"Ekoloji Sanatı Olarak Mimarlık" veya "Gelenekten Ödünç Almak"



Evrim, organizma, duyarlık, doğallaşma gibi temalar ve bu temaların üst başlığı olarak ortaya attıkları “Art d’eco” kavramını aktaran Zeisser ve Lammers, “ekoloji sanatı olarak mimarlık” yapmaya yönelik deneyimlerini paylaştı.

“Ekolojik mimarlık güzel olmalı, insanda farklı hisler uyandırmalıdır” diyen Hollandalı mimarlar, ikisi Hollanda’nın Assen kentinde, diğerleri ise İsveç, Tayland ve Fas’ta gerçekleştirilen doğa duyarlığı yüksek projelerini detaylandırdı.

24H Architecture’ın sunduğu ilk proje, İsveç’te konumlanan “dragspelhuset” başlıklı konut oldu. Arazisinin doğal peyzajı içinde kaybolan, mevsimin çoğunu altında geçirdiği kar dokusunda –deyim yerindeyse- kamufle olan, gömüldüğü topografya içerisine ‘oyulmuş’ izlenimi veren iç mekanları ise –tüm cephelerini kaplayan postlar ile- bir tür ‘mağara’ atmosferine büründürülmüş “dragspelhuset”, mimarların üretim anlayışını genel hatları ile betimledi.

Ofisin Hollanda sınırları ötesindeki diğer bir projesi, Tayland’da konumlanan çocuklara yönelik rekreasyon ve eğitim merkezi ise, 24H Architecture’ın özgül pratiği dahilinde yerel malzeme ile kurduğu ilişkiyi örnekledi. Zeisser ve Lammers, Tayland için geleneksel bir yapı malzemesi olan bambunun yoğunlukla kullanıldığı bu çok işlevli bina üzerinden, ‘yerel ve kolay erişilebilir’ olanın da ‘güzel ve sürdürülebilir’ niteliklere sahip olabileceğini gösterdiklerini dile getirdiler. Mimarlar, Tayland’ın düşük gelir seviyesine sınıflarının bambudan evlerde oturduğunu, zenginlerin için betonarme yapılar içinde yaşadığını belirterek, “yalnızca fakirler için değil, gelecek nesiller için de” bambu kullanımını teşvik ettiklerini belirttiler.

Zeisser ve Lammers, ülkeleri Hollanda’da gerçekleştirdikleri Rijkswaterstaat ofis yapısının tasarım kararları üzerinden, “ilahi güzellikte olmayan” yerler için de ekoloji ile estetiği bir arada yorumlama gayretlerini örnekledi. Paralel konumlandığı işlek otoyolun gürültüsünü, ağır ve masif bir cephe ile yalıtan, bu endüstriyel görünümlü cephenin ise kontrollü bir yeşil doku ile sarılmasını sağlayarak doğayla bütünleştiren mimarlar, “Art d’eco” temasının bu prensipler ile vücuda geldiğini ifade ettiler. Yapının, tamamen ahşap strüktürlü bir yönetim binası olarak Hollanda’da bir ilk olduğunu da sözlerine eklediler.

24H Architecture’ın Hollanda’nın Assen kentinde konumlanan “çevresel eğitim merkezi” projesi ise, bir kez daha doğal örtüyü kesintiye uğratmadan yeşil doku içine ‘sızan’ bir tasarım yaklaşımını ortaya koydu. Yenilenebilir enerji odaklı eğitimlerin verileceği bu merkezi, nirengi noktasında yalnızca toprak içinden yükselen bir kule ile tanımlayan mimarlar, ahşap strüktürlü yapının, yalnızca bitki değil coğrafyadaki yaban hayvan hayatının da sürekliliğini sağlayacak şekilde planlandığını aktardılar.

Boris Zeisser ve Maartje Lammers, EKODesign 2013 kapsamındaki sunumlarını, Fas’ta inşa edilecek “Cite des deux Mers” isimli turizm projesi ile kapattılar. Fas’ın antik barınak tipolojilerinden ilham alan ve bölgeye özgü taş kullanımını ön plana çıkaran proje ile “gelenekten ödünç almak” fikrini vurgulayan mimarlar, vernaküler gelenekleri yeni çevreler yaratmak için yorumladıklarını eklediler.

Konu Başlıkları Burada Görünecek