Dünyanın karşı karşıya olduğu “ekolojik kriz”, gözlerin
mimarlık alanındaki ekolojik uygulamalara çevrilmesine neden olurken,
çalışmalarını son yıllarda özellikle “mimaride
sürdürülebilirlik” ve “ekoloji” temalarının üzerine
yoğunlaştıran Yapı-Endüstri Merkezi'nin (YEM), bu alandaki en
önemli etkinliklerinden biri olan EKODesign 2010 Konferansı bu
yıl da dikkatleri ekolojinin gerekliliğine çekti. YEM'in Fulya'daki merkezinde
kentsel planlama, mimarlık, yapı malzemesi ve gayrimenkul sektörlerinin
temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen uluslararası toplantıya ilgi
büyüktü.
Açılış konuşmasını yapan YEM Yönetim Kurulu Başkanı
Doğan Hasol, bin yıllardır kabul gören Vitruvius’un sağlamlık,
yararlılık ve estetik formülünün artık yeterli olmadığını dile getirerek
“Ekoloji çağımızın vazgeçilmezidir” dedi. Hasol, işe enerjinin büyük kısmını
tüketen binalardan başlanması gerektiğini dile getirerek, buradan hareketle
Ekodesign konferanslarını her yıl düzenlemek konusunda kararlı olduklarını
bildirdi.
Doğan
Hasol
Birleşmiş Milletler Çevre ve Sürdürülebilirlik Kalkınma
Türkiye Programı Destek Sorumlusu Berkan Toros,
sürdürülebilirliğin ekonomik, sosyolojik ve politik olmak üzere üç ayak üzerine
oturduğunu söyleyerek “Biraz kültürel, biraz ekonomik ve biraz da ekonomik
değişim ile karşılaşılan sorunların üstesinden gelinebilir” diye konuştu.
Berkan
Toros
Toros, “Eğer bir ülkenin suyunu içip havasını
koklayamıyorsanız, o ülke gelişmiş bir ülkedir. Eğer suyunu için havasının
koklayabiliyorsanız, o ülke gelişmemiş bir ülkedir” sözünü hatırlatarak ekoloji
ve ekonomi arasındaki çelişkiye ve gelişmiş ülkelerde eskiden elit bir yaklaşım
olarak algılanan sürdürülebilirliğin artık her vatandaşın hakkı olarak
benimsenmeye başladığına dikkat çekti.
Çevre ve çevresel sorunların
üzerinden sadece ekonomik yöntemlerle gelinemeyeceğini ve dolayısıyla da
değişimin kolay olmadığını vurgulayan Toros, “gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan
ülkelere devrettikleri eski teknolojiler, düşük kapasite, finans, davranış
değişikliklerindeki değişiklikleri yönetme, etiketleme ve standardizasyon”
olarak sıraladığı sorunların çözümü için şunları söyledi:
“Ana hedefimiz
çevresel etkinin minimum biçimde üretime ve tüketime entegre edilmesi. Bu konuda
akademik ilerleme ve kurum alışkanlıklarının değişmesi bize çok yardımcı
olacaktır. Ayrıca ekonominin motoru olan özel sektör de bizim işimizi büyük
ölçüde kolaylaştırabilir. “
Ayşe
Özkaya
“İyi Fikirler, Büyük Tasarruflar” projesi hakkında bilgi
veren Siemens Ev Aletleri Pazarlama Müdürü Ayşe Özkaya
Siemens’in vizyonunu “Fonksiyonel teknoloji, kolay kullanım ve estetiğin
akıllıca harmanlanması” olarak tanımladı. Siemens’in çevreci yaklaşımını anlatan
Özkaya, Siemens ürünlerinin teknoloji, yenilikçilik ve tasarım ayakları üzerine
kurulduğuna dikkat çekti.
Michael
Hensel
“Sürdürülebilirlik” konusunun oldukça karmaşık olduğunu dile
getirerek sözlerine başlayan Tasarım Araştırmaları Profesörü Michael
Hensel, sık sık derin düşünmenin ve yakından bakmanın önemine vurgu
yaptığı konuşmasında “Sürdürülebilirlik sadece orta ve üst sınıf için değildir.
Olaya tek bir noktadan bakmamalıyız. Her şey birbirini etkilediği için konuya
bütünsel bir biçimde yaklaşmalıyız” diye konuştu. Hensel sürdürülebilirliği,
hemen çözülmeyecek uzun zamana yayılmış önemli bir sorun” diye tanımlayarak,
konuyu çeşitli fotoğraflar ve projeler üzerinden anlattı.
Elif
Padar
Vitra Artema adına söz alan Eczacıbaşı Yapı Gereçleri
Pazarlama Müdürü Elif Padar, genel olarak sürdürülebilir
kalkınmaya yönelik düşüncelerini paylaştığı konuşmasında “Sürdürülebilir
kalkınma iş dünyasının ve insan yaşamının gereksinmeleriyle doğal kaynakların
sürdürülebilirliği arasında denge kurar” dedi. Padar dünya nüfusunun yüzde
20’sinin gezegenin kaynaklarının yüzde 80’ni kullandığını hatırlatarak, bu
kaynakların adil ve verimli kullanılması için Vitra Artema’nın çalışmalarını
aktardı.
“Sürdürülebilir ve Ekolojik Yapılar için İnovatif Ürünler”
başlığı altında konuşan BASF MASDAR Proje Müdürü ve İnşaat Mühendisi
Horst Fabian ise “yapı kimyasalları alanında lider” olarak
tanımladığı BASF’ı ve BASF’ın sürdürülebilir yenilikçi ürünlerini
anlattı.
Haberin devamı için lütfen
ilerleyiniz.
Barış
Onay, Erdinç Varlıbaş, İlker Aydın, Berkay Somalı
YEM Genel Müdür
Yardımcısı Barış Onay’ın başkanlığında gerçekleştirilen
“Yatırım ve Geliştirme Açısından Yeşil Binalar” isimli oturumda ise yeşil
binalar Türkiye’de yapılan projeler üzerinden tartışıldı.
Yatırımcı
gözüyle yeşil alışveriş merkezi projeleri ve Bream sertifikasından söz eden
Redevco Ticari Departman Müdürü İlker Aydın, Redevco tarafından
gerçekleştirilen Türkiye’nin “ilk yeşil alışveriş merkezi” ve “uluslararası
BREEAM Sertifikası’na sahip ilk binası” sıfatlarını taşıyan Erzurum Alışveriş
Merkezi ve “Türkiye’nin BREEAM Sertifikası’na sahip en büyük yapısı” ve
“Ankara’nın ilk yeşil alışveriş merkezi” olma özelliklerini taşıyan Gordion
Alışveriş Merkezi’ni anlattı.
Yatırımcı gözüyle konut perspektifi
üzerinden LEED sertifikasını değerlendiren Varyap CEO’su Erdinç
Varlıbaş ise konuşmasında “Türkiye’nin ilk çevreci konut projesi”
olarak adlandırılan Meridian’a odaklandı. Varlıbaş, Türkiye’deki “yeşil bina”
algısının sadece peyzaj alanlarından ve binanın küçük bir kısmında bulunan
yeşilden ibaret olduğuna vurgu yaparak, “Yeşil binalar bir pazarlama tekniği
olmaktan çıkarak bir ihtiyaç haline geldi” dedi. Türkiye’ye yeni bir vizyon
getirmek amacıyla Meridian projesine başladıklarını ifade eden Varlıbaş, bu
süreçte karşılaştıkları sıkıntıları da aktardı. Varlıbaş, “Biz bu işi sevdik.
Dolayısıyla bundan sonra yapacağımız her binanın yeşil olmasına özen
göstereceğiz" diye konuştu.
Oturumun son konuşmacısı olan Atlensis Kurucu
Ortağı ve Yeşil Bina Danışmanı Berkay Somalı ise yeşil ofisler
ve sanayi yapıları üzerine eğildi. “Yeşil bina konseptine sadece bina gözüyle
bakmak meseleye at gözlüğüyle bakmak anlamına geliyor. Çünkü yeşil bina
konseptinin amacı zaten genel olarak endüstriyi değiştirmek!” diyen Somalı, kısa
vadeli bir dönüşümün özellikle Türkiye’de mümkün olmadığını ifade ederek, yeşil
bina potansiyelinin yeni yapılacak olan binalarda değil de aslında var olan
binaların dönüşümünde gizli olduğunu söyledi. Somalı, merak edilen yeşil
binaların maliyetleri konusuna da aydınlık getirerek, “Yeşil bina yapmanın
maliyeti yatırımcının amacına, motivasyonuna ve beklentilerine göre değişir.
Dolayısıyla bir takım fiyat araştırmaları olsa da maliyet her yeşil binaya göre
farklılık gösterir” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Peter
Clegg
İngiltere’de yeşil bina kriterlerinin oluşturulması konusunda
öncülük eden Feilden Clegg Bradley Mimarlık Kurucu ortağı ve mimar Peter
Clegg, “İklim Değişikliği ile Yüzleşmek için Yaratıcılık ve İşbirliği”
üzerine konuştu. Konuşmasını, karbondioksit salımlarının dünyadaki ayak izleri
üzerine kuran Clegg, konuyu projeleri üzerinden anlattı.
Clegg, dünyada
her ülkenin eşit oranda karbondioksit salmadığına dikkat çekerek 5 yıl önce
dünya ortalamasında olan Türkiye’nin, son 5 yılda karbon salımını yüzde 30
oranında büyüttüğünü ve bu oranında dünya genelinde yüzdesel olarak en büyük
artış olduğunu ifade etti.
Ekoloji konusunda mimarların ve mühendislerin
işbirliğine vurgu yapan Clegg, işbirliğinden doğan 3’ü ofis binası 3’ü konut
olmak üzere 6 projesini anlattı.
Mimarların ve
mühendislerin bir arada çalışmasının çevre açısından taşıdığı öneme her fırsatta
dikkat çeken AVCIARCHITECTS Kurucu Ortağı mimar Selçuk Avcı ise
Clegg’in söz ettiği karbon ayak izlerine atıf yaparak, kendisinin bu izlerin
nasıl değiştirileceği ile ilgilendiğini dile getirerek sözlerine
başladı.
Avcı, ekolojik
tasarımın ancak bütünsel bir yaklaşımla mümkün olduğunu vurguladığı konuşmasına
doğadan bir örnek vererek başladı. Çöl’de yaşadığı koşullara adaptasyonunda çok
spesifik bir solunum sistemi geliştirmiş olan canlılardan devenin burnunun
çalışma sistemini anlattığı ilk bölümde; binalarımızın tasarımında da
sürdürülebilir bir yaklaşımın doğal örneklerden ilham alarak doğal yöntemlerle
gerçekleşmesi gerektiğini dile getirdi. Bunu yapabilmek için de mimarların
teknik ekip arkadaşları mühendislerle yaratıcılık esnasında işbirliği yapması
gerektiğinin şart olduğunu söyledi.
Türkiye’deki mevcut yapıların
çoğunun, mimarlar tarafından değil, yaratıcı tasarım kavramından uzak sıradan
kişiler tarafından yapıldığına dikkat çeken Avcı, mimarlar arasında da ancak
%5’lik bir kısmının ekolojik açıdan tasarımcı olarak anılabileceğini dile
getirdi. Mühendislerin ise tasarımdan tamamen kopuk mimarların eli ayağı olarak
üretim yaptıklarını hatırlatan Avcı, Türkiye’de multidisipliner çalışmaya yetkin
mimarlar ve mühendisler yetiştirmenin gerekliliğine dikkati çekti ve
mühendislerin daha en başından mimarlarla birlikte tasarıma katılması ve aynı
kağıda düşüncelerini aktarması gerektiğini vurguladı.
Avcı konuşmasına şöyle devam etti:
“Her Mimar Leonardo Da Vinci gibi
evrensel adam olmak ister, her şeyi tasarlamak ister, fakat artık tasarımda
bilmemiz gereken kavramların orantısı ve derinliği o kadar arttı ki kendi
başımıza yapmamız mümkün değil. Bu bir ekip işidir artık ve her yerde de
örneklerini gördüğümüz gibi “Bütünsel / Ekolojik” tasarım kavramı hepimizin
ortaklasa katılması gereken bir yöntemdir. Türkiye’nin mühendisleri yaratıcılığa
katılmalı, mimarlarla kolları sıvalamalıdır.”
Jacques Ferrier
Architects Kurucu Ortağı Jacques Ferrier ise yaptığı
“Duyusal Kent” başlıklı konuşmasında sürdürülebilirliği
“mimarlık ile teknik arasındaki denge” olarak tanımladı. Ferrier, ekolojik
yaklaşımını projeleri üzerinden anlattı.
“Yerine Ait Ekonomik
Yapı” üzerine konuşan mimar ve yapı biyoloğu And Akman
ise “Ekolojik yapı, yapılmayan yapıdır” diyerek tamamen ekolojik bir yapının
olamayacağını dile getirdi. Akman ne yapılırsa yapılsın az ya da çok ekolojik
döngülere müdahale edildiğini vurgulayarak çevreye en az müdahale eden şu
yöntemi önerdi:
“Yapı, hafriyattan çıkan toprak ile yapılsın ve ömrünü
tamamladığında da olduğu yerde çöksün.”
Akman, “yerine ait yapı”dan
kastının ise “yapının bulunduğu yerin malzemesinden, toprağından yapılmış,
anıtsal olmayan ve şeklinden çok içeriği ile ilgilenilen” yapılar olduğunu dile
getirerek, konuşmasını yerine ait yapı örneklerinden örnekler göstererek
tamamladı.
“Sürdürülebilir Tasarım – Mimarlık ve Mühendisliğin
İşbirliği” başlıklı konuşmasında BDSP Çevre Mühendisliği Ortaklığı
Klaus Bode, danışmanlık yaptığı dünyaca ünlü projeler üzerinden
“Çevre Danışmanlığı” sürecinin, tasarımın hangi aşamasında başladığını, bunun
geliştirme ve yatırım değeri üzerindeki etkilerini aktardı. Bode, odak
noktasının sürdürülebilirlik ve bununla birlikte kaçınılmaz olarak çevre
tasarımı üzerine kaymasının, mimarlık ve mühendislik arasındaki entegrasyonun
ihtiyacını vurguladığını ifade ederek şöyle konuştu:
“Mühendislik
çözümleri mimarlığa oranla detaylara daha hakim olma eğilimindedir. Kritik bir
bakışla mimarlık ve mühendislik teoride ve pratikte nasıl birlikte varolabilir?
Nasıl paralel gelişim gösterebilir ve pazarın isteklerine cevap verebilir? Biz
tek kelimeyle ‘sürdürülebilirlik’ ya da belki ‘hayatta kalma’ olarak
açıklanabilecek bir çeşit devrim çağına giriyoruz.”
Diğer konuşmacılar
gibi konuşmasında mimarlık ve mühendislik arasındaki işbirliğinin önemine vurgu
yapan Bode, mühendislik ve mimarlık arasındaki işbirliğinin ve buna paralel
olarak sürdürülebilir mimarlık örneklerinin sınırlı kalması
konusunda "finans, bilgi ve teknoloji eksikliği ve
ego" bahanelerinin öne süldüğünü dile getirerek, gerçek sorunun hem
mimarların hem de mühendislerin tutumlarında yattığını söyledi. Bode,
konuşmasına projelerinden örnekler göstererek devam etti.