Ağrı Dağı Sempozyumu

''Tarih bilinci taraflı siyasal tarih anlayışıyla değil, yaşanmışlığın ve yaratıcılığın gerçek belgelerine dayalı uygarlık ve sanat tarihiyle gelişebilir. (...) Doğubayazıt'taki bu ilki gerçekleştiren yerel, kamusal, sivil ve bilimsel birlikteliğin, diğer tarihsel yerleşmelerimizin yöneticilerine de örnek olmasını diliyoruz...''

Bu dilekler, 13-14 Eylül 2003 günlerinde Doğubayazıt Kaymakamlığı 'nın ev sahipliği ve öncülüğünde, ÇEKÜL 'ün desteği ve Erzurum Atatürk Üniversitesi 'nin bilimsel katkılarıyla gerçekleşen 'Doğubayazıt'ta Tarih, Kültür, Sanat Sempozyumu' nun sonuç bildirgesinde yer almıştı.

Değişik üniversitelerden 40'a yakın uzmanın bildirileri ve çok sayıda değerlendirme konuşmalarıyla, 'Anadolu'da güneşi ilk karşılayan kent' in 3 bin yıllık uygarlık serüveni irdelenerek aynı dileklere şu da eklenmişti: ''Benzer bir buluşma Ağrı Dağı için de gerçekleşmeli ve bilimin ışığı, güneşin doğduğu yerdeki efsanevi geçmişi de aydınlatmalı...''

Uzmanlar çıkarması
İşte bu 'söz' üzerine kolları sıvayan arkeolog Prof. Dr. Oktay Belli , Doğu Anadolu'daki 3 bin yıllık 'Urartu' uygarlığı araştırmalarına yeni bir 'görev' daha ekleyerek, bilim ve kültür insanlarını ilk kez Ağrı Dağı ve Nuh'un Gemisi etrafında buluşturdu. 35 yılı aşkın bir süredir 'kesintisiz' sürdürdüğü Urartu araştırmalarında sayısız sabah birlikte uyandığı ve sayısız akşam birlikte uykuya çekildiği görkemli Ağrı Dağı için 120'den fazla yerli ve yabancı uzmanı bir araya getirdi.

7-11 Eylül 2005 tarihinde Ağrı Valiliği ve Doğubayazıt Kaymakamlığı'nın ev sahipliğinde, İstanbul Üniversitesi Avrasya Arkeoloji Enstitüsü ile Erzurum Atatürk Üniversitesi'nin bilimsel destekleri ve ÇEKÜL'ün katılımıyla Vali Kutlu Aktaş Konferans Salonu'nda gerçekleşen bu büyük buluşma için Oktay Belli şunları söylüyor: ''Doğubayazıt, tarihinde ilk kez bu kadar çok bilim insanını ağırladı. Bugüne değin Ağrı Dağı ve Nuh'un Gemisi konusu ile gazeteciler, dağcılar, misyonerler ve astronotlar ilgilendiler. Ancak hep gerçekdışı ve abartılı görüşler ileri sürdüler. Bu sempozyuma katılan uzmanlar, ilk kez bu önemli konuyu bilimsel verilerle ve öngörülerle tartıştılar. Sempozyum bu özelliği ile Doğubayazıt'ın tarihinde bir dönüm noktasıdır...''

'Çekingenlik'ler aşıldı
Ağrı Dağı, özellikle Nuh'un Gemisi öyküleriyle dünyanın en çok ilgi çeken efsanevi zenginliğimiz olmasına rağmen, bugüne dek böylesi geniş kapsamlı etkinliklere konu edilmemiş olmasının nedeni sıradan bir 'kültürel duyarsızlık' değil.

5137 m. yüksekliğindeki bu yüce dağın aynı zamanda Ermeni kültürü ve inanışları içindeki 'kutsal' yeri, ülkemizde yıllardır hep şu bilinen 'siyasal çekingenlik' lerle karşılandı. Örneğin Ermenicedeki 'Ararat' adını söylemek bile bir dönem suç sayılırken, dağın Anadolu ile Kafkasya arasındaki ortak coğrafyanın ortak onur ve coşku kaynağı olduğu, dile bile getirilmedi.

Doğubayazıt'taki '1. Uluslararası Ağrı Dağı ve Nuh'un Gemisi Sempozyumu' , işte bu çağdışı koşullanmaların da bilimin ve kültürel saygınlıkların güvencesi altında aşılması yönündeki ilk büyük adım olmasına rağmen, ülkemiz kamuoyu ve medyası hemen hiç ilgi göstermedi.

Oysa 7-11 Eylül 2005 günlerinde 'Güneşin Doğduğu Yerde' 4 gün boyunca bir araya gelen arkeoloji, sanat tarihi, coğrafya, jeoloji, etnografya, edebiyat, teoloji, spor, doğal çevre ve kültür varlıkları alanlarından uzman katılımcılar, Anadolu'daki derin uygarlık birikimleriyle bütünleşen görkemli coğrafyanın da Türk-Ermeni kültürleri arasındaki tarihsel dostluğun tanığı olduğunu kanıtladılar.

Ne var ki bu anlamlı buluşma, 'siyasal' yorumlara dayanak oluşturmak için değil, 'kültürel gerçeklik' lere ışık tutmak amacıyla düzenlendiğinden, İstanbul'daki gerilimli 'Ermeni Konferansı' na gösterilen ilgiden de yoksun kaldı...

Oktay Belli, bu 'vefasızlık' karşısında da umudunu yitirmeden diyor ki; ''Bu sempozyum ile Türkiye, Ağrı Dağı'nın etkilediği coğrafyadaki Gürcistan, Ermenistan, Rusya, Nahçıvan ve İran'a da ışık tutacak bir önderlik yapmış oluyor. Böyle bir etkinliğin ardından inanıyorum ki bölgede barışı ve dostluğu daha da güçlendirecek kültür turizmi gelişecek ve doğu ile Anadolu arasında bir köprü görevini sürdüren Doğubayazıt, ticari ve kültürel açıdan da hak ettiği yeri alacaktır...''

'Urartu'nun da kaynağı
Sempozyumda hemen tüm yönleriyle ele alınan Ağrı Dağı, Kitabı Mukaddes'te (Tevrat'ta) 'r-r-t' olarak anılıyor. Daha sonraki dönemlerde verilen 'Ararat' adının kökeni de bu...

Sunulan bildirilerde, 'r-r-t' nin, MÖ 9. ve 6. yüzyıllar arasında Doğu Anadolu merkez olmak üzere Transkafkasya ve Kuzeybatı İran bölgesinde çok güçlü bir krallık kuran Urartu 'nun 'İbranice' adı olduğu da anımsatıldı. Ermeniler 'Masis' (yüksek dağ), İranlılar 'Kuh-i Nuh' , Araplar da 'Cebel-ül Haris' demişler. Türklerse 11. yüzyılda 'Anadolulu' olduklarında önce 'Ala Tav' (yüce dağ), zaman içinde de 'Eğir Dağ' ve 'Ağır Dağ' adını vermişler...

'Sarı Gelin' de vardı...
Handan Türkeli 'nin yönettiği 'Bir Dağın Ağrısı' filminin gösterildiği; 'Nuh'un Aşure Sofrası' nın kurulduğu ve 'şiir akşamları' nın gerçekleştiği sempozyumdaki bildirilerden bazılarının başlıkları ise şöyle: 'Ağrı Dağı Bölgesi'nin Urartu Krallığı Dönemi'ndeki Önemi'; 'İslam Coğrafyacılarından Günümüze Ağrı Dağı ve Çevresi'; 'Bizans Sanatı ve İkonografisinde Nuh'un Gemisi'; 'Tufan'dan Sonra Nuh'un Sarhoşluğu'; 'Ararat Bölgesi Müziklerinin Formal Yapısı Üzerine Bir İnceleme'; 'Ağrı ve Doğubayazıt'ta Ermeni Olayları' ve 'Sarı Gelin' ...

Sempozyumun kitabı çıktığında, bu 'gözden ırak' etkinliğin bilimsel sonuçları ile İstanbul'daki Ermeni Konferansı'nın yankıları arasında bir 'kıyaslama' yapacak olanlar, inanıyorum ki Doğubayazıt'a gösterilen ilgisizlik karşısında başlarını öne eğecekler.