyorum. Orada amele pazarları var. Amele pazarından işçi alıp çalıştırma
noktasına varan bir taşeronlaşma söz konusu. Elbette bir eğitim eksikliği;
çalışanlara dönük eksiklikler olabilir, ama belirleyici noktaya taşımaz. Bu
onları kurtarmaz. Çünkü orada ekmeğini kazanmak için ‘ne olursa yaparım abi’
anlayışını, Türkiye’deki işsizliğin yansımasını yadsımak mümkün mü? Çalışma
Bakanlığı’ndan teftişe gelen ne yapıyor; patronla oturuyor, aracını patron
karşılıyor, ona mahkum oluyor. Hatta yemeğini de belki patron ikram ediyor.
Sonuç itibariyle çok bağımsız hareket ettiği söylenemez. Ben yaşadım, işçiler de
çok açık, net uğramış oldukları haksızlıkları söylemekten, çalışma koşulları ile
ilgili bilgi vermekten kaçınıyorlar. Çünkü işlerine son verilmesi korku ve
endişesi var. Tuzlanın ara sokakları birer imalat, üretim merkezi haline
dönüşmüş.