Durmak Yok, Yol'a Devam...

Feodal dönemde 'Tanrı devleti' yasalarının tüm ağırlığıyla yaşandığı dönemde Petrarca: "Bu unutkanlık uykusu sonsuza dek sürmeyecek, karanlık dağıldığında torunlarımız eskinin saf aydınlığına erişeceklerdir" demişti. Aradan uzun süre geçti ama maalesef torunlarının torunları hatta onların da torunları saf aydınlığa ulaşamamıştı daha. Türbanla beyinlere çelik korse, yollarla kentlere asfalt bileklik takıp el ele iktidara yürüyen siyaset, bunu o kadar alenen yapıyor ki, Adorno'nun "Yaşamın en dolaysız hakikatini anlamak isteyen kişi, bireysel varoluşu en gizli en gözden ırak noktalarında bile belirleyen nesnel güçleri araştırmak zorundadır" varsayımına gerek bile bırakmıyor.

Son dönemde sıkça olmak üzere iktidar tüm olanakları kullanarak toplumu biçimlendirmeye ve denetlemeye çalışıyor. Her alandaki hegemonyasını da rızanın en iyi örgütlenmesi olarak kolayca şekillendirip bunu da söylemlerle, renklerle, kodlarla anında insan zihnine yollayabiliyor. Örneğin, dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama yeni öğrenci akbilleri ile AKP'nin logosu arasında hiçbir fark yok. Sadece ampul yerine her kişi kendi fotoğrafını koyuyor o kadar.

Rant ve ideoloji alanları

İktidar mücadelesinin mekân üzerindeki örgütlenmesinin yöntemleri her gün yeni form ve biçim kazansa da şurası bir gerçek ki kentte en çok sorun olarak algılatılan, gösterilmeye çalışılan alan, aslında en çok rantm ve ideolojinin yayıldığı alan da oluyor. Mekânın kontrolü, düzenlenmesi, bölünmesi içinde stratejik öneme sahip ulaşımın bu anlamda en bariz gösterge olduğu söylenebilir.

İstanbul trafiğinde "116 Acil Çözüm" adlı projede motorlu araçların kent içinde daha hızlı [1] hareket etmesini sağlayacağı söylemi ile 500 milyon YTL'ye mal olan kavşak ve yol yapım çalışmalarında rant başlı başına bir argüman iken, bunların da kendi trafiğini yaratıp bireysel otomobilciliğe bağlı her gün yeni araçların katılımını teşvik ettiği ve yeni sorunları beraberinde getirdiği aşikârdır. Yine toplu taşıma ve raylı sistemin yaygınlaştırılmasına yönelik politikalar akılcı ulaşım politikası olsa da, bu yatırım planlarının sonucunda 1990'dan beri sadece 53,56 km'lik raylı sistem yapılabilmiş olması da o kadar manidardır. Aynı şekilde, trafiğin dar bağlantı yollarında yığılarak yaratacağı sorunlar bir yana, İETT otobüsleriyle çalışan metrobüsün altyapısı için harcanan paranın da yine İstanbulludan çıkarılacağı ücretsiz aktarmanın kaldırılmasıyla gösterilmiş oldu.

Yalnızlaşmanın hikayesi

1931'de Berlin'de Nazilerin Marksistlere karşı yürüttüğü mücadeleler sırasında Jaessep Goebbels, "Sokağı fetheden devleti de fetheder" diye yazar. Günümüzde, bire bir örtüşmese de ilköğretim 7. sınıf Sosyal Bilgiler kitaplarında "Devletler nasıl gelişir?" adlı bölümlerde benzer şekilde yolların, yollara sahip olmanın, onları ele geçirmenin öneminden(!) bahseder. AKP'nin bir yandan 'Marmaray' için tüpler indirirken, diğer yandan 3. köprüyü ısrarla istemesi, Taksim-Karaköy arasında 1875'ten beri çalışan Tünel'i yok ederek modernleşme adı altında metrovari görünüme büründürmesi hep bu alandaki işlevleri olarak değerlendirilebilir. Yani açıkça görülebileceği gibi yol, trafik, ulaşım için her şeyin siyasal iktidarın iki dudağı arasından çıkan karara bağlı olduğu günümüzde bunları hegemonik gücün işlevsel alanı ve ideolojik yapılanmaları olarak da görmek sanırım yanlış olmaz.

Yani kentin kalbine dikilen Gökkafes, Park Otel, Galataport, kavşaklar, 3. köprü, yeni yollar, kentli insanın kendisine, doğal ve toplumsal çevresine yabancılaşarak ufalanmasının, kimlik erozyonu geçirerek başkalaşmasının ve yalnızlaşmasının hikâyesini anlatır aslında. İktidarın bu yapıları, koşulsuz emre itaati vaaz eder. İnsan da, yalnızca kendine emredileni yapan ve yaşaması için gerekeni tüketmeyi ve dayanma gücünü devletin varlığına bağlayarak, düşünsel ve yaşamsal eyleminin merkezine koyduğu yükümlülükleri yapmayı tek haz verici eylem olarak benimseyen bir nesneye dönüşür. Verildiği kadar yer. İzin verildiği kadar görür, hareket eder ve konuşur. AKP, görünüşe bakılırsa bunu kolayca hayata geçiriyor. Adeta toplum üzerinde bir 'beyin tutulması' yaratıp, istediği insan tipini oluşturması bunun kanıtıdır. Tabii bu başarı (!) sanıldığının aksine 3-5 yıllık icraatın ürünü değil, kökenleri 1960'lı - 70'li yıllara dayanan, Fethullah Gülen'in eğitim alanı ile yapılandırdığı derin projesinin bir ürünüdür.

[i] Paul Virilio, 'Hız ve Politika' adlı kitabında, 'Dolaşımın denetimi içinde hız sınırlamasını iktidar kendisi için yapar' diye belirtir.

Emrah TUNCER (*) - Mustafa TAYYAR (**)
(*) Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kentsel Planlama yüksek lisans
(**) İstanbul Üniversitesi Coğrafya öğretmenliği yüksek lisans